Aradan iki gün geçmişti. Umut'un söylediklerini aklımdan çıkartamıyordum. En iyisi uzak durmaktı. O gün bizi odadan çıkartıp konuştuktan sonra tam çıktıklarında duymuştum. Tüm dünya bir anda insanın başına nasıl yıkılırdı ki? Benim ki yıkılmıştı işte daha aramızda ne olduğunu düşünme fırsatım bile olmadan reddedilmiştim. Ardından Emre " Kızlar Umut benim yakın bir dostum bir kaç gün misafir edeceğiz ama kimsenin bilmemesi gerekiyor soran olursa çok fazla bilgi vermeyin kuzenimiz dersiniz hadi Melisa çıkalım" dediğinde nefes alamadım bir an. Kalbim durdu. Ondan bu kadar uzak durmak zorundayken aynı evde ondan nasıl saklanacaktım. Derin bir nefes aldım. Birbirimizi görmek zorunda değildik. Zaten genelde kitaptan başını kaldırmayan biriydim. İşte iki günümün özeti buydu. Hep beraber denize gidiyorduk ben ya kızlarla yüzüyordum yada gözlerim kapatıp güneşleniyor eve geldiğimizdede odama kapanıp kitap okuyordum. Zaman zaman Umut'un bakışlarını üzerimde hissediyordum. Kafamı kaldırdığım an göz göze geliyorduk. Ama ikimizde aramızdaki sessiz anlaşmaya uyup saplayıp birbirimizden uzak duruyorduk. Ama en zoru dün yaşadığımız olaydı. Sahile yüzmeye gitmiştik. Her zaman ki gibi şezlong da uzanıyordum. Umut'la başbaşa kalmıştık yarasından dolayı hala yüzemiyor ama bize ayak uydurmak için geliyordu. Zaten küçük bir sargıyla pansumanını yapmıştım güneşleniyordu. Üzeri çıplaktı yine. Kalbimin gümbürtüsünden kulaklarım uğulduyordu. Onun yanındayken çok heyecanlanıyordum. Daha tanımadığım bir adamın yanındayken bu hale gelmemin sebebi neydi? Aklımdaki soruları dağıtıp kitabıma odaklanmaya çalıştım. Tam o sırada yanıma bir gölge yaklaştı. Kafamı kaldırıp gölgenin kaynağına baktığımdaysa damarlarımdan kan yerine kızgın lavlar akmaya başlamıştı. Gögüs ölçüsü IQ'sundan büyük olan dip boyası gelmiş çakma bir sarışın eğilmiş Umut'un yarasına dokunuyordu. O parmakları tek tek kırmak istiyordum. Ama hayatında kalıcı bir kadın istemediğini gayet net bir şekilde dile getiren Umut bey bu kıza yumuşak davranıyor resmen gözümün içine baka baka flörtleşiyordu. Kız ise halinden memnun çın çın kahakasını kulağımın dibinde öttürüyordu. Bütün günümüz bu şekilde geçti. Dışarıdan umursamaz bir şekilde kitabımı okudum yüzdüm kuzenlerimle yemek yedim. İçimden ise çakma sarışını öldürüp plajın ıssız yerlerinden birine gömme planları yaptım. Sonunda eve geldiğimizde kendimi sıkmaktan sertleşmiş kaslarımı sıcak duşla biraz rahatlatabildim ve erkenden uyudum.
Ertesi gün Umut'u hiç bir yerde görmedim. Muhtemelen o sarışınla beraberdi. Acaba ne yapıyorlardı? Kızlara sormak istediysem de gururuma yediremedim ve susmayı tercih ettim. Zaten Naz ve Melisa bu günü alışveriş günü ilan etmişlerdi. Pestilimiz çıkana kadar alışveriş yaptılar. Ben daha çok kitaplarla ilgilenmiştim. Hatta hoşuma giden yerel bir yazarın kitabını satın almıştım. En son kızları bıraktığım mağazaya bakındım ama kızları göremiyordum. Sonunda onları bulduğumda iç çamaşırı mağazasından çıkıyorlardı. Naz elime bir çanta vererek " tesekküre gerek yok bizden küçük bir hediye" dedi. " Kızlar gerek yoktu neden aldınız?" Diye başlayan itraz cümlemi Melisa böldü ve " hey kıçımızı kurtardın sen olmasan ne yapardık? " dedi. Duygusal bir an yaşıyorduk. Mağazanın ortasında birbirimize sarıldık. Alışverişten tatmin olan kızları aldım ve eve döndük. Hepimiz çok yorulmuş bir an önce ayaklarımızı uzatmanın hayalini kurar olmuştuk. Salona girdiğimiz de Umut ve Emre oturuyorlardı. Evde olduğuna şaşırmıştım. Şaşkınlığımdan çok içimde oluşan çocuksu sevinci saklamaya çalışarak salona girdim. Emre " ya Sevda rica etsem Umut'un yarasına bakar mısın biraz ağrısı oldu da" dedi. Endişemi gizleyemediğim ses tonuyla " ne oldu?" diye sordum. " ya bişey yok aslında zorlamışım biraz sanırım tekrar kanadı pansuman yaptım ama" dedi. Zorlamıştı demekli. Kesin o sarışınla bişeyler yaparken Allah kahretsin dedim içimden. Ben Umut'u diğer koltuğa alıp yarasına bakarken grubun geri kalanı bu akşam hep beraber yeni açılan bara gitme planları yapıyorlardı. Bense sinirli hareketlerke Umut'un yarasına bakarken bir yanda o kızla neler yaoabileceklerini düşüp kendi kendimi çıldırtmakla meşguldum. Tam pasumanı bitirip son bandı yapıştırdığımda Umut elini elimin üzerine koydu. Dokunuşuyla kalbimde yüzlerce kanat çıpması hissettim. Gözlerim dolu doluydu. Yumuşacık bakışlarıyla içimi eritirken " iyi misin? " dedi. O an ona kızgın olmam gereken ne varsa hatırladım yeniden. Cevap verme fırsatı bulamadan Melisa arkamdan seslendi " Sevda sen geliyor musun lütfen gel çok eğlenceli olacak" dedi. Umut elimi bırakmadan " o gelmez muhtemelen o sıkıcı kitaplarından birine gömülür pek eğlence anlayışı olduğu söylenemez" dedi. Meydan okuyan bakışkarını gözlerime dikmiş resmen benimle eğleniyordu. Bakışlarıyla bana vermek istediği mesaj açıktı. Cesaretin var mı?
Elimi hızla elinden kurtardım ve Umut'un gözlerinin içine bakarak " Tabi ki geliyorum hattq hazırlanakım yemeğide dışarı da yeriz" dedim. Hızla dönerek odama doğru yürüdüm. Ne kadar belli etmemeye çalışsam da çok sinirlenmiştim. O ne cüretle benimle bu şekilde konuşurdu? Ama basit kızlara olan ilgisinden belliydi. Sığ kültürsüz bir mağara adamıydı işte. Ama ben Sevda Ataöz'düm. O mağara kaçkınıda kim olduğumu görecekti. Tüm kılıçları kuşanmalıydık savaş bu akşamdı. Valizimin en altında bulduğum siyah elbisemi aldım. Ona uygun ayakkabılarımıda ayarladıktan sonra aynanın karşısına geçip hafif dalgalı saçlarıma şekil vermeye başladım. Makyajımı tamamladıktan sonra elbisemi elime aldığımda ani bir kararla kızların hediye ettiği iç çamaşırlarını giydim. Aynanın karşısına geçtiğim de gördüğüm şey nefes kesiciydi. Hemen elbisrmi giydim. İşte şimdi göz alıcı olmuştum. Aynada kendimi inceledim oldukça cüretkar olan elbisem bedenimi ikinci bir deri gibi sarmış üzerimde nefis olmuştu. Son rötuşları yapıp odadan çıktım. Herkes hazırlanmış salonda beni bekliyorlardı. Ben dışarıya çıkar çıkmaz herkes bana dönmüş Emre bir ıslık çalmıştı. Açıkçası odamdaki özgüvenim kaybolmuş beni yalnız bırakmıştı. Üzerimde hissettiğim bakışlarla sağ tarafıma döndüm ve ateşten gözleriyle beni izleyen Umut'u buldum. Kapkara olan gözleri sanki daha bir siyahlaşmıştı. Bakışları tenimi kor bir alev gibi yakıyordu. Her an patlamaya hazır bir yanardağ gibiydi. Dudaklarımızın arasında santimlik mesafe kalana kadar yanına yaklaştım ve fısıldayan ses tonuyla " Bu savaşı sen kaybettin Umut Soytürk" dedim ve arkamda darmadağın bir adam bırakmış olduğumu bilmenin neşesiyle evden çıktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/53688998-288-k795466.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönülçelen
Romance9 yaşında kimsesiz çocukları tolayıp ayıp eğiten istihbarat. İstihbaratın göz bebeği sukastçi Umut Babasının prensesi kendini hayat kurtamaya adamış doktor Sevda Bir aşk Bir düşman Umut Sevda'yı korumalı ne olursa olsun Gerekirse kendinden bile "...