SİS

7 2 0
                                    

Gök deliniyordu sanki. Yağmur damlaları hızla kendini yere bırakırken yerde oluşan birliktelik duygusuyla doyumsuz toprağa inat hareket ediyorlardı. Sis henüz yükseklerde olmasına rağmen sinsi sinsi gülüyordu sanki şaşkın şaşkın bakan gözlerimize. Ve kaçınılmaz kavuşmayı bekliyorduk biz. İçinde kaybolacağımız sonsuz gibi görünen bembeyaz bir boşluk. Hızla ilerliyorduk düşmanımıza. O bizim ona koştuğumuzu sansa da, biz ona kavuşmak istemesek de mecburduk. Şimdilik sadece o hiç durmayacağını haykıran yağmurların tek sebebi olan ormanları ve ormanların doğal üyeleri ağaçları görebiliyorduk sadece. Güzeldiler. Kocaman ve heybetlilerdi. Keşke hep onlar eşlik etseydi seninle olan ilk korkumuza, ilk dokunuşumuza, ilk kayboluşumuza.

Oysa sadece en samimi arkadaşlarımızla geçireceğimiz güzel bir dağ evinde, güzel bir haftasonuna kavuşacak sanıyorduk kendimizi. Onlar bir gün önceden orada olsalar da bizim gelişimizdi aslında onların beklentileri. Hep beraber eğlenecek, iş yorgunluğunu savuşturacaktık öğrenilmiş çaresizliğimizle kavrulmuş bedenlerimizden.

Arabama bindiğinden beri ayaklarımda istemsiz titremeler vardı. Kalp atış hızım da eşlik ediyordu sanki ayaklarıma. Her ne kadar bozuk yolda dikkatim önümdeki yağmurda kaybolan yolda görünse de, beynim sadece sana odaklanmıştı güdümlü bir füze misali. İçimde o kadar çok haykırılmamış duygu birikmişti ki. Ama sen sadece gündelik meşguliyetlerden bahsediyor, içinde olduğum durumu tahmin bile edemiyordun. Belki de ediyor edememezlikten geliyordun.

Yol iyice bozulmuş, sis gittikçe mutlu olmaya başlamıştı bize kavuşacağı için. Ve aniden sarılmıştı bembeyaz boşluk tüm yanımıza arkamıza önümüze. Bembeyazdı heryer. Cennette gibiydim ben ama sen korkuyordun bu cehennem sandığın cennetten. Durmuştum. Hareket edemiyordum. Zaten etmek de istemiyordum aslında. Sense hemen kurtulmanın derdindeydin bu kapana kısılmışlıktan. Ama çaresizliğimiz ortaktı. Ortak olan çaresizliğimizde benim bir fırsat kokusu almışlığımın farkında olmasan da korkuyordun.

Bir müddet sustuk. Ve sen " eeee ne yapacağız" diyerek bozdun benim kalbimin duyulmayan haykırışlarıyla dolu sessizliğimizi. Kapıyı açtım ve biraz yürüdüm. Kalbim arabanın içinde olsa da sadece şekil olsun diye uzaklaştırıyordum bedenimi. Birkaç adım sonra kaybolmuştum gözlerinden ve senden o heyecanlandıran ses yükseldi; " Adnaaaaaaan beni bırakma burada" Gülümsemiştim görünmeyen gözlerimle. Ve hızla döndüm kalbimi bıraktığım yere. Kapıyı kapattım ve beklemeye başladım sessizce. " Pelin bir müddet beklemeliyiz burada sis kalkana kadar" sözcükleri bozmuştu ortak sessizliğimizi. Senden ses çıkmamıştı. Yeniden başladık susmaya ve de haykıran kalbimi durduramayışıma. "pelin" demek istiyordum. Ama gerisini ben bile bilmiyordum. Her ne kadar kalbim dakikalardır susmadan haykırsa da dudaklarım sanki asma kilitle susturulmuştu ve anahtarı sadece sendeydi. Bir bakışın yeterdi o kilidi açmaya ama sen sadece korkunu yansıtıyordun şimdilik o masum yüzünde.

Bir müddet zaman akıp geçtikten sonra sen sakinleşmiş ve yüzündeki o korku dolu bakışları normalite düzeyine indirgemiştin. "evet haklısın sanırım beklersek geçecektir" diyerek kalbime bir ok yollamıştın. Ok beni biraz da olsa cesaretlendirmiş ama kilidi açmaya yetmemişti. Elim titriyor ama ben onu saklamayı beceremiyordum. Bana doğru döndün ve titreyen ellerime odaklayarak gözlerini " hayırdır Adnan üşüyor musun" dedin. Kalbimdi sorun aslında, bedenim değil.

O anda döndüm yüzüne ve kilitledim gözlerimi gökkuşağı rengindeki gözlerine. Artık zamanı gelmişti. İlan-ı çaresizliğimi sana haykırmanın zamanı gelmişti. " Pelin, sana bir şey söylemek istiyorum. Ama benim sözümü kesmeden beni dinlersen sevinirim" derken senin bakışlarında bir utangaçlık, bir bilinmezlik belirmişti çoktan. " evet seni dinliyorum" diyerek karşılık verdin. Sen o son kelimeyi söyledikten sonra bana bir haller olmuştu. Kalbim sanki durmuş, bedenim ölümün soğuk yüzüyle tanışmış, bildiğim bütün kelimeler çoktan unutulmuştu. " ben" diyebiliyordum sadece " ben". "evet sen" diyerek bana cesaret vermeye çalıştığını sonradan öğrendiğimde o kadar çok utanmıştım ki. Tek kelimelik kelime dağarcığım haykırmaya devam ederken birden yeniden hayata dönmenin inanılmazlığını yaşamıştım titreyen ellerimin üstünde hissettiğim pamuk kadar yumuşak ellerine kavuştuğumda. "hadi söyle, çekinme. Gözlerime bak ve kalbindekilerle kavuştur beni" dediğinde ne halde olduğumu asla tarif edemezdim. " ben" dedim son kez " ben seni seviyorum". Ve kaybolmuştum o anda gözlerinde. Gözlerim gözlerinde kaybolmuştu ama kulakların çoktan güdümlenmişti dudaklarından çıkacak sonum ya da başlangıcım olacak kelimelere.

Yeniden doğmuştum. Sayende küçük bir bebeğin dünyaya gözlerini ilk açışında hissettiği tarifsiz duygulara bürünerek merhaba demiştim ikinci kez bu mükemmel ötesi dünyaya. Artık bendim dünyanın en mutlu erkeği, en şanslı kişisi. Sarıldım. Sımsıkı sarıldım sana. Gözlerimden yaşlar dur ikazına inat süzülürken yerçekimine ayak uydurarak, ben sadece kokunu çekiyordum içime.

Oysa sen de aylardır bir hareket bekliyormuşsun benden. Ama olsun. Sonunda oldun ve sonsuza kadar orda kal. Hep benim ol ve sadece bende kal. Aylardır sessizce haykırsam da, beklemiş olup da duyamasan da, o sis bizim hayatımızın en mükemmel olayı olsa da, o gün bizi elele gören arkadaşlarımızın alkışlarında yüzümüz kızarmış olsa da sonsuza kadar dilimden ve kalbimden eksik etmeyeceğim bir tek cümle var;

SENİ ÇOK SEVİYORUM...


KEŞKELEMEK İSTEMESEM DEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin