"Ela artık uyanır mısın?" öfkelenmeye başlamıştı Evrim. Dakikalardır uyandırmaya çalışıyordu, bugün iş yemeği vardı. Dün sabaha karşı yatmışlardı, Uyuyana kadar o gizemli mektup üzerinde konuştular. Ela bir türlü ikna olamıyordu. İçini gereksiz endişeyle doldurduğunu söyleyip dursa da dinlememişti. İnattı.
"Ela son kez diyorum, kalk!" Evrim Ela'nın yanına ilerleyip ayağa kalktı. El yordamıyla omuzlarını tutup sallamaya başladı, "Kalk!" defalarca itekledi. "Kızım bugün yemeğim var demedin mi? Kıyafet alacaktın hani. Saat Allah bilir kaç olmuştur." Uyku mahmurluğuyla bir şeyler mırıldandı Ela ama anlaşılmıyordu. "Mmm..." gibi sesler çıkıyordu. "Gece içirdin bize o kadar kahveyi sonu bu işte, mutlu musun?"
Ela saçları açık yattığı için elektriklenmişti, uykunun verdiği yüz şişkinliğinden dolayı da tipik sabah haliydi. "Evrim..." dedi yayvan bir şekilde. "Bir susmadın be."
"Saate baksana kaç olmuş. Annemde merak eder şimdi."
"Ha?" hala yarı uykulu olduğundan ne dediğini pek algılayamıyordu. Kediyi andırıyordu bu hali. "Şey. Tamam, arıyorum Bir dakika ilk önce telefonu bulayım." Üstündeki battaniyeyi yere atıp yavaşça ayağa kalktı. Koltukların üzerlerine baktı bulamadı. "Nereye koydum şu lanet telefonu?" kendi kendine konuşarak arama işlemini sürdürüyordu. En son koltukları aramayı bırakıp yere yattı. Yerlere bakacaktı. Uyuya kaldığı koltuğun altında buldu telefonunu. "Sonunda." Diyerek kendisini yere attığı battaniyenin üzerine attı. "Bu telefonu sürekli kaybetmekten gerçekten sıkıldım Evrim."
"Saat?"
"Aman. Tamam tamam." Ekranda yazan rakamları algılaması biraz zaman aldı.
"13.42 mi?" kendine sorduğu soruyu Evrim, "Oha Ela yuh! İki mi oluyor. İşten atacaklar beni."
"Sanırım beni de."
Ela Türkiye de bir numara, Dünya da ise hafife alınmayacak bir şöhrete sahip kozmetik şirketinde çalışıyordu. Evrim de tele sekreter olarak özel bir firmada.
"Ben kovulsam bir giderim var ama sen koskoca Farman'dan kovulursan bittiğinin resmidir."
Bunun düşüncesi bile Ela'yı korkutmaya yeterdi. Ela şuan ki mevkisine gelene kadar ne zorlu yollardan geçmişti bir o birde Allah biliyor.
"Ağzını hayırlı açsana, sabah sabah..."
"Yarında yemeğin vardı." Evrim ellerini önde birleştirmiş hayıflanıyordu.
Ela Evrim'e döndü.
"Kızım biz ne saçmalıyoruz? Bir gün işe gitmedik diye kovacak halleri yok herhalde?"
"Essah."
Ela kalkıp battaniyesini katladı. "Hadi." dedi. "Hazırlanıp çıkalım."
"Nereye?"
"Alışveriş yapmam lazım, yemekte giyebilecek elbisem yok. Bilirsin pek fazla elbise giymem."
*
"Bu nasıl sence?" Ela bu seferde yeşil, omuzları açıkta bırakın bir elbise ile çıkmıştı kabinden.
"Bence bu size çok yakıştı efendim." Dedi görevli. Çirkin olsa da güzel derler zaten, gerçek fikirlerini bilemezsiniz. Onlar için fark etmez, satılsın yeter.
Aynanın karşısına geçip tekrar baktı kendisine, açıkçası beğenmemişti.
"Nasıl bir şey anlatsana." dedi. Evrim merak etmişti. Ela kıyafeti en ince detayına kadar anlattı. Güzelce hayal etmesi için. Evrim'in zevkine güveniyordu, bu yüzden eksik bilgi vermemek için iyice inceleyip anlatıyordu her şeyini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmeyen Yarın
Novela JuvenilYarını öldürdüğünüzde başlayacak asıl hikaye, tabii yapabilirseniz.