-4-

281 16 3
                                    

 *Yukarıdaki Ceren'imizi Nefes'in anlattığı gibi düşünürsünüz olur mu? öptüm.

Elimdeki boş kulaklıktan kapatmayı unuttuğum şarkının sesi yankılanırken gözlerimi dikmiş çantasından defter çıkartan Ceren'i izliyordum. Eğer olurda tekrar benimle konuşmak isterse diye saplantılı bir sapık edasıyla yeni sıra arkadaşımı izlemekten vazgeçip bir şey yapmış olmak adına kulaklığımı çıkartıp dolayarak çantama koydum. O sırada Ceren bana döndü ve gülümsedi. İnsanlarla iletişimim pekiyi olmadığından karşılık olarak tebessüm ettim. Bir süre birbirimize öyle baktık. İlginç sessizliğimizi Ceren " Vay canına hoş sohbet." diyerek bozdu. " Kesinlikle..." diye karşılık verdim ona. Yine kısa bir bakışmamızın ardından "Anlaşıldı sohbeti yine ben başlatacağım galiba..." diyerek vücudunu tamamen bana doğru döndürdü. O anlatacaklarına karar vermeye çalışırken ben gözlerinin karamelli dondurmaya benzetmekteydim ve şu koyu sarı çizgileri de karamel parçacıklarına... "Zaten tanıştık değil mi? Ben ceren..." demesiyle kendimi gözlerinin bir dondurma külahında nasıl duracağı hayallerimden alıkoyabildim. Bazen çok korkutucu olabiliyor. "Bu ultra pahalı okula tabi ki de burslu geldim. Zenginlik değil zekilik yani." Diyip kıkırdadı." Be..nimkinin zekilik o-olmadığı kesin.." diye cevap verip sırıtmaya çalıştım. Ancak dudaklarım yukarı kıvrılmayı reddedip bana üzgün bir ifade vermeye karar verdiler. Ceren kararsızca kaşlarını çatıp "Bir sorun mu var?" diyerek bana sorabileceği en harika soruyu sordu. BEN BAŞLI BAŞINA BİR SORUNUM. Ancak kurmaya cesaret bulabildiğim tek cümle "so-sorun dislektik olmam" oldu. Ve işte burası sıra arkadaşımın kekeme ve anlama kıtlığı olan bu kıza daha fazla dayanamayacağına karar verip kalkıp gittiği bölüm... "Ah şu birçok sanatçının sahip olduğu hastalık mı?" dedi kalkıp gitmeyen sıra arkadaşım. Suratına dik dik baktım. " Ultra harika bir hayal güçleri olduğunu okumuştum ve bir sanat dalında mutlaka harika bir yetenekleri olduğu..." şaşkın bir ifadeyle onu izlediğimi görünce cümlesini yarıda kesip gülümsedi. "Araştırma yapmayı çok seviyorum da. Bir dergide okumuştum." Diyerek açıklamada bulundu kültürlü sıra arkadaşım. "Sen bir sanat dalıyla ilgileniyor musun peki?" sorusuna "sanırım bir şeyler çizebiliyorum..." diye cevap verdim. Çizerken normalliğe yaklaşabiliyordum. Sadece bir şeyler çizerken iyiydim... Boyalarım ve ben iyiydik. Başka kimseye ihtiyacımız olmuyordu. Beynim sadece o an için beni yormayı kesiyor ve bütün hislerimi tuvale aktarmama yardım ediyordu. Ah en son ne zaman resim çizdim ben? Dün mü? Ne kadar uzun süredir elimde fırça ya da bir kalem yoktu? Resim çizme isteğiyle elimde olmadan titredim...

Ceren resimlerimi görmek istediğiyle ilgili bir şeyler söylerken ensesinde toplanmış saçları, dikdörtgen gözlüğü ve kalem eteğiyle orta yaşlarında bir kadın sınıfa girdi. Öğretmen masasına doğru adımlarken sınıftakilerin dikkatini üzerine toplamıştı. Kol çantasını masanın üstüne bıraktı ve bize doğru döndü ve yüzünün belirgin hatlarında hayatımda hiçbir zaman yapamayacağım kadar sıcakkanlı bir ifade oluştu."Merhaba çocuklar ben Özlen Ekin edebiyat derslerinizi birlikte işleyeceğiz." Dedi. Edebiyatla ne halt edeceğimi düşünürken göz göze geldik. Beni tanıyormuş gibi bakıp göz kırptı. Muhtemelen ailem hastaneden getirdikleri bir kağıtla okula gelmiş ve ben gelmeden disleksimle ilgili bütün sorunları çözmeye çabalamışlardı. Derslerden sonra alacağım ek dersler ve diğerlerinden ayrı olacağım sınavlar da cabası. Herkes git gide ilerleme kaydettiğimi söylüyordu ancak bu disleksi dalaveresine katlanmak giderek zorlaşıyordu. "Sizi tanıyabilmem için bana kendinizi tanıtan bir yazı yazmanızı isteyeceğim sizden.." dedi ve bana bakıp gülümseyerek ekledi "Daha önceden tanışdıklarımızın yazmasına gerek yok." Ceren bana tek kaşını kaldırıp sırıttı "Ayrımcılık ha?" "Öyle bir şeyler işte..." diye mırıldandım. Ceren önündeki kağıda dönünce bende dikkatimi pencereden dışarıya yönlendirdim.

Boynunda havlu ve ıslak saçlarıyla spor salonunun binasından çıkan bir adet Gece Akay tabi ki de bahçedeki çiçek ve ağaçlardan daha cazip gözüktüğünden bakışlarımı ona çevirdim. Ona bakarken biraz dalmış olacağım ki onun sırıtıp göz kırpmasıyla kendime gelip bakışlarımı ondan kaçırdım. Kafamı eğip elimi saçlarıma daldırdım. aptal.aptal.aptal.aptal... Çalan zil ile kafamı sıradan kaldırıp ellerimi saçlarımdan çektim ve iç sesimin hakaretlerine son verdim. Diğer derslerde yazamadığım birkaç yazı ve çözmeye çalıştığım bazı problemler sonucunda bana tanınan ayrıcalıklarla geçmişti. Ceren her tenefüs beni zorla bahçeye çıkarıyor veya bir sohbet açıyordu. Benim tersime çok özgüvenli ve sıcakkanlıydı. Ben bana katlandığına şaşarken o benimle vakit geçirip konuşmaya çabalıyordu.

Öğle arasında bana yemekhaneye gitmeği teklif eden Ceren'i ne kadar reddetsem de sonunda kendimi onun peşinden yemekhaneye doğru sürüklenirken buldum. Yemekhane sırasına vardığımızda çantamdan yemek fişlerimi bulmaya çalışıyordum. Çantamla boğuşmamı izlemekten sıkılan Ceren arka cebinden çıkardığı yemek fişlerini yüzüme doğru sallayarak beni sıraya girmemiz için çekiştirdi. Tepsilerimizi doldurduktan sonra Ceren yemekhane fişlerimizi görevliye uzattı ve masaların olduğu yere doğru ilerledik. Oturabileceğimiz bir masa bakınırken ben masaya alınmamam ihtimaline karşı ilkokulda yaptığım gibi tuvalet kabinlerinden birinde yemek yiyebileceğimi düşünüyordum. "Ceren!" diye bağırıp oraya gelmemizi işaret eden Gece ve arkadaşları ile etrafa bakınmayı kesip onlara doğru döndük. Ceren sırıtıp bana döndü ve başıyla 'hadi' işareti yapıp o masaya doğru ilerlemeye başladı. Ve bende onun arkasından iletişim kurmamam gerektiğine karar verdiğim grubun masasına doğru ilerledim... 



DİSLEKSİ OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin