5. MUTLU SON (FİNAL)

1.7K 240 35
                                    

Hatırladı. Her şeyi hatırladı. 

Hediye'nin arkasından ne kadar baktı bilinmez, Aysun'un sesiyle kendisine geliyor: "Ben gideyim artık."

Kız, kapris yapıyor aslında, fakat o aldırmazlığa geliyor, ikiletmiyor bile: "Tamam, sonra görüşürüz," diyor misafirini sepetlemeye hazır.

Sarışın, yenilginin ağır yumruğunu midesinde hissederek odadan çıkıyor.

Yalnız kaldığında düşünüyor adam uzun uzun: Ne yapmalı? En iyisi her şeyi oluruna bırakmak. 

Bu düşüncenin rahatlığıyla aniden yerinden kalkıyor, kararlaştırdığının aksine Serhat hızla Hediye'nin odasına yöneliyor.

****

Kadın içeride ağlıyor. Serhat ne yapacağını bilmez kapıda bekliyor bir süre. Hediye onu orada öyle dikilmiş görünce o kadar şaşırıyor ki, gözyaşlarını silmeyi bile akıl edemiyor.

"Özür dilerim..."

"Önemli değil..."

Kim niye özür diliyor, kim niye hoş görüyor, kimsenin fikri yok.

"Hadi gel," diyor adam yumuşakça, odanın ortasına doğru ilerlerken, "biraz hava alalım."

****

Yaklaşık bir saattir, Serhat'ın arabasındalar. Şehri bir baştan diğer başa geçtiler. Hiç konuşmadılar bu süre zarfında.

Adam hem direksiyon kullanıyor, hem düşünüyor. Hediye de farkında bunun, fakat yavaş yavaş tedirginlik duymaya başladı.

Ne işi var elin adamıyla onun, tanımaz etmez. Huyunu bilmez. Yani yedi senedir tanışıyorlar, bugüne kadar akıllı bilir, ancak şu son saattir, hiç de öyle gelmiyor ona. Arabadan nasıl inerim acaba- diye düşünürken, birden şehrin dışına çıktıklarını fark ediyor. İyice yüreği ağzında şimdi.

****

Serhat, kontağı kapatıyor, manzaraya dalıyorlar bir süre, en azından öyle görünüyorlar.

"Gel," diyor yine, arabadan iniyorlar.

Akşam gölün üzerine yavaştan yavaştan çöküyor. Puslu ve serin hava ürpertirken Hediye'yi yürümeye başlıyorlar sessizce. 

En nihayet Serhat konuşuyor: "Özür dilerim..."  

"İyi de neden?" diye soruyor kadın, ne anlaması gerektiğini bilemeden. 

Daha sözünü bitirmeden, genç adam sayıp döküyor ardı ardına nefessiz: "Her şey için. Seni daha önce arayıp bulmadığım için. Bu kadar geç kaldığım için. Seni üzdüğüm için." 

Sonra sımsıkı tutuyor Hediye'nin elini. İkisi de biliyor ki; öylesine bir tutuş değil bu aslında. Teslim ederken biri diğerine, diğeri de teslim alıyor öbüründen yüreğini. 

"Ben..." diyor Serhat "Ben var ya... Seni çok seviyorum."

Tutturduğu türküyle gözlerindeki yıldızları daha da parlatırken kalbi, mutluluğuna inat hızla endişeler bürüyor ruhunu ve soluksuz itirazlarını sıralıyor kadın: "Ben büyüğüm senden... yaşlıyım... aramızda yedi yaş var... Sen daha kırkını bile bulmadın, ben kırkımı geçeli çook oldu... sonra çocuklar var... imkânsız...."

Karşılığında: "Boş versene..." diyor genç adam aldırmaksızın, sarılıp çekiyor kadını göğsüne alıveriyor teklifsizce... Sonra... sonra... öpüyor...  

****

Kadın, lotoyu tutturduğu gün bile bu kadar mutlu hissetmediğini düşünüyor. Adam, lotoda altı tutturmuş kadar mutlu hissediyor kendisini. Ve el ele yürüyorlar şimdi.

Arabayı çalıştıracakken, duralıyor Serhat. Hava kararmış iyice, göl görünmüyor artık. Çenesindeki seğirme korkutuyor Hediye'yi. Mutluluk dediğin kuş kanadında. Öyle de... Bu kadar mı çabuk uçar?

Yeşil gözler, yıldızlara ulaştığında soruveriyor: "İyi de, ben seni kimden isteyeceğim şimdi?"

Dünyanın tüm sabahları gölün üstünde yeniden doğuyor ve bu hayatta her şey olabilirmiş gibi geliyor kadına.

*****

Küçük oğlan bir yandan burkulmuş ayak bileğini ovuşturuyor, bir yandan da ağlamamak için dişlerini sıkıyordu.

"Fena hakladı seni oğlum," diğeri. İkisi de on yaşındaydılar, tekvandoya yeni başlamışlardı ve çok iyi arkadaştılar.

"Dur bakayım," diyerek oturdukları banka genç bir kız yaklaştı bu sırada.  Az önce minderde harikalar yaratan jimnastikçiydi bu.  Her nasılsa antrenman saatleri karışmış, salonda tekvandocularla jimnastikçiler birlikte çalışıyorlardı o gün.

Kız, küçük oğlanın ayağına basit bir bandaj yaptı çabucak. Tam ayrılmak üzereyken yanlarından, üzerinden düşen bol kıyafetleri ve kalbi kırık hali içini acıttığından belki de cesaretlendirmek istedi azıcık: 

"Üzülme, daha yenisin, bir-iki antrenman sonra alışırsın.  Korkma, tamam mı, sen korkmazsan karşındaki korkar!" dedi, gururu fena incinmiş ve çenesi hafiften seğiren oğlana, "Ayrıca yakında boyun uzayacak, kilon artacak, yapılanacaksın! İşte o zaman, herkesin hakkından geleceksin. Hem ben bu işlerden iyi anlarım, sen istersen dünya şampiyonu bile olursun! " 

Biraz abartmıştı belki ama kime ne zararı vardı ki!  Çocuk, o simsiyah gözlerdeki yıldızlara daldığından, söylenenlerin yarısını duymuş, yarısını duymamıştı.

Bu sırada:  "Hediye gel hadi, hoca çağırıyor!"  diye seslendiler.  

İki oğlan, tepesinde hızla sallanan simsiyah uzun atkuyruğu ile koşarak uzaklaşan jimnastikçi kızın arkasından baka kaldılar. Bir müddet sonra, bileğindeki acısı hafifleyen küçük diğerine: "Ben bu kızı alacağım, oğlum!" dedi, kendisinden başka kimsenin görmediği bir geleceğin hayaliyle. 

Öbürü: "Sana bakar mı, oğlum! O kız var ya en az onsekiz-ondokuz yaşında!"  diyerek kahkahayı bastı. 

Yeşil gözleri inatla parlayan çocuk hiç aldırmadı bu alaya ve iddiasını sürdürdü: "Görürsün alacağım ben onu!"

"Görürüz!"

"Görürsün, alınca da sana haber vereceğim!"

*****

Sıcak bir Bodrum akşamında, kaldığı otelin barında denize nazır rakısını yudumluyor avukat. Bir yanda müzik, bir yanda denizin kokusu, içmeden sarhoş aslında. Cep telefonundan gelen ses gerçek dünyaya çağırıyor onu. Bakıyor, mesaj gelmiş. Okuduğunda, otuz sene öncesinden bir anı canlanıyor gözlerinde. Ve aşka dair inancı pekişiyor yeniden.

Bir kahkaha patlatıyor ve kadehini yıldızlara kaldırarak: "Helal be sana Serhat!" diyor.

Mesajda şöyle yazıyor: "Kızı aldım oğlum!"

-BİTTİ-

-BİTTİ-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




LOTO TALİHLİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin