Uzun uzun yıllar önce ormanın derinliklerinde aşkın değerini bilen insanların yaşadığı gizli bir köy vardı, onlar kendilerine "âşıklar" derlerdi, çok iyiydiler...
Ve sonra insanı aşktan soğutan, korkunç eski sevgili vardı, o kötüydü...
Bir gün ormana yolunuz düşerse etrafı dikkatlice dinleyin. Belki o korkunç eski sevgilinin çığlıklarını duyabilirsiniz. Ve iyi bir çocuk olursanız belki aşkı bile görebilirsiniz...
Günümüzün aşkları için bir jenerik yazılacak olsa, herhalde bu cümlelerden daha iyi hiçbir şey başlatamazdı, üstü çizikler içinde bırakılmış kalbimizin çizgi filmini... Belki de her şey, iyi bir çocuk olursak bir gün Şirinler'i cidden görebileceğimize inanmakla başlamıştı! Gerçekte var olmayanları görmek uğruna hiç olmadığımız kadar iyi olmaya çalışmıştık zamanında hepimiz... Biz hakikatten iyiydik ama o şerefsiz Şirinler'i bir kez bile göremedik. Yine de vazgeçmedik, hep sevdik!
Yıllar sonra yine, aslında var olmayan bir şeyin peşine düştük. Biz kendimize "âşıklar" derdik. Ardından karşımıza bizi aşktan soğutacak o kişi çıktı. İleride ondan "eski sevgili" diye bahsedecektik Bir hayalin peşinde koşarken, bir zamanlar var olan kalbimizi de kaybedecektik. İşte o gün anlayacaktık; bu devirde aşkı bulmak, Şirinler'i görmekten bile daha zordu! Yine de vazgeçmeyecektik, hep sevecektik!
Yoksa sen de benim gibi, hâlâ gerçek aşkın peşinden koşan o masum köylü "âşıklar"dan mısın? Eğer öyleysen, sakin ol ve kalbinde kalan son umutları yavaşça yere bırak! Sonra da en yakın aynanın karşısına geç, uzun uzun yüzüne bak, hatta yanaklarını sıkıp kendini öp. Sev işte kendini, hem de daha önce kimsenin seni sevmediği kadar çok! Çünkü bizden fazla kalmadı bu dünyada. Aşkın Gargamel'leri yüzünden soyu tükenen hayvanlardan bile daha acınacak haldeyiz. Giderek azalıyoruz, giderek azaltıyorlar bizi...
Bakma sen, biz de az saf değiliz, öyle her önüne geleni iyi zanneder, daha ilk bakışta "Ömrümüzün sonuna kadar mutlu olacağız" hayalleri kurarsan, o hayallerin hepsi işte böyle itinayla girer bir yerine... Baştan söyleyeyim bu senin rüyalarındaki gibi bir aşk hikâyesi değil. Ama tam da kâbuslarına konu olabilecek türden bir ilişki... Hani onsuz bir dakika bile yaşayamayacağını en çok düşündüğün anda biten, nefes bile alamadığın ayrılmalarla dolu olanlardan... Evet doğru tahmin ettin, biz yine ayrıldık!
Ayrılmalarla aşka tur bindirmemize rağmen, hâlâ onunla benden bahsederken "biz" kelimesini kullandığımı sen de fark ettin değil mi? Onu henüz tanımadığını biliyorum. Aslında çok şanslısın, şu anda ben de onu bir yabancı olarak görmek için neler vermezdim! Ama istiyorum ki, içinden hâlâ inanmak istediğin o "aşk" tantanalarının içine "onursuzluk derecesiyle" sıçan birini daha tanı... Tanı ki, bir daha böylesiyle karşılaşırsan ayaklarını kıçına vura vura kaç. İçini bir kez daha kanatmasın başkası, o sivri diliyle delik deşik etmesin yumuşacık yüreğini...
Dünyanın daha yaşanabilir olduğunu zannettiğim yıllardan birinin haziran sabahıydı. Staj yapmak için başladığım kimya fabrikasında, o üretim müdürü olarak çalışıyordu. İlk gün iş yerine vardığımda oryantasyon dedikleri ve bir sikime yaramayan işlem adına, bir sünnet çocuğu gibi masadan masaya dolaştırmaya başladılar beni. Ve işte ilk kez onunla göz göze geldik!
Hop hop sakin kardeşim, hemen heyecanlanma! Bu senin sandığın 'ilk görüşte aşk' hikayelerinden de değil...
Biliyorsun, bazı kadınlar için ilk güne ait detaylar çok önemlidir. Hani daha konuşmayı bile çözememiş çocuk taklidi yaparak, "Beni ilk kez gördüğünde ne var üstümde aşkitosu?" diye sorarlar ya... Ulan bu soruya verilecek cevabı olan adamları bile ne hale getirdiler be! Neyse neyse sakin olacağım. Tanışmak için onun masasına gittiğimizde "bu ne tuhaf bir kız ya" dedim, hiç de önemsemedim. Ama o an üzerinde ne olduğunu şimdi bile en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorum. Boynuna gelen düz simsiyah saçlarını alacalı lacivert bir bandana ile toplamıştı. Pembe ince askılı tişörtünün altında yıllarca şikayet edip beynimin etini yiyeceği, götünü büyük gösteren jeanlarinden biri vardı. Beyaz Converse'lerini nedenini hala çözemediğim beyaz deri bir erkek kemeriyle kombinlemişti. İnan bana Nurella görse "bu ne biçim kız!" der, o ekşittiği yüz ifadesinden binlerce kavanoz turşu yapılırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Bar Filozofu
RomanceUzun uzun yıllar önce ormanın derinliklerinde aşkın değerini bilen insanların yaşadığı gizli bir köy vardı, onlar kendilerine 'aşıklar' derlerdi, çok iyiydiler... Ve sonra insanı aşktan soğutan, korkunç eski sevgili vardı, o kötüydü... Bir gün orm...