1.BÖLÜM: "TUTULMA"

562 54 61
                                    

Merhaba, 

Bu hikaye benim ilk yazdığım hikayedir. Yani yeri  bende  çok ayrı. Bir süre burada yayınlayıp yayınlamamak arasın da kararsız kaldım. Ama  sonunda yayınlamayı  tercih ettim.  Umudunu kaybetmiş insanlara umut olacağını umuyorum. Umudumuz, kaybetmekten korkacağımız bir şey olması gerekir, aslında. 

Umarım beğenirsiniz. 

Keyifli Okumalar,

"Nereden bilebilirdim ki o ahşap kapıdan içeriye girdiğimde bütün hayatımın değişebileceğini. İlk defa o gün gelmiştim, buraya. Kafe tarzı bir kütüphane havası vardı. Duvarların tamamını renkli raflar kaplıyordu. Tabi rafları da kitaplar süslüyordu. Geri kalan kısım ise kapı gibi yuvarlak ahşap masalar ve sandalyeler yer alıyordu. Burası gerçekten çok hoş bir yerdi. Bir de onu burada görünce daha da yüceltmişti burası, gözümde. Kendime herkesten uzak bir masa seçmiştim. Göz önünde bulunmaktan pek hoşnut değildim. İnsanlar beni burada anca dikkatli bir şekilde bakarlarsa görüyorlardı ama ben onları net bir şekilde görebiliyordum. Oturduğum masanın yanında bulunan raflara göz gezdirdim. Buraya yeni kitaplar ya da yeni hayatlar keşfetmek için gelmiştim. Kitap karakterlerine bürünüp, onların hayatlarına kitap bitene kadar eşlik ediyordum. Bazen o kadar kaptırıyordum ki kendimi uzun bir süre etkisinde kalıyordum. Çünkü kendi hayatıma bakınca onların kelimeler içinde yaşadığı hayatlara imreniyordum. Bir kelime onların bütün hayatını değiştirebiliyordu. Oturduğum sandalyeden kalkıp raflardan gözüme çarpan kitabı elime alıp tekrar yerime oturdum. Kitabın kapağı griydi. Kitabın sayfaları ise mavi renkteydi. Gözüme çarpa sebebi bu olmuştu. Sabırsızlıkla kitabın ilk sayfasını açmıştım. Tam okumaya başlayacağım sırada garson yanıma gelip bir şeyler isteyip istemediğimi sordu. Orta şekerli bir türk kahvesi istedim. Kitap okurken genelikle türk kahvesi içerdim. Garson siparişimi alıp yanımdan uzaklaştıktan sonra önümdeki kitabı okumak için derin nefes aldım.Yeni bir hayat geliyor, dedim kendi kendime. Kitabın ilk cümlesi şöyle başlıyordu. Hayatında hiç aşkı tatmayanların okumamalarını tavsiye ederim." bu cümle karşısında kaşlarımı çatmıştım. Bu ne saçmalık diye düşünmüştüm. Aşkı tatmayanlar okuyamaz ne biçim bir cümleydi. Aslında bu cümle kendime hiç sormadığım soruyu sormama yardımcı olmuştu. Yirmi iki yıllık hayatım da hiç aşk denilen duyguyu tatmışmıydım? Hayır, tatmamıştım. Beğendiğim kişiler olmuştu fakat kalbimin ritmi değişmemişti. Elim ayağım birbirine dolanmamıştı. Ruhumu ruhuna katacağım biri olmamıştı, hiç. Garsonun kahve fincanını masaya bırakmasıyla gözlerimi beni alt üst eden o cümleden ayırıp, teşekkür ettim. Etrafa göz gezdirdim. Çoğu kişi kitap okuduğu için sessizdi. Sessizlik, bu hayattaki en güzel şeydi bence. Tabi birde sessizliği bozan şeyler olmasaydı. Ahşap kapının gıcırtısı bütün sessizliği yok etmişti. Bütün gözler ahşap kapıdan içeriye giren bir gruba takılmıştı. İki erkek ve bir kızdan oluşan bir gruptu. Bütün gözlerin onları üstünde olduğu fark edince özür dileyen bakışlar attılar. Hemen karşımdaki masaya oturdular. Herkes eski haline dönmüştü çoktan. Önümde açık duran kitabı sert bir şekilde kapattım. Gri kapaklı kitabı yerine koymak için ayağa kalktığım sırada ahşap kapının gıcırtısı gene sessizliği bozmuştu. Gözlerimi ahşap kapıya çevirmemle beraber toprak rengi gözlerle buluştu, okyanus mavisi gözlerim. Kalın ve belirgin bir yapıya sahip olan dudaklarlarına bir gülümseme yapıştırdı. Karşımdaki masaya doğru ilerlemeye başladı. Uzun boyu ve spor salonunda zaman harcadığını belli eden bir vücuda sahipti. Uzun bacaklarını kaplayan buz mavisi kot ve bordo rengi kazak bir insanda bu kadar güzel durabilirdi. Herkese teker teker sarıldıktan sonra ahşap sandalyesine oturdu, sağ ayak bileğini sol diz kapağının üzerine koyarak daha rahat bir şekilde oturdu. Ellerim gri kapaklı kitabın üstünde gözlerim ise toprak renginin can alıcı gözlerinin sahibinde. Garson, onların bulunduğu masada siparişlerini aldıktan sonra oradan ayrılmıştı. Birden gözlerimiz tekrardan buluştu, dudağı hafif bir şekilde kıvrıldı. Toprak rengi gözleri bu sefer ise elimdeki gri kapaklı kitaba kaymıştı. Bir an o gözlerinden o kadar duygu geçti ki bazı duygular tanıdık geldi, bazıları ise daha önce hiç yaşamadığım duyguları anımsatıyordu. Bir çift göz aslında bütün her şeyi ortaya serendir. Gözlerini hemen kitaptan kaçırıp tekrar arkadaş grubuna katıldı. Bu kitabın insanları kendinden uzaklaştırma etkisi falan vardı, herhalde. Gözlerimizin ayrılmasıyla beraber kendime geldim. Torağın en can alıcı renginin gözlerin büyüsünden çıkabilmiştim. Yirmi iki yıllık hayatımda ilk defa bir erkeğin gözlerine bu kadar uzun bakmıştım. Elimdeki kitabı aldığım rafa geri bıraktım. Bu benim için tuhaf bir şeydi. Elime aldığım her kitabı okuduktan sonra yerine koyardım. Bu kitabın bir cümlesini okuduktan sonra yerine koymuştum. Aslında içim gidiyordu, okuyamadığımdan. İstersem okurdum, fakat neden bilmiyorum okumak istemiyordum. Sandalyemi çekip tekrardan oturdum. Uzun bir süre boş gözlerle etrafa bakındım. Tabi onun gözlerine bakmamaya özen gösteriyordum. Hava kararmaya başlamıştı. Fazla kişi kalmamıştı. Sadece üç masa doluydu. Benim bulduğum, sarışın bir kızın ve toprak rengi gözlerinin bulunduğu masalar doluydu. Onların masasından yükselen kahkaha sesiyle gözlerimi oraya diktim. Gülünce kaybolan toprak rengi gözler girdi radarıma, yine. O kadar güzel bir tablo sergilediğinin farkında değildi. Ünlü bir ressamın senelerce uğraştığı en kıymetli tablo görüntüsü vardı, gülüşünde. Sol tarafımın ritmini bozmuştu. Onun gülüşünü görünce benim de yüzüm güldü. Bir süre sonra gruptan ilk o ayağa kalktı. Arkadaşlarına bir şeyler söyleyip ahşap kapıya doğru ilerlemeye başladı. 'Azmi' diye bağırdı, kızıl saçlara sahip olan kız. Bana arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Adının Azmi olduğunu öğrendiğimde kalbimin sesini kulaklarımda hissettim. Daha önce yaşamadığım duyguları yaşıyordum. Benim kalbim hiç bu kadar hızlı atmamıştı ki? Benim kalbimin ritmini bozan bir adam olmadı ki. Benim gözlerim hiç bir adamın gözlerine böyle tutsak kalmamıştı, hiç. Masa da unuttuğu cüzdanını alıp tekrar ahşap kapıya yöneldi. Gözlerimi onun gidişinden ayıramıyordum. Kapıdan çıkacağı sırada gözlerimiz tekrardan buluştu. İşte o an ruhumun sızladığını hissettim. Giderken ruhumu da almıştı, sanki. Toprak rengi gözleri o kadar derin bakmıştı ki boğulmuştum o bakışların altında. Yüzme bilmeyen birine göre fazla derinlere gidiyordum." diye bitirdim başlamadan biten hikayemi.

"Ee sonra ne oldu kızım. Bir daha gördün mü?" diye sordu, Canan. Meraklı ses tonu gülümsetti beni. O kadar merak edilecek bir şey oldu mu? Hayır, olamadı.

"Gördüm. Bir ay sonra el ele bir kadınla aynı yere geldiler. Kadın kitap okudu, adam ise onun yüzünü ezberledi." dedim düz ve kısık bir ses tonuyla.

Canan oturduğu tekli koltuktan kalkıp yanıma geldi. Elini omzuma koyup, sıktı. Buruk bir gülümseme yolladım, ona.

"Aman be kızım. Sen ilk görüşte aşık olacak bir kız değilsin. Sadece basit bir etkilenme o kadar."

"İlk görüşte aşk değil bu ilk görüşte tutulma." deyip açık olan saçlarımı bileğimdeki tokayla dağınık bir topuz yapıp devam ettim. "Koskoca bir yıldı oldu be Canan. O bir yılda bir gram çıkmadı ki aklımdan. Onu görme umuduyla gidip geldim hep oraya ama yok. Onu o kadınla gördüğümde sol tarafım uyuştu. Kalbim durdu sandım. Benim ona baktığım gibi bakıyordu o kadına. O kadının güzelliğini, ben onun eşsizliğini izliyordum." dedim, sol gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim.

"Keşke kalsaydın İstanbul'da gelmeseydin buralara belki görürdün, tekrardan. Tamam koskoca bir yıl beklemişsin, bir güm çıkardı karşına." dedi Canan gözlerimin içine bakarak. Yapamadım işte onu yine o kadınla göreceğimi bile bile kalamadım, İstanbul'da.

"İçimi sızlatmaya daha fazla dayanamadım, Canan. Yapamadım."

"Karşına daha iyileri çıkacak. Kızım ileride buna güleceksin. İki kerecik görmeyle bir adama aşık mı olmuşum ben diyeceksin, gülerek. Kız, bunları çocuklarına anlatırsın. Anneniz böyle şıp tutulandı, dersin artık." diye dalgaya vurmaya çalıştı, Canan. Fakat olmamıştı, oda bunun farkındaydı.

"Dalgayı beceremedin be güzellik. Neyse bu kadar mazi yeter hadi uyumaya, yarın hem iş hem okul var." deyip ayağa kalktım.

"Haklısın." deyip oda ayağa kalktı. Canan, olduğu yerde durunca ben yavaş adımlarla odaya doğru yürümeye başladım. Canan'ın sesiyle olduğum yerde durup omzumun üzerinden ona baktım.

"Bu gece yanmasın o kalbin gene. Tuzlu gözyaşların bozmasın ağzının tadını." deyip odasına doğru yürümeye başladı.

İçimden bozmasın be Canan'ım deyip odamdan içeriye girdim. Mor yorganım altına girip ağzımın tadını bozmamaya çalıştım. Sonuç yine sol gözümden akan gözyaşı, buğulu gözlerimin önüne gelen bir çift toprak rengi göz.


Benim için çok önemli olan yorumlarınızı  bekliyorum. 

Yorumlarınıza ihtiyacım var.


SİDELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin