Geçmişe dair hatırladığım en net şey, bir gün kapı zilinin çalması ile elimdeki oyuncak askeri bir kenara fırlatıp kapıya koşmamdı. Zar zor ayakta duran evimizin salonundan giriş kapısına kadar olan o uzun koridorunda hızlıca kapıya gitmek için koşardım. Her kapı çaldığında ilk ben ve ortanca abim Mehmet ile atılırdık kapıya, adeta kıyasıya yarışırdık birbirimize. Koşmaktan tabanları delinen eski yün patiklerimiz bize anneannemizden kalan tek hediyeydi. "Kim o" deme alışkanlığını yeni öğrenmiş olsam gerek, pek bir hızlı gittim kapıdaki kimseye "kim o" diyebilmek için. İlk defa sorumun cevabını alamamıştım, ilk hayal kırıklığım bu olsa gerek. Halbuki oyuncak askerimle bile iyi anlaşan biriydim ben, kapıdaki amca bana niye cevap vermesin ki?
Arkamda duran annem usulca kapı deliğine yaklaştırdı kafasını. O güzel yüzündeki gülümseme birden yok olmuştu, gözlerindeki ışık bir anda sönmüştü. "Kim geldi anne?" demem ile salonda oturan babamın "Kimmiş Fatma?" demesi bir oldu. Demirden çatma eski kapımızın altından gelen buz gibi esinti ayaklarımı çoktan uyuşturmuştu. Acaba kimdi kapıdaki esrarengiz amca? Ayaklarımdaki yün patikleri ovuşturarak o minik ellerimle tekrar bacağına dokundum annemin... "Kim o anne?"
İçeriden bir gıcırtı geldi, o sırada ortanca abim kimin geldiğine bakabilmek için üst kata çıktı. Tanıdık bir gıcırtıydı bu. Derme çatma evimizin tek kanepesinin gıcırtısı. Babam her işten eve geldiğinde kafasını dinlemek için bu kanepeye uzanır, bende ona burada oyuncak askerlerimle oynadığım oyunları anlatırdım. Zavallı, saatlerce çalışıp ekmek parası için amelelik yaptığı yetmezmiş gibi birde benim saçma ve bir o kadar da kahramanlık dolu oyuncak zaferlerimi dinlerdi. Harç karıştırmaktan nasır tutmuş elleriyle bana getirdiği şekerlerin kabını atmaya bile kıyamazdım. Büyük abimin yokluğunu her ne kadar da hissettirmemeye çalışsa da, 5 yıllık minik kalbimde bir abi boşluğu olmuştu hep.
Babam belirdi arkamızda bir anda. "Kapıyı açmayacak mısın hanım?" Tam o sırada annemin gözünden akan bir damla yaş, alnımın ortasına bir kurşun gibi düşmüştü. Ne olduğunu anlayamamışken babam bir anda öne atıldı. Kapıyı açtı ve yüzündeki o şaşkın ve meraklı ifadenin yerini birden buz gibi bir ifade aldı. Hava o kadar soğuktu ki, kendi kendime sarılarak bir yandan da kapıdaki amcaya bakmak için öne çıktım. Bana cevap vermeyen amcayı merak etmiştim, öyle ki o da beni görünce gözünden bir damla yaş akmıştı. Uzun uzun baktı ilk, sonra ifadesizliğini hiç bozmadan gözlerini kaçırdı gözlerimden. Koyu yeşil üniformayla parlak siyah bot giymiş, sakal traşlı ve kafalarında da koyu yeşil şapka olan üç amca vardı karşımızda. En başta duran amcanın saçları yoktu. Soğuktan gözleri yanmış olsa gerek, boncuk boncuk gözyaşları akıyordu gözlerinden. En sonda duran amca ise yere bakıyordu. Ne babamla ne de annemle göz teması kurmuştu. Orada öylece tepkisiz bir şekilde burnunu çekiyordu sürekli. Ortada duran amca ise diğerlerinddn farklıydı. Üniformasının üstünde anlayamadığım resimler vardı. Omuzlarındaki yıldızlar bana tanıdık geliyordu. Aynı yıldızlardan abimde de vardı. Kerpiç evimizin salonunun duvarında asılı olan abimin resmi aklıma gelmişti o an. Kırmızı bayrağımızın önünde, ciddi bir tavırla kameraya bakmış abim. O ciddi olsa da, ben o resmi gördükçe bana gülüyormuş gibi hissediyorum. Çünkü abim bana hep gülerdi. Acaba şuan da gülüyor mudur? O da yeşil üniforma giyiyordu, çünkü o da askermiş. "Ama askerler küçük olmaz mı baba? O halde benim askerlerim neden küçük?" Sorularına hiç cevap alamamıştım. O yüzdendir belki, abimin asker olduğuna hiç inanmadım. "Çünkü askerler küçük olurlar değil mi?"Babamla göz göze gelen amca yavaşça şapkasını çıkarıp göbeğine yerleştirdi. Ağzını açtı ama sanki konuşmak istememiş gibiydi, yada kelimeler düğümlenmişti boğazında. Annem, babamın arkasına geçmiş ve hüngür hüngür ağlıyordu. Bir kapıdaki amcaya, birde ayakta zor duran babama baktım. Tam o sırada ortadaki amcanın tekrar ağzı açıldı ve yavaşça çıktı kelimeler ağzından... "Başımız sağolsun"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7.62
ActionAsker olmak hakkında ne bilebilirsiniz? Her gece yok olma düşüncesiyle başınızı koyduğunuz o buz gibi ranzada, aylardır beraber olduğunuz silah arkadaşlarınız birer birer yok oluşunun nasıl bir his olduğunu nereden bilebilirsiniz? Yaşamak ile ölmek...