Bölüm - 3

20 5 1
                                    

( Strateji )

06.Haziran.2015

Zaman kavramı, zamanın başlangıcından bu yana Kronosun oyuncağı olmuş; onun müdahalelerinden muzdarip bir şekilde oradan oraya savruluyordu, sanıldığının aksine matematiksel bir mükemmelliği falan da yoktu. Bazen ağır-ağır, bazense ışık hızında geçiyordu. Okullar açılmış, üzerine bir ay geçmişti. Okul ile alakalı gündem yeniden hayatlarımıza girmiş, bize tesir etmeye başlamıştı bile.

Sınıflar değişmiş, geçen sene aynı sınıfta olmamıza rağmen Rüzgar ile yine aynı sınıfa düşmüştük. Yeniden sıra arkadaşıydık. Her sene sınıflar karıştırılır, bir sene aynı sınıfta okuduğunuz insanlarla seneye aynı sınıfa yeniden denk gelmeniz bilgisayar sistemleri ile engellenirdi.

Beynimizde ortalama olarak yüz milyar nöron hücresi vardı. Beynimiz nöronları yenileyebiliyordu. Kırk yaşımıza kadar on ile yirmibin bağlantıyla çalışan beynimiz, bu yaştan sonra yirmi ila kırkbin bağlantıya kadar büyüyebiliyor ve bu miktar nöron bağlantısıyla çalışıyordu. Saniye de üç bin ilâ yedi bin nöron oluşturabiliyorduk beynimizde.

Bu bilgiler ışığında, şunu söyleyebiliriz ki okulumuz tamamen bizim iyiliğimizi düşünüyor ve her sene yeni nöronlar oluşturabilmemiz ve beynimizin maksimum kapasitede büyüyebilmesi için ortamımız dahil her şeyimizi değiştirmek suretiyle başka hiçbir amaçları olmadan tamamen bizim hayrımıza olan bu amaç için çalışıyorlardı.

Öyle bir düzen vardı ki, sınıfınız mesela, ertesi sene yan sınıf, üst kat, alt kat olabilecekken bu okulda öyle değildi. Başka bir bina yada okul yerleşkesi içinde başka bir yerdeydiniz. Okulun her karışını öğrenmenize sebep oluyordu bu uygulama ama diğer yandan da her sene ciddi ciddi yeniden başlıyor muşsunuz gibi hissediyordunuz.

Bunu kendiniz için faydaya dönüştürmek de eziyet haline getirmek de nöronlarınızın zamanında nasıl bağlandığı ile alakalı bir durumdu. Her yol sonunda gerçekten de söylendiği gibi sanırım Roma'ya yani kendimize çıkıyordu.

Okullar başlayalı neredeyse bir ay olmuş hatta bir ayı biraz geçmişti sanırım. Hafta sonunu iple çektiğiniz haftalar olur ya! Öyle bir haftaydı. Yağmur bir kere bile yağmamıştı. Bu nasıl bir sonbahar?

İçim sıkılıyordu. Artık bu hüzünlü halden, uzun surattan, kalkık kaşlardan sıkılmıştım. O an aklıma SarıKafa geldi. Farkında olmadan, onun oturduğu sıraya doğru bakasım geldi. Sınıflar birbirinin aynısı olduğundan başka sınıfta da olsak, benim oturduğum sıraya göre onun yerini az çok kestirebiliyordum. Yavaşça kafamı kaldırıp ön sıralara baktım. SarıKafanın olması gereken sırada bir çocuk oturuyordu, SarıKafa falan değildi, gayet normal bir çocuktu işte. Gözlerim onu aramıştı farkında olmadan. İnsan kabullenemiyor işte ölümü. Kendime bir söz vermiştim ben daha bu yaşta yaşımdan çok büyük olan bu konulara kafa yormamalıydım. Kafamı salladım içinde olduğum düşünceleri etrafıma saçarak dağıttım.

Okul başladıktan on gün falan sonraydı sanırım, öğle yemeğinde yapılan bir anonsla öğrenci bürosuna gitmiştik. Müdür Yardımcısı bizi bekliyordu. Rüzgar'ı herkesten ayrı seven Bayan Müdür Yardımcısı. Evet, aynı şahıs!

Bizi taktı peşine, okulun Psikoloji servisine gittik. Pedagog bir bayan vardı. Neymiş efendim, 'Endişe ve Yas Yönetimi Programı' na katılacakmışız. Duyduğum anda bu lüzumsuz işi sinirlerim zıpladı. Gayet sakin ayağa kalktım. Rüzgar oturduğu yerden bana bakıyordu. Başladım son derece sakin ama belirgin bir sakinlikte konuşmaya;

- "Birincisi bana sorulmadan buraya getirilmek hiç hoşuma gitmedi, ikincisi ailemin buna izninin yada haberlerinin olduğunu düşünmüyorum ve üçüncüsü de dedim ben bayan pedagog ile konuşmak istemiyorum. Bay pedagog olsaydı ilk iki seçeneği değerlendirirdim."
Sakin ve yavaş adımlarla kapının dışına çıktım. Rüzgara döndüm,

FIRTINA, Sezon IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin