"...Olası bir yaylım ateşi riski için aramızı açık tutacağız. Zigzag çizerek yürüyeceğimiz için gözünüz sürekli açık olsun, kayalar çok sarp, bu yüzden derin bir vadiden geçmek zorundayız. Bir silah sesi duyursak sesin eko yapması muhtemel, dolayısıyla nereden geldiğini tespit edemeyiz. Bu yüzden olası bir silah sesinde hemen siper alın. Ve unutmayın... Kanas uzaktan ateşlendiğinde ıslık sesine benzer bir ses çıkarır. Eğer o sesi duyduysanız hala hayattasınız demektir..."
Ve işte o an... Aklımda günlerdir dönüp duran bu film şeridi durdu. Uzaklardan bir ıslık sesi belirdi... Öyle sakin sakin yaklaştı ki ses, dinlememek mümkün değildi. Adeta bir müzik gibi, anne kucağında dinlenilen bir ninni gibi uyuşturmuştu bizi. İnsan herşeyi özlüyor bu dağlarda, sert esen rüzgar sesine karışan ıslık sesi masal gibi gelmişti bize...
O sesi ben duydum, ama abim benim kadar şanslı değildi... Öyle güzel geldi ki o kurşun, masal anlata anlata... Bu dağlarda özlediğimiz, geride bıraktığımız her şeyi hatırlatarak geldi... Ama abim benim kadar şanslı değildi, büyüsüne kapılmıştı kör bir 7.62'nin...
"Yat! Yat! Yat!.."
Emre komutanın sesiydi bu, bir sıra arkasında yürüyen abiminden gözlerini ayırmadan çaresizce bağırıyordu timimizdeki her askere. O an abimin boynundan fışkıran kanlar geldi gözümün önüne, karda resim çiziyorlardı adeta. Yavaşça sallandı ilk, elindeki tüfek sanki tonlarca kiloymuş gibi çaresizce kara bıraktı. Mühimmat çantası onu boğuyor olsa gerek, onu da zar zor çıkarıp kara bıraktı. Boynunda açılan delikten fışkıran kanlar, önünde duran tim komutanımız Emre'nin kamuflajına kadar sıçrıyordu. Çaresizce dengesini sağlamaya çalıştı ama dayanamadı, tüfeği gibi yığıldı yere aslan abim...
Birşeyler demek için açtı ağzını ama kelimeler boynundaki delikten aktı gitti sanki. Ben olanların şokuyla olduğum yere çakılmışken, bir anda bozuldu dengem. Alper belime adeta bir mızrak gibi atılıp yere sermişti beni. Ağzıma giren kar susuzluğumu bastırıyordu, gözlerim hala abimi arıyordu. Ben ona bakmak için başımı kaldırdığım sırada Alper tekrar üstüme atlayarak "Mert! Aşağıda tut başını! Aşağıda tut! Mert!" Gözlerimi abimden alamıyordum, hala ayağa kalkıp savaşmak istercesine boğazını tutup kara gömülmüş tüfeğini arıyordu gözleri. Alper beni siper almak için yanımızda duran büyük taşa doğru çekerken ona engel oluyordum. Bırak beni dercesine itiyordum onu. Abimin yanına gidicektim, bana ihtiyacı vardı. "Mert indir şu başını!" Kara saplanan teçhizat çantam yüzünden ağır ağır kalktım yerden, kulağımda hala o ıslık sesi yankılanıyordu. Hala bana birşeyler anlatıyordu...
Tim komutanımız bağırdı tekrar, "Seyit! Makina! Makina!" Eliyle yaklaşık 600 metre ilerideki sarp bir kayalığı işaret ediyordu. Seyit çabuk atmıştı şoku üstünden, hemen makinalının ayaklarını kurdu ve önünde bulunan taşa yasladı namlusunu. Hızlıca kurma kolunu çekti ve ateş etmeye başladı kayalıklara. Emre komutanın bağırtılarını bastıran kurşunlar başımın üstünden geçerken Alper beni yere yatırmış sıkı sıkı tutuyordu. Tam o sırada Emre komutanın emriyle çınladı kulaklarım, parmağı hala ilerideki sarp ve yüksek kayalıkları gösteriyordu: "Onbaşı! Sağdaki kayalığa kurulup taciz ateşi aç" Umutsuzca çekti ellerini üstümden Onbaşım, istemeden de olsa uzun uzun baktı sağdaki kayalıklara. "Ölmeyi mi bekliyosun onbaşı? Çabuk!" Koca vadide yankılanıyordu komutanımızın sesi. Gözünü kayalıklardan alıp tekrar bana dikti Alper Onbaşı, yalvarırcasına bana bakıp "Delice birşey yapma Mert..." dedi. Ama benim kulaklarımda hala bir ıslık sesi, gözlerimde hala abimin çırpınışları vardı. Onbaşı üstümden kalkıp kafasını aşağıda tutarak sağda bulunan kayalıklara doğru koştu. O an gözümün önüne abimle küçükken yaptığımız boğuşmalar geldi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7.62
AcciónAsker olmak hakkında ne bilebilirsiniz? Her gece yok olma düşüncesiyle başınızı koyduğunuz o buz gibi ranzada, aylardır beraber olduğunuz silah arkadaşlarınız birer birer yok oluşunun nasıl bir his olduğunu nereden bilebilirsiniz? Yaşamak ile ölmek...