KEYİFLİ OKUMALAR
Yorgunluk
Çaresizlik
Hüzün
Ve belkide
Daha bir çok duygu...
Gerçekten hepsini yaşıyordu şuan Şevval. Kendini haline gülse mi ağlasa mı bilemedi. Evlenecekti. Hatta bugün alışveriş bile yapmıştı. Sevmediği adam ile yatak odasını almışlardı ve çeyizi için gerekli olanları.
Alışveriş bittiğinde ise Azad Ağa sinirinden kurtulamadığı için Gülsüm Hanıma nikahı daha erkene aldığını söylemişti. Herkes şaşırmıştı bu olaya. Bir hafta olan düğünü iki güne getirmişti Azad Soydanlı. Acı çektirecekti karısına. Evlendiği güne lanetler okuyacaktı Şevval. Her geçen gün, her geçen saat hatta her geçen salise...
Dua edecekti Allah'a. Canımı al diye.
Ama şunu bilmiyordu Azad. Karısı zaten ondan nefret ediyordu. Ona olan nefretini kadar seviyordu zaten Mirzah'ı. Deliler gibi. Mirzah için canını verirdi Şevval. Onu o kadar çok seviyordu ki...
''Keçamin (kızım) şu yazmaları da koy.'' diye seslenen annesinin dediğini yaptı. Çeyiz sandıklarını hazırlıyorlardı. Mor yazmaya bakarken iç çekti Şevval.
Bu yazmayı alırken ne hevesle almıştı. Hayallerinin yazması olacaktı sözde. Gerçekleşmeyen bir çok hayaline inat koyacaktı zaten yazmayı çeyiz sandığına. Her başına taktığında nefretini kusacaktı. Kimseye zarar vermeyecekti ama bakışları yetecekti. Soydanlı konağına bir felaket düşecekti. Ne Armina ne de Azad bu felaketin farkında bile olmayacaktı. Gitmişti artık o masum kız. Yok olmuştu. Paramparça etmişlerdi o kızı. Her şeyi ile.
''Ana bu kadar yeter. Unuttun mu? Ben kumayım. Bu kadar şey çok bile.'' diye söylendi annesine. Gözleri dolmuştu anne kızın. Gülsüm Hanım yaralı kuşuna baktı derin derin. O da istemez miydi kızının okumasını, sevdiği adamla evlenmesini. Ama olmamıştı işte. Kaderi böyleydi kızının. Yapraksız bir ağaç gibi yalnız kalacaktı Soydanlı konağında. Elini kestiğinde, canı acıdığında, ağladığında kimse yanında olmayacaktı. Hiç bir söz hakkı olmayacaktı. Konumunu söyleyip otuturacaklardı kızını. Gülsüm Hanım daha fazla dayanamayıp kolları ile kızını sarmaladı. Şevval'in ağlama seslerini duysa da sustu.
"Ağlasın" dedi içinden. "Ağlasın."***
Ertesi gün Şevval erkenden kalktı. Alelacele üstünü giydikten sonra koşarak mutfağa indi. Bugün çok neşeliydi. Üzgün olması gerekiyordu aslında. Sevmediği bir adamla evlenecekti. Kuma olacaktı. Ama mutsuz olmayacaktı. Her şeyini içine atacaktı. Dışarıdan mutlu, huzurlu bir kadın gibi görünürken içi kan ağlayacaktı. Böyle bir karar almıştı. Biliyordu aslında. Böyle davranırsa belki üzüntüden ölecekti. Belki de daha da kötüleri.
Ama onun için ağlayacak kimsesi yoktu ki...
Onu düşünen, onun için canını bile feda edecek kimse yoktu. Ama Şevval öyle değildi ki. Sevdi mi çok severdi. Sevdiği için canını bile verirdi.
''Ah ah.'' diye iç çektikten sonra buzdolabına doğru ilerledi. Bu gün Zeydan Konağında ki son sabahıydı. Bu yüzden evde ki herkese gülücüklerini sunacaktı. Zaten içinde hep bir eksiklik olacaktı. Kına gecesi olmayacaktı. Herkesin konuştuğu o muhteşem düğünü ve düğünün en güzel kadını o olamayacaktı. Gelinlik giyemeyecekti. Düğün günü o tatlı telaşı yaşayamayacaktı. Düz bir elbise giyip gidecekti bu konaktan. Gidecekti. Cehennemine.
Soydanlı Konağına...
''Ah be Mirzah. Belki seni sevmeseydim o konağa gönül rahatlılığı giderdim belki de. Ama şimdi ne olacak. İçimde, kalbimde hep sana karşı bir şey hissedeceğim. Yazık değil mi bana da? Ben seni severken o konağa ikinci gelin geleceğim. Kimse bilmeyecek. Seni sevdiğimi, sana olan aşkımı, daha bir çok şeyi."
Sanki karşısında Mirzah varmış gibi konuşuyordu Şevval.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMA
Ficción GeneralBir kitap gibidir hayat. Her sayfasında, her cümlesinde bir gizilik vardır. Bizim geleceğimizi değiştirecek kadar güçlüdür bu cümleler. Tabi herkesin hayatı farklıdır. Bazıları bu yalancı hayatta mutlu mesut yaşarken, bazıları kaderlerine razı olup...