06.08.1997/Adana
''Dudaklarını büzmüş bateri çalarken etrafına bile bakmıyordu. Selin'le göz göze gelişini gördüm,
Hızlı bir hareketle başını çevirdiğinde bir saniyeliğine bakıştık. Yüzünde anlamsız bir ifade vardı,gülüyordu ama ordan gitmek ister gibiydi. Kafenin sahnesinde birkaç ritim daha attıktan sonra kayboldu. Sabah yüzü düşmüş,tiksinmiş sahilde tek başına oturuyordu. Usulca yanına gidip oturdum. Ellerindeki kurumuş kan lekelerini görünce kendime yenik düşüp ona bağırdım, ''Sen n'aptın?!'' Güzel güzel izledi önce denizi. Bana baktığında geceki anlamsız ifadeyi yeniden görüyordum. ''Ruhumu temizledim.''Nefesimi tutmuş cevap vermeye çalışırken karşıdaki ses tekrar konuştu, ''Sedef Deniz ile görüşüyorum değil mi? Orada mısınız?''
Elbette, elbette buradayım!
Aylardır bestelerimi gönderip karşılığında kapısından bile girmeme izin vermedikleri stüdyonun yapımcısı şu an telefondaydı, ellerimi kemirmemek için kendimi zor tutuyordum. Ah! sevinçten cevap vermeyi bile unutmuştum!''Tanrım,evet evet buradayım. Şey ben,yani demek istediğim... Aradığınız için çok sevindim!''
Hadi ama Sedef, cidden bunu söylerken kedi yavrusu sesi çıkarmadığını söyle. Yaptım değil mi?
Evet, yaptım...
Yine de her neyse, adam beni aradı yahu!
''Ahaha... Sedef Hanım, ben çalışmalarınızı şirketin e posta adresinde tesadüfen buldum. Normalde beğenmediğimiz eserleri sanatçının yaratıcılığının çalınmaması ve taklit edilmemesi adına yok ediyoruz. Asistanım bu görevi yapıyor. Beğendiklerini de zaten ben inceliyorum. Sizinkileri silmek yerine gereksizler kutusuna koymuş. Ben inceledim, bana hiç de 'gereksiz' gelmedi açıkçası.''
Ah, biliyordum! Kaltak kadın! Esas kalem eteğin altına giydiğin açık burunlu stilettoların gereksiz!
o an,sahte bir e posta adresiyle o kadını tavlayıp işlerini bozmayı, aşk acısı çektirmeyi o kadar çok istedim ki, en son bu kadar çok istek duyduğum tek şey Ankara-İzmir yolu boyunca mola vermeyen otobüste tuvalete gitmekti sanırım.
Toparlanıp konuştum, ''Hmm... Peki, ne düşünüyorsunuz bay...?''
İsmini unuttuğuma inanamıyorum. Neyse ki, 'yapımcı bey' anlayışlı ve karizmatik sesiyle beni bozmadan devam etti;
''Tolga. Benim adım Tolga. Ve inanın bana, bunu bir akşam yemeğinde görüşmeyi daha çok isterim.''
Gözlerim daha da çok büyüdü ve nerdeyse yuvalarından fırlayıp golf topu gibi yuvarlanıverecekti.
Kafamın içinde ''Jale de jale'' gibi saçma sapan bir şarkı çalıyor ve ben olduğum yerde dans ediyordum.
Gülmeme engel olamayıp ''İstanbul'a mı gelmemi istiyorsunuz?'' dedim, kulaklarıma varan ağzımla.
Heyecanımı anlamış olacak ki -ya da belki de cidden çok havalı bir adamdır- bana sakince ''Ah,e postanızda İzmir konumunuzu görmüştüm. Bağışlayın, eğer sizin için bir zorluk çıkmayacaksa tabii.'' dedi.
Kusur mu? Dokuz aydır bunun için bekliyorum! Şaka yapıyor olmalı!
''Yo,hayır. Aksine, biletlerimi şimdi alıyorum. Ne zaman uygunsunuz?''
''Siz ne zaman burada olursanız.'' dedi,centilmence. Kalın sesindeki davetkarlığı seziyordum. Bu adam kadınlarla nasıl konuşacağını iyi biliyor olmalı.
Usulca kıkırdadım, ''Yarın için bilet bakıyorum öyleyse. İyi akşamlar.''
''İyi akşamlar Sedef Hanım. Görüşmek üzere''
Kapatır kapatmaz telefonu fırlatıp bilgisayar başına oturdum, bilet bulmaya çalışırken fiyatlara bakıyor ve ''oha, e yuh.'' diyerek ''yarın görüşelim'' diyen heyecanıma küfürler ediyordum.
Birkaç stresli telefon görüşmesinin ardından uçak bileti işini halledip yerimden gerinerek kalktım.
Neredeyse akşam olmuş,pencereden bakınca dışarda yine insanın içine işleyen bir soğuk var,belli.
Ne zaman anneme çok soğuk desem, telefonla bile konuşuyor olsak ''İzmir'in soğuğu Ankara gibi değil ki, ne kadar kalın giyersen giy o soğuk belinden doğru giriverir atlet giy atlet '' der böyle zamanlarda.
Gülümseyerek perdeyi çekip giyindim,Sıla evden gittiğinden beri tek başıma yaşıyor, tek başıma yiyor,tek başıma çalışıyor ve tek başıma bulaşık yıkıyordum.
Sıla, benim yıllardır yanımda kalmayı başarabilen tek arkadaşımdı.
Lisede kurup ilerde asla kaybetmeyeceğinizi düşündüğünüz arkadaş grubu mutlaka dağılır ya, biz de dört kişiyken dağılmıştık öylece.
Sıla ve ben aynı bölümü dört sene okumuş,başarılı insanlar olmaya çabalamıştık.
Sıla okul bittikten sonra benim bu denli sorumsuz bir hayat sürmeme dayanamamıştı.
Eh, bildiğiniz üzere; bu hikaye pek mutlu bitmedi.
Aynada son kez kendime bakıp üstümü düzelttim,siyah kot pantolonum yer yer deterjan lekeleriyle beceriksizliğimi ele vermekle yeni bir moda akımı başlatmak arasında kalmış, gri bol boğazlı kazağım çeneme kadar çekilmiş,siyah saçlarım omuzlarıma dökülmüş...
Yine makyajsız bir şubat akşamı yaşıyordum.
Cüzdanımı kucaklayıp dışarı çıktım, ara sokakların iç içe yollarından geçip, alelacele bir yerlere yürüyen insanları izleyerek yavaş yavaş yürüyordum.
Gözlerim daha dün gece Berk'le dans ettiğimiz sokağı arıyorsa da bulamıyordu.
Hem bulsam ne olacak ki?
Aptallık ediyorum,farkındayım ama ah... içimde orayı tekrar görürsem onunla yeniden karşılaşacakmışım gibi bir his var. Belki sadece... Her neyse, yürümeye devam et ve beynini bir şekilde sustur Sedef.
Güzel.
Uzun zamandır iş yapamadığım için hamburgerciye girip platin sarısı saçlı kasiyere sipariş verip bekledim.
Yemeğimi yerken yazdığım o şeyi, şarkıymış gibi bestelemenin iyi bir fikir olacağı düşüncesiyle kendi kendime güldüm.
Güzel bir fikirdi.
Çabucak yemeğimi bitirip eve gitmek için çıktım, hızlı hızlı yürüyerek heyecanla eve gitmeye çabalıyordum.
Kim bilir,belki yarın akşam yemeğinde bu parçayı sunabilirdim bile.
Yanaklarım soğuktan mıdır, mutluluktan mıdır yanmaya başlamıştı. Büyük ihtimalle de pembe pembe olmuştur şimdi
Eve gelip anahtarlarımı aramakla geçen on dakikamın ardından sözlere tekrardan baktım
Tekrar tekrar okudum, piyanonun başına oturup birkaç melodiyle söyledim
Gözlerim parlıyordu, iki gündür gülmekten çenem ağrımaya başladı doğruyu söylemek gerekirse
Tanrım, lütfen sonunda çok üzülmeyeyim. Lütfen.
Besteyi tamamlayıp, dosyaya koydum. Bayramlıklarını yeni almış çocuk gibi özenle yapıyordum her şeyi. Kendi kendime konuştum -ne var? yalnız yaşamak bir süre sonra gerçekten sıkıcı oluyor- ''madem yarın bayram, erken uyuyalım ki erken kalkalım.''
Uyku ilacımı alıp yatağıma yattım. Düşünüyordum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Senfoni
Action'' 'Müzik.' demişti en son,'Müzik,ruhumuzun ve bedenimizin savaşını dinlemektir.''