Selanik - 1650

153 32 12
                                    

Gün doğumunu en üst kattaki, dar olan kuleden izliyordum. Gök yüzünde güneş ışığının hafif yatay yansımasından ortaya çıkan portakal gibi turuncu bir parıltı vardı.
Heyecandan uyuyamamıştım. Sabah kahvaltısından sonra üstadımız Ezio terfi olan genç haşhaşilere yeni görevlerini verecekti. Acaba bana ne görev verecek? diye düşünürken yanıma (gözetleme kulesine) bağlanan kapak açıldı ve ağır sert adımlarla biri yanıma yaklaştı.

- " Edward bu gün erkencisin? "

- " Hiç uyumadım ki. " diye tamamladım.

- " Burada zaman kaybetme. Üstad Ezio tüm genç haşhaşileri salonda toplamamı istedi. Gelsen iyi edersin. "

Bunu duyar duymaz arkaya döndüm. Tam birşey söyleyecektim ki adam merdivenden aşağı inmiş ve kapağı kapatmıştı.
İçten bir of geçirdim ve tekrar güneşin doğduyu yöne, limana baktım. İnsanlar yavaş yavaş sokaklara çıkıyordu. Horozlar ötüyordu, birkaç Osmanlı donanmasına ait gemi limana yaklaşmak üzreydi. Kulenin içine döndüm ve kapağı kaldırıp merdivenden aşağı indim.

Herkes yavaş yavaş kalkıp toparlanmaya başlamıştı. Yaşlı haşhaşilerden biri yanıma geldi ve beni sağ koltuğunun altına aldı. Silah odasına doğru yürüyorduk. Odaya yaklaşınca içerde hazırlanmakta olan yaşıtlarımı gördüm. O an benim de hazırlanmam gerektiğinin farkına vardım. Yaşlı haşhaşiye döndüm ve sağ yumruğumu kalbimin üzerine koyup onu selamladım. Yüzünün üst kısmını gölgeleyen koyu kahverengi kapşonunun altından bana gülümsedi ve oradan uzaklaştı.
Yarı aralanmış kapıya yanaşır yanaşmaz içerdeki sesleri duymaya başlamıştım Atamız Altaïr gibi usta bir süikastci olmak istiyorum
Gülümsedim ve içeri girdim. Girer girmez dönüp bana baktılar. Hiçbirimiz birbirimizi tanımıyorduk. Üstad Ezio'nun kuralları gereği hepimiz birbirimizi kardeş sayıyorduk. Çoğu üzerlerini giymişti bile. Bende fazla vakit kaybetmeden dolaplara yanaştım ve üzerimi giydim.

Artık hazırdım. Hepimiz adeta bir takım gibiydik. Üzerimde beyazın biraz koyu tonlarında bir elbise vardı, ayağımda dizimin hemen altına gelen kahverengi botlar, ellerim ve kollarımda ise dirseğime kadar gelen kahverengi eldiven ve kolluk vardı. Kendimi özel hissediyordum. Gitme vakti gelmişti. Hepimiz tek sıra halinde büyük salona yürüdük. Neredeyse tüm tecrübeli haşhaşiler oradaydı. Süikastcisinden tut ajanına, ajandan tut savaşçısına. Hepimiz salonun ortasındaki uzun masaya paralel bir şekilde sıraya girdik. Bir süre bekledikden sonra Üstad Ezio salona teşrif etti. Salondaki herkes büyük kapıya doğru döndü ve sağ yumruğunu göğsüne koyup öne eğildi.
Üstad Ezio söylenildiği gibi 40'lı yaşlarda, siyah elbiseli, iri yarı 1,80 boylarında bir adamdı. Gözüme korkutucu gelmemesine rağmen otoriter ve asaletli bir duruşu vardı.
Herkes normale döndü. Üstad Ezio politik ve birkaç siyasi konu hakkında bölge liderleri ile konuştuktan sonra terfi töreni faslına geçtik. Salondaki herkes başına kapşonunu çekti. Birden bire kendimi bir ayinin içindeymişim gibi hissettim. Genç haşhaşiler ve benim dışımda herkesin kafası kapalıydı. Sıradakiler dik dik karşıya baktı. Gözleri bir an olsun kıpırdamıyordu. Ben de aynı şekilde heyecanla karşıya kenetlendim. Öylesine bir heyecan içerisindeydim ki gözlerimi etraftan kaçırmam için karşı duvardaki Haşhaşi flamasına bakmam gerekiyordu.

Üstad Ezio salonda yüksek bir sesle konuşa konuşa sıramızın önünde baştan aşağı gidip geliyordu.

- Genç Haşhaşiler! Buraya hepimiz aynı amaç için toplandık. Kiminiz bir asilin oğlusunuz, kiminiz de halkın içinden bir fakirin. Dini inançlarınız birbirinizden farklı da olabilir! Hatta! İnancınız da olmayabilir. Bu gün burada sizlere ömrünüz boyunca bıkmadan yapmanız gereken görevleri vermek ve sizi gerçek bir Haşhaşi tarikat üyesi yapmak için topladık ... *bla bla*

Konuşmanın bu faslı bana çok sıkıcı gelmişti. Bir süre sonra dinlemeyi bıraktım ve ciddi bir tavır takınıyormuş gibi yaptım.
Nihayet Üstad Ezio görevleri vermeye başlamıştı. İlk sıradaki gencin karşısına geçti ve konuşmaya başladı;

Sen! Genç haşhaşi! Bu günden itibaren Selanik limanlarının asayişinden ve adaletin sağlanmasından sorumlusun!

Üstad bu konuşmadan sonra elini gencin kapşonuna attı ve onu başına kapattı. Sıradaki diğer gencin yanına geldi.

Sen! Genç haşhaşi! Bu günden itibaren kardeşliğimizin süikast koluna bağlı bir fedai olacaksın. Yapman gerekeni ayrıntılı olarak bölge liderinden öğreneceksin!

Kapşonu gencin kafasına kapattı ve diğer gencin karşısına geçti. Kalbim küt küt atıyordu. Diğer sıradaki bendim.

Sen! Genç haşhaşi! Şehrin kalbindeki Kızıl haçlıların karanlık ve kötü planlarına karşı diğer kardeşlerinle işbirliği içerisinde savaşacaksın!

Nefesimi tuttum. Üstad Ezio solumdaki gencin kapşonunu kapattı ve tam karşıma geçti;
- " Sen! Genç haşhaşi! Selanikte Papalığa bağlı Katedralde bir soylunun kızını her türlü pislikten, karanlık oyunlardan ve entrikalardan koruyacaksın!

Belli etmek istememiştim, ama yüzümdeki heyecanlı gülümseme yerini şaşkın bir huzursuzluğa bırakmıştı. Ben de tüm genç haşhaşilerin istediği ve aldığı gibi aksiyon dolu bir görevi hak ediyordum. Fakat Ezio bana öylesine saçma bir görev vermişti ki aklımda Siz savaşa gidin, sen de evde çocuklara göz kulak ol gibisinden düşünceler uyanmıştı. Bunu hak etmiyordum. Üstad Ezio kapşonumu kafama kapattı ve yavaşça yüzüme indirdi. Gözlerim moral bozukluğundan, guru ve kibirden dolmuştu. Kendimi zor tutuyordum...

Nihayet tören bittikten sonra Üstad Ezio salonu terk etmişti. Herkes yavaş yavaş salonda genç haşhaşileri tebrik ediyordu. Katedral ve çevresini gözetleyen haşhaşi şefi El-Muallim yanıma geldi ve elini bana uzattı

- " Yeni görevinde sana başarılar Edward..."

Umursamadım ve başımı eğdim. Ona çarparak yolumdan çekilmesi konusunda bir nevi jest ve mimiklerimi kullandım. Bana mâni olmadı. Salondan çıkar çıkmaz kapının sağında duran panoya yumruğumu sertce vurdum " Bu haksızlık! "

Karargahın kapısına yürüdüm,dışarı çıktım. Şehrin merkezine giden ana yolda kalabalığın arasına karıştım ve oradan uzaklaştım.

Can KurtaranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin