"Gitsem mi? Yok ya ne olacağını nereden bilebilirim ki." kağıt elimde oturuyorum. Bu sefer defalarca okumadım. Korkacak bir durumda yok değil mi? Sonuçta bir tehdit veya şantaj için gönderilmiş bir mektup değil.
Ağzıma kan tadı geldi. Rahat olduğumu zannediyordum, meğer dudağımı kemiriyormuşum. Telefonumu kapıp Evrim'in numarasını çevirdim. Tabi bu saatte açmadı. İkinci bir seferde aramadım. Cenk'i aradım bu sefer lakin kapalı. Biriyle paylaşmak istiyorum bunu. Kendi kendime verebileceğim bir karar mı emin değilim. Ya hata yaparsam? Beynim kendi kendini imha ediyormuş gibi. Aysel'i de arayamıyorum dün gitmeden önce erkenden köyüne gideceği söylemişti. Orada sinyalda yok, süper. Kime danışacağım. Bendeki şans kuşların süt vermesiyle eş değer.Yavrucuklarıma sütlerini verir vermez attım kendimi dışarılara. Nereye gideceğimi bilmiyorum ama stres atmam gerekiyor. Saat sabahın yedisi. Bu saatte kahvaltı yapabilirim. Orada ne yapacağımı düşünürüm. Evrim'le devamlı giitiğimiz yere bu sefer yalnız gidiyorum. Sorun değil, yalnızlıkta güzel.
Garsona kahvaltı getirmesini isteyip yoldan gelirken aldığım gazeteyi okumaya başladım. İkinci sayfada kadınların en çok cinayete kurban gittiği ülkeler yazıyordu. Ah bilin bakalım sekizinci sırada kim var? Türkiye. Mükemmel. Stres atmak için çıktığım yerde neler okuyorum. Gazeteyi kapattım, geldiğimden beri bana bakan amcaya seslendim.
Gazeteyi okumak ister misiniz? "
Amca ilk önce şaşırdı. Sanki uzun süredir ben ona bakıyormuşum gibi."Bana mı dedin evladım?"
"Evet amca."
"Ha kızım sağ olasın, bende gazete isteyivereceydim garson evladımdan."
"Sorun değil. Sen bakmazsan atacam haberim olsun. " dedim elimi kaldırarak.
"O zaman uzatıver hanım kızım, günahtır atacaksın onu. İnsanlar okusun barim."Kahvaltımı yapıp hesabı istedim. Garson gereksiz şaşalıkta bir kutu içerisinde getirdi hesabımı. Yalnız hesabın altında da bir kağıt var. Bir telefon numarası. "Bu ne demek?" dedim en soğuk halimle.
"Abla valla benim suçum yok. Arkamdaki masada oturan adam zorla koydurttu." dedi mahçup bir şekilde.
Garsonun yanından çaktırmadan bakmaya çalıştım. Ancak pek çaktırmadan olmadı gibi. Ben adama baktığım sıra o zaten bana bakıyordu. Dudağının kenarını kıvırdı, klasik çapkın erkek bakışı attı. Üstünede göz kırptı.
"Midemin bulanması normal değil mi?"
Yüzümü güzelce ekşittim hiç çekinmeden."Noldu abla?"
"Yok bir şey." parayı kutuya sıkıştırdıktan sonra, "Hadi sana kolay gelsin." diyerek hızlıca park yerine gittim.
Tam arabayı çalıştıracakken araba camım tıklatıldı. O adam. Pis pis sırıtıyor. "Ne var?" dercesine baktım. Eli kapı koluna gidince hemen kilitledim."Ne yaptığını zannediyorsun?"
Üzülmiş gibi dudağını büktü şımarık bir şekilde. Kaşlarıyla hareket yaptı."Ne?"
Yine aynı hareketi yapınca kontağı çevirdim. Tam kalkacakken cama vurdu.
"Camı aç camı." dedi el hareketiyle tastikleyerek. Kafamı diresiyona yaslayıp derince bir nefes aldım. Daha önce sadece Cenk varken neden mektup geldiğinden beri erkekler benimle uğraşmaya başladı? Nasıl bir şanssızlık. Bu bir türlü mesaj mı, ne oluyor anlamıyorum ki. Ben izin vermedikçe insanlar neden hayatıma bir şekilde dahil olmaya çalışıyorlar ki? Hayat benim değil mi, ben gir dersem gir. Zorla dahil olmakta ne demek.Dönüp çapkın şahısa baktım. Hâlâ pencereyi açmamı söylüyor el hareketiyle. Kaşlarımı kaldırarak "Olmaz." dedim.
"E aç hadi ama bir şey yapmayacağım ya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmeyen Yarın
Teen FictionYarını öldürdüğünüzde başlayacak asıl hikaye, tabii yapabilirseniz.