Sakin kalmaya çalışıyordum. Çalışanlar çocuğu dışarı çıkarırken hiçbir şey olmamış gibi yerime oturdum ve Finn'in içmekte olduğu içkisinden bir yudum aldım. Herkes yavaşça yerlerine yerleşiyordu. Onlar sorulara başlamadan olayı anlatmaya başladım. "Burası bana hediye olarak verildi. Giderleri hediye sahibinden karşılanıyor. Ben ise bu güzel mekanın kirlenmesini istemiyorum. Uyuşturucu da bu boklukların başında geliyor. Daha önce uyardığım bir çocuktu. Onu canlı canlı doğramadığıma şükretsin."
-----------
Dean'danO sahnedeyken gözlerimi alamamıştım ondan. Hepimiz büyülenmiştik. Bu kızda bir tuhaflık vardı. Avukattı, çok iyi araba sürüyordu ve ses eğitimi vardı. Kimdi bu kız? Sahneden inmesiyle her şey çok çabuk gelişti. Önce çocuğa sırnaştı. Çocuğu yanımıza getirdiğinde ise ona bağırıp, onu dövdü. Sonrasında hiçbir şey olmamış gibi yerine oturdu. Olanların üzerinden bi kaç dakika geçmişti ve sohbetimize devam ediyorduk. Politik işin içine girince Coy eski resmi avukat haline tekrar büründü. Aramızda en sarhoş olmasına rağmen aklı başında davranan bir tek o vardı. Biz politika üzerinde hararetli bir konuşma sürdürürken, telefonum çaldı. Arayan menajerimizdi. Hemen telefonu açtım. "Alo Dean, nerdesiniz?" "Bir mekandayız hayırdır, bir şey mi oldu?" "Kahretsin Dean, magazinciler geliyor. Duruşmaya kadar manşetlere çıkamazsınız! Ne yapıp edin bir kare bile almalarına izin vermeyin! Kapatıyorum kızım ağlıyor, dikkatli olun." Şimdi cidden şıçmıştık.
--------------
Harvey'den
Hiç birimiz manşetlerde yer almak istemiyorduk. Ve bu Coy içinde kötü olurdu. Eğer duruşmadan önce magazine düşersek, davayı kazanma şansımız tamamen kaybolurdu. Hepimiz telaşlıyken Coy sakince düşünüyordu. "Siz Finn'in arabasına kaç kişi sığarsınız?" diye sorduğunda Finn tereddüt etmeden "4" dedi. Coy, "Sen çocukları götür, ben araba kullanamam çok sarhoşum. Yarışmamızın üçüncüsü Harvey benimle kalsın. Biz bir yolunu bulur çıkarız burdan. Araban arka bodrumda çok az vaktin var. Hadi acele edin!" diye emir verdi. Vedalaştık ve onların gidişini izledik. Bize ayrılan camlı bölmeden çıktıkları anda Coy yere çöküp ağlamaya başladı. Şok olmuştum. Az önce 4 adamı hizaya sokan kız, şu an hüngür hüngür ağlıyordu. Hemen yanına çöktüm. "Coy, neden ağlıyorsun, lütfen yapma böyle. Gel konuşalım içini dök bana." Dememle kafasını kaldırdı ve "Harvey bana yardım etmek zorunda değilsin, davanızı almayı düşünmüyorum. Yapamam. Bana bencil de pislik de ne dersen de. Sizin davayı alabilmem, sevgilimin ölümden dönmesi gibi bir şey. Olurda yaşarsa işte o zaman alırım o davayı. İstersen barı turlaya bilirsin. Beni bırakır mısın?" Nasıl unutmuştum. Sevgilisi ölüyordu. O ise gelmiş bizim şımarıklıklarımızı çekiyor, yarın ise işe gidecek. Hiçbir şey olmamış gibi, sanki sevgilisi ölmüyor gibi. Kurduğu cümleler karşısında afallamıştım. Ama ona yardım etmem gerekiyordu, dava için değil, yardıma ihtiyacı olduğu için.
--------
Harvey'e çıkışmamın ardından usulca ortamı terketti ve beni yalnız bıraktı. Ağlayarak camın ardındaki gençleri izliyordum. Onlar kendi yansımalarına bakarken ben burada ıslak gözlerimle onlar kadar özgür olabilmeyi diliyordum. Telefonuma uzandım. Annemi aradım. "Anne, nasılsın? İyi değilim anne. Burak, kaza geçirmiş, beyin kanamasından şüpheleniyorlarmış, hayati riski var. Korkuyorum anne. Çok korkuyorum. Dua et. Nişanlım için dua et anne. Seni çok seviyorum, arayamıyorum kusura bakma. İşlerim çok yoğun. En kısa sürede ararım. Kapatmam gerek öpüyorum. Kendinize iyi bakın." Annem çok endişelenmişti. Ama yanımda olduğunu hissetmiştim. Daha iyi hissediyordum. Göz kapaklarım acıyordu. Ayağa kalkıp koltuğa uzandım. Ağlarken uykuya dalmışım.
.......
Yarım saate yakın bir süren sonra gözlerimi açtım. Üzerim örtülmüştü ve kafama yastık koyulmuştu. Camlı odaya göz gezdirdiğimde Harveyin sırtını duvara yaslamış bir şekilde oturduğunu gördüm. Elinde bir su şişesi vardı. Uyandığımı farkedince " Sana su almaya gitmiştim. Louis' i bulmam uzun sürdü. Geldiğimde uyumuştun. Uyandırmak istemedim. Su ister misin?" " Ne kadardır uyuyorum? Kaç saattir bekliyorsun beni?" gözlerini kaçırarak " 2-3 saat olmuştur ama sıkılmadım hiç, bu bar çok güzel" afallamıştım. Beni beklemişti, ayrıca burası soğuktu ve saat gece 4'e geliyor olmalıydı. Arabayı ona kullandıramazdım. Başka çarem yoktu. Ona borçluydum. Lou'dan anahtarlarımı alıp, beni izlemesini söyledim.Harvey'den
Onu takip ediyordum. Bize ayrılan camlı kısımdan çıkıp mekanın ortasına doğru yürüdü daha sonra sahneye çıktı, müzik aletlerini ve eşyalarını toplayıp barın arkasına doğru yürümeye başladı. Sıkıntılıydı yüzünden anlaşılıyordu. Barın köşesinde kimsenin kolayca göremeyeceği bir kapı vardı. Anahtarla demir kapıyı açıp bana baktı. O şık merdivenler burda da vardı ama gözümü almışlardı, çok uykusuzdum çünkü. Gözlerimi açamıştım. O sırada elimi tuttu ve inmeme yardım etti. Merdivenler biter bitmez çekti elini, sarhoşluğumdan olsa gerek bırakması beni üzmüştü. Karşımızda yine bir kapı vardı. Bunu da açıp içeriye geçti. İçerisi karanlıktı ama beyaz spotlar odaya değişik bir hava katmıştı. Yerde iki kişilik bir yatak onun yanında küçük siyah bir dolap ve diğer duvara bitişik olarak ise gri bir koltuk vardı. Kafamı biraz daha çevirdiğimde burada kurulmuş bir ses sistemi, bateri, gitar ve piyano gördüm. Ve bunların hemen yanında bir masa ve bir buzdolabı. Oda kocaman olmasına rağmen boş bırakılmıştı. Ama içerisi karanlıktı, ruhu bunaltıyordu. Ona döndüm. "Burası benim ikinci evim, zor günlerde burada zaman geçiririm. Kimsenin buradan haberi yok ve umarım olmaz. Biraz uyuman gerek, yatağı kullana bilirsin temiz. Piyano çalsam sıkıntı olmaz dimi?" çok akıcı ve stresli konuşmuştu. Burada olmam onu rahatsız etmiş gibiydi. "Çalarsan mutlu olurum. İyi geceler o zaman" diyip usulca yatağa yerleştim. Ve Coy'un parfümlü yatağında dinlenmeye başladım.
------------------------------------------------
Uyuduğundan emin olana dek bekledim. Ayaktaydım ve piyanoyla bakışıyordum. Daha fazla dayanamadım ve oturdum. Moonlight Sonata'yı hatırladığım kadarıyla çalmaya başladım. Aklım Burak'taydı. Onu kaybetme olasılığı nefessiz kalmama neden oluyordu. Kendi kendime "Beni bırakmaz, beni asla bırakmaz. Ona ihtiyacım var ve bunu biliyor. Birbirimize aşığız. Bana söz verdi, beni hep sevecek. O gitmez." Yaşlarım süzülüyordu ama asla sesli ağlamıyordum. Harvey'in duymasını istemiyordum. Çaldıkça hatırlıyordum. Parçanın devamı kendiliğinden geliyordu, onun gülüşüyle birlikte.
----------------------------------------Harvey'den
Uyuyamıyordum. Gözlerimi kapamıştım ama aklım Lucy'deydi. Beni aramamıştı. Ben ona özel bi anlam yüklemiştim ama o bu şekilde düşünmüyordu. Ona aşık değildim ama üzülmüştüm. Tam bunları düşünürken piyanoyu çaldığını farkettim. Uyumamı beklemişti. Çok güzel çalıyordu. Uyumak istemiyordum sabaha kadar onu dinleyebilirdim. Uzun zamandır kafamı bu kadar dinlemediğimi farkettim. Coy'u düşünmeye başladım. Güzeldi, akıllıydı ve hayatı çok güzeldi. Çok şanslıydı. Onu seven bir erkek vardı. Birden aklıma nişanlısı geldi. Neden onun yanına gitmiyordu? Bir uçağa atlayıp onu görmeye gidebilirdi. İşlerini bi akşamlığına bırakabilirdi. Ama yapmıyordu. Kafam karışmıştı. Bunu sormalıydım. İçini dökmesi gerekiyordu. İçine atılacak bir türden acı değildi onunkisi.
-----------------------
Benden dinlemeyi sevdiği için bunu çalıyordum. Saatlerce çalardım, gözünü çevirmeden beni izlerdi. Bittiğinde gelip ellerimden öperdi. "Çok güzel çalıyorsun, ellerinin dansı beni büyülüyor her defasında" derdi. Aklımı ondan alamıyordum. Ağlıyordum. Makyaşımla bütünleşen damlalar kıyafetime iz bırakıyordu. Bu sırada Harvey'in bana doğru yaklaştığını farkettim. Usulca yere oturdu ve beni izlemeye başladı. Rahatsız olmamıştım zaten bitirmeme az kalmıştı. Devam ettim. Harvey beni rahatsız etmiyordu. Buğrayla beraber son tuşlarlada dans ettim. "Uyudun sanıyordum" "Uyuyamadım" sessizlik. "Müzikte bu kadar iyi olman bana mesleğimi sorgulatıyor" dedi tebessüm ederek. Güldüm, aldığım en yaratıcı iltifatlardandı. "Coy, neden onun yanına gitmiyorsun? Sana ihtiyacı var." Demesiyle başından aşşağıya sular döküldü. Bunu binlerce defa düşünmüştüm. "Gitmiyorum ç-çünkü -gereksiz gözyaşları devreye girer- gidemem. Onu öyle görmeye dayanabileceğimi zannetmiyorum. Zaten beni istememiş özellikle hastaneye sokulmamam için belge çıkartmış." "İyi de neden böyle bi saçmalık yapmış?" "Üzülmemi istemiyor sanırım. Bilmiyorum." "Biraz uyusan iyi olur Harvey" başımdan kovmuştum resmen ama konuşmak istemiyordum. "Sen uyumayacak mısın?" "Uyudum ya ben, o yeter bana" yatağa uzanmasını bekledim. Işıkları kapattım ve kanepeme uzandım. Uyuyabileceğimi sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimlik.
Teen FictionYine erken geldim. Yavaş yavaş ışıklı merdivenlerden çıkıyorum. Bu koridoru seviyorum. Küçükken yaşadığım siteyi hatırlatıyor bana. Topuklu ayakkabılarımı seviyorum. Bu hayata sahip olabilmek için çok uğraştığımı ve bu hayatı hakettiğimi hatırlatıyo...