5.BÖLÜM: "YAĞMUR"

94 12 10
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR 


Yağmurun şiddetti beni ürkütmüyordu tam tersi seviyordum. Azmi ile kahvaltı salonuna oturduğumuzdan yaklaşık yarım saat sonra yağmur yağmaya başlamıştı. Azmiye sorduğum soru sırasında telefonu çalmıştı. Masadan kalkıp başka yerde konuşmayı tercih etmişti. Sorduğum soruda yalan olmuştu tabi. Sessiz bir kahvaltı etmiştik. Zaten adamın kafası yerinde değildi.

"Kalkalım diyeceğim de yağmur çok yağıyor." dedi Azmi.

"Ben severim ıslanmayı." diye cevapladım.

"Bende severim." deyip gülümsedi.

"O zaman."

"Islanıyoruz." diye devamını getirdi. Bu adamla bir ömür öyle güzel geçerdi ki anlamazdın.

Garson yanımıza çağırıp hesabı istedik. Tabi Azmi ben ödeyeceğim, seni ben davet ettim gibi cümlelerle hesabı ödetmemişti. İtirazlarıma kulak asmamıştı bile. Klasik erkek tipi işte diye geçirdim içimden. Hesabı ödedikten sonra ayaklanmıştık. Ahşap kapıya yaklaşınca durup, omzunun üzerinde bana baktı.

"Hasta olabilirsin."

"Bir şey olmaz. Bu yağmur kaçmaz. Buraya geldiğimden beri ilk defa bu kadar güzel yağıyor." dedim, adeta küçük bir çocuğun annesinden izin alması gibi çabalıyordum.

"Hasta olursan eğer gelip sana çorba falan yapmam." deyip dalgaya vurdu. Sen bana gel de çorba yapmasanda olur bayım.

"Canan'ım yapar bana çorba falan hadi durur birazdan."

"Tamam." deyip, ahşap kapıyı açıp dışarıyı çıktı arkasından bende.

Sokak bomboştu, koşarak tam sokağım ortasında durdum. Kollarımı iki yana açıp, kafamı yukarıya kaldırdım. Yüzüme her vuran yağmur damlası daha çok tebessüm etmeme sebep oluyordu. Yağmur, bana hep annemi hatırlatırdı. Annem ben iki yaşındayken hayata gözlerini yummuştu. Kanserden öldüğünü söylüyordu babam. Nedense buna inanmamıştım, hiçbir zaman. Çünkü annem fotoğraflardan gördüğüm kadar hiç kanser hastası gibi değildi. Hiç bir kilo kaybı veyahut çöküş falan yoktu. Tam tersi daha güçlü bir profili vardı. Ya da ben öyle görmek istiyordum. Ölümünden bir hafta önce çekildiği fotoğrafta ise o kadar güzeldi ki hiç kimse bu kadın hasta diyemezdi. Babama bunu sorduğumda sana annemin ölümü ile ilgili yalan mı söyleyeceğim deyip iyi bir fırça çekmişti, bana.

Yağmur bana annem hatırlatıyordu, evet. Annem bir fotoğrafımızın arkasına şöyle yazmıştı, 'Yağmurlu bir günde hayatımın aşkıyla tanıştım. Yağmurlu bir günde ise hayatın en güzel hediyesini kollarıma aldım.Ve sen güzel kızım hiçbir zaman yağmurdan kaçma. Bırak aksın üstüme belki acılarını alıp götürür başka diyarlara.' yazıyordu.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Her yağmur yağdığında gökyüzüne haykırdığım cümle çıkıverdi ağzımdan. "Seni çok özledim anne." diye bir feryat koptu yine yüreğimden. Bir kızın annesiz büyümesi anlatılamayacak kadar zor bir durum. Hep bir yanın eksik bir yanın yarım kalıyor. İçinde kalan bir ukde oluyor.

"Bilmediğim kokunu bile özledim. Anne kızının sana çok ihtiyacı var." diye bağırışım bardağı taşıran son damla olmuştu. Islak asfalta bıraktım kendimi. Hıçkıra hıçkıra ağlamam sokakta yankılanıyordu. Acı yine bütün bedenimi ele geçirmişti. Belimde hissettiğim ellerle irkildim. Belimden tutup ıslak asfalttan kaldırmaya çalışan Azmiye zorluk çıkarmadan kalktım. Sevdiğim adamın karşısında vaveyla koparmıştım. Yıkılmıştım, yine ayakta durmayı güçlü olmayı becerememiştim. Bırakmıştım kendime.

"Zeynep." deyip beni kendine doğru döndürdü, Azmi. Burunlarımız neredeyse birbirine değecekti. Kalbim zaten hızlı attığı için aldırış etmedim. Kalp yine aynı kalpti. Azmi'nin yanında ritmi yavaşlatmayı bilmeyen, kalp.

"Çok özledim, Azmi." diye fısıldadım Azmi'nin bana sarılması bir oldu. Öyle sarılmıştı ki sanki bütün acıları almak istiyordu. Saçlarımda hissettiğim elle daha çok ağlamaya başladım.

"Sakin ol. Annen böyle olmanı istemezdi dimi." deyip kendini hafifçe geriye çekti. Niye bıraktın ki beni. Kollarına daha doyamamıştım. Kalbimin sesi daha kulaklarıma yetmemişti oysaki. Kirpiğine düşen yağmur damlası olmak istedim sadece. Ona o kadar yakın olmak istedim. Ondan bir parça olmak istiyordum.

Yağmur eskisi kadar şiddetli yağmıyordu. Azmi beni yanına çekip kolunu omzuma attı. Omzumda ki yükler daha da ağırlaşacağını hissettim. Başımı onun omzuna yasladım ve öylece yürümeye başladık. Birbirine aşık genç bir çift yağmur altında ıslanıyorlardı, düşüncesi oluşabilirdi bizi görenlerin gözünde. Aslında genç adama sığınmış bir genç kadından ibadetti.

"Evine götüreyim seni." diye fısıldadı. Yüzünü bana çevirmiyordu sadece önüne bakıyordu. Bu biraz beni düşündürdü. Yavaşça kendime gelip Azmi'nin kanatlarının altından çıktım.

"Evime kadar tek başıma gidebilirim. Kahvaltı ve yaptıkların için teşekkürler." deyip hafif bir şekilde tebessüm ettim. Ona aşık ya da farklı bir şeyler hissediyor olabilirdim fakat bu ona karşı ne bileyim teslim olacağım ya da onu bir sığınak olarak görmem biraz değişik gelmişti. Sanki onun korumasına ihtiyacım varmış gibi. Tamam her kadın bir erkek tarafından korunmak ister ama bir insan kendine sığınak, liman olmayı da bilecekti.

"Seni böyle bırakamam." dedi düşünceli bir ses tonuyla. Düşünceli dediğime bakmayın ben öyle duymak istiyorum aslında acılı bir ses tonuyla. Bana acıyordu ya da üzülüyordu, benim için.

"Gerek yok, Azmi. Giderim ben. Giderim." deyip adımlarımı daha da hızlandırdım. Yağmur tamamen durmuştu. Yağmur birikintilerine girip çıkıp ilerliyordum. Hayatta yağmur birikintileri gibi değil miydi zaten. Bir zaman sonra geçip gidiyordu hayatından her şey. Ama yine geliyordu yine bir müddet kalıyordu, hayatında. Girip çıkıyordu işte hayatından. Yaptığı tek şey kendini gösterip kaçmaktı. Kaçmak, yok olmak her şeyi bırakıp def olmak.

Azmi'nin 'Zeynep' diye seslenişlerini umursamadan yürüyordum. O her ismimi söylediğinde adımların yavaşlıyordu sanki. Son haykırışla birlikte ayaklarım gitmiyordu. Çakılı kalmıştım adete.

"Sen o kızsın değili mi? Gözleri üzerimde tutsak kalan kız." 


Yorumlarınızı bırakırsanız sevinirim. 

Sizleri seviyorum kendinize iyi bakın :*


SİDELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin