Toprak,
"Bilemiyorum." dedim tekrar."Bunu bir düşün. Seni yarın yine arayacağım. Tamam mı?"
"Tamam."
"Tamam. Görüşürüz."
"Görüşürüz.." dedim ve telefonu kapattım.
Odamda, pencerenin yanındaki ahşap sandalyede oturuyordum. Sandalyeye minder konsada ne kadar rahatsız olduğu için içten içe sinirlendim.
3 ay... Onlardan sadece 3 ay iste...
Su' yun dedikleri kafamda dönüp dolaşıyordu. Sağ elimle önümdeki saçları geriye iterken tek aklıma gelen şey buydu. Önümdeki 3 saat boyunca bu teklifi düşündüm.
Eğer gidersem, herkesi, ablamı, ölüm emirlerini geride bırakırdım. Herşeyden, her olaydan kaçmış gibi olur, korkak damgasını yemem an meselesi olurdu. Ve yine, kaçarsam, kendimi suçlu gibi hissederdim.
Eğer gitmezsem, bana ablamı ve Ahmet i öldürtür, suçu başkasının üzerine atarlar, ve benide sonsuza dek pişmanlık içinde bırakırlardı. Bu onların yapmayacağı iş değildi.
Peki ne yapmalıydım? Bu iki seçenekte her halukarda kötüydü ve beni er ya da geç bulacaktı. Bu iki seçenekten birini mutlaka tadacaktım. Bundan kaçış yoktu. Yinede en ağır basan tarafı görmeliydim. Bu gibi durumlarda hep, en kötüsüne kendimi hazırlamalı, ya da kaçmalıydım.
Bu iki seçenekten Su yun yanına gitme fikri daha ağır bastı ve İstanbul a gitmeye karar verdim. Bu güzel bir karardı. Ablamı öldüreceğim seçeneğiyle kıyaslanamazdı bile. İnsanların ne dediği de hiç umrumda değildi. Bundan sonrada asla olmayacaktı. Bu güne kadar insanların ağızlarına bakarak yaşamıştım ama bundan sonra bu hataya ikinci kez düşmeyecektim.
Hem Su yun yanına gitmek beni rahatlatacaktı. Bana kahverengi, ışıldayan gözlerle bakacak, kahkülleriyle oynarken sapık diyecekti. Yaptıklarını, yapacaklarını düşündükçe kalbim daha da hızlı atıyor, kaçma planı daha da cazip geliyordu.
Saat 6 olmuştu. Beni bu düşüncelerden cebimde çalan telefonum uyandırdı. O kadar dalgındım ki çalan telefonun ikinci arama olduğunu daha sonra farkettim. "Alo?"
"Benim abi; Rıza"
"Aferin size! Çok güzel kimliğinizi saklamışsınız. Size 'uzaktan koruyun' dedim. Gidip sohbet edin demedim."
"Abi, uzaktan müdahele edilecek gibi değildi."
"Nasıl değildi? Ne oldu? "
"Abi... Nasıl desem?..."
"Eğer 3 sn içinde söylemezsen,..."
"Abi, kıza tecavüz girişiminde bulunuldu." lafımı kesen rıza bir çırpıda söyleyiverdi.
Ben sessiz kalınca o devam etti. "Ama merak etme. Biz ordaydık ve adamları iyice dövüp yolladık. Kız iyiydi."
"Şimdi nasıl? Nerde?" sesimin çatlamamasını umdum.
"Hala yetimhanede. Bizde kapının önündeyiz."
"Tamam... Aferin... Bu yaptığının karşılığını alacaksın Mardin e döndüğünde. "
"Gerek yok. Ben sadece dediğini yaptım abi."
"Neyse. Zamanı geldiğinde konuşuruz. Şimdi kapamam gerek." diye yalan söyledim. Kafam zonkluyordu ve biraz daha telefonla konuşursam, kafatasım çatlayacak gibi olacaktı.
Kapatmalıydım çünkü, hala düşünmeye ihtiyacım vardı. Bu konu ciddi anlamda önemliydi ve daha ne kadar, hatta 3 ay nasıl izin alabilirim diye düşünmem gerekiyordu. Sağ elimle alnımı ovalarken, düşünmeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşiret Kızı
General FictionSu, 18 yaşında, kumral, kahküllü bir genç kızdır. Kendini bildi bileli yetimhanede yaşayan Su' yun, artık yetimhane günleri dolmuştur. Yetimhane kapısından çıktıktan sonra ne yapacağını kara kara düsünen Su, yetimhaneden ayrılmadan 1 gün önce aldığı...