Bölüm - 2 - "Özür dilerim kahküllü"

803 47 6
                                    

Size söylediğim yerde medyayı açın! Keyifli okumalar!

"Demek ayrılık vakti geldi ha?" dedi Toprak. Siyah giyen, kel pala bıyıklı adam artık gidebiliriz demişti. Toprak da dönüp bana bakmıştı.

"Sanırım evet. " dedim yattığım yerden. Bıçak yarasının acısından dolayı hala yatmaktaydım. Biraz daha kalmam, hatta iyileşmem için bir 2 gün daha burada yatmam gerektiği söylenmişti.

"6 ay sonra, sınavlarda görüşürüz o zaman." ceketini giyerken bana bakmadan sordu.

"Evet." başka söyleyecek bir şeyim yoktu. Ne diyebilirdim ki? Gitme dur! Beni burada bırakma! Ah tanrım! Ne acıklı ama!

Ceketini giydikten sonra yatağın üzerinde dizili olan eşyalarını, bir bir ceket ve pantolon ceplerine soktu. Saatini bileğine yerleştirip, baktı.
"Saaaaat... 10.00. Uçak kaçta demiştin?"

"11.30 abi."

"Öyleyse hala vaktimiz var. Gidip şu Ahmet i halledelim. Korkak! Gelemedi yanıma tabii... Neyse. Hadi gidelim." dedi ve bana arkasını dönerek kapıya yöneldi. Kapıdan dışarı çıkacakken durdu. Yüzünü arkasına döndürüp bir şeyler mırıldandı. Daha sonra vücudunuda arkasına döndürüp hiç tereddüt etmeden yürümeye başladı. Ben bir şey unuttuğunu sandığım esnada O, yatağına değilde benim yanıma geldi. Su şok. Su iptal. Su wefad.
Elini cebine sokup bir kartvizit çıkardı. Bana uzatırken sol elini kahküllerimin arasında gezdirdi.
"Bu benim numaram. Bir sıkıntın olursa çekinme ara. Burada olmasam bile adamlarım sana yardım eder. "

"Teşkkür ederim ama şu elini kahküllerimden çeksen?"

"Ah öyle mi? Özür dilerim kahküllü." dedi. Karşısında sanki çocuk varmış gibi cevap vermişti.

"Ben senin yaşındayım bir kere."

"Ben 25 yaşımdayım. Sen?"

Sustum. Yine çuvallamıştım. Haklı çıkmaya çıkma çabalarım, beni daha da haksız bırakıyordu.

"Demek ki sen 18 yaşındaymışsın."

Konuyu değiştirmek için, bu kötü durumdan hemen kurtulabilmek için saçma bir soru sordum.
"O adama zarar mı vereceksin?"

Kafasını soluna çevirip gülümsedi. "Onu annesinden doğduğuna pişman edeceğim."
Ellerini yatak kenarından çekip önünde birleştirdi ve benden bir cevap bekledi. En azından öyle gözüküyordu.

"Niye ki? Ne yaptı bu kadar kötü?"

"Kötü bir şey yaptığı kesin."

"Ne? Ne yaptı? " ısrar etmeme sinirlenip sorumu tek kelimeyle cevapladı.

"Kız kardeşimi kaçırdı ve yakalandı. Cezası ise ölüm." tamam. Kabul. Tek kelimede söylememişti ama öyle bir söylemişti ki tek kelime sanabilirdiniz.

"Bir dakika. Bir dakika. Yoksa sen... Ağa falan mısın? Hani töreli möreli olan. Eğer öyleyse, yapma! Günahtır! Sevmişler birbirlerini ki yapmışlar bir hata. Sen onların büyüklerisin. Affet. Yap bir büyüklük." elini tutup gözlerinin içine bakarak bunları söylemiştim. Ne saçmaladığımın ben bile farkında değildim. Ölüm kelimesini duyduktan sonra kafamın içi bulanmıştı.

"Ne?" elimi çektim. Şaşkın şaşkın bakmaya devam ediyordu.

"Evet. Neden olmasın. Niye birlikte olamıyorlarki?"

"Çünkü onlar kan davalılarımız da ondan."

"O zaman şey yapın... Şey... Ha buldum! Berdel!"

Aşiret Kızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin