Sirius

2.4K 150 109
                                    

Ölülerin sesini duyamazsın...

Harry, ağlamaktan yorgun düşüp kaslı kollara yığıldığında, kolların sahibi onu ipeksi çarşafın içine yerleştirdi. Saçlarının içinde gezinen elleri hissedebiliyordu. Fakat göz kapaklarını açmaya dermanı yoktu. Hem yumuşatıcı erkek kokusu hem de saçlarında gezinen eller onu gittikçe yoğunlaşan uykunun ellerine bıraktı.

***

Karanlık... Ellerini açıyor fakat yetişemiyor ve Sirius parmaklarının ucundan kaybolup gidiyor. Sonra sahne değişip bir uçurum kenarına dönüyor yine düşmek üzere olan Sirius, Harry yine yetişemiyor. Gözleri kapalı olduğu sürece defalarca kaybetmiş olmanın acısını çekiyor.

Terden yapış yapış olmuş saçlarını bir kenara çekiyor. Titreyen ve acı içinde debelenen çelimsiz bedeni sabit tutmak için uğraşıyordu.

"Potter! Potter! Uyan!"

Harry, vücudunu sarsan ellerin etkisiyle kâbuslarından sıyrıldı. Gözlerini kırpıştırarak uyandı. Göremiyordu. Karanlığın ve bulanık görüşü yüzünden nerede olduğu ve onu uyandıran kişin kim olduğu ile ilgili bir şey bilmiyordu. Bu belirsizlik korkutucu olmaya başlarken acıyan boğazını zorlayarak konuşmaya çalıştı.

"Göz...gözlük..lerim...."

Burnunun üzerine yerleşen metal gözlüklerin varlığıyla kendini daha iyi hissetti. Tekrardan gözlerini kapatıp açtı. Beyaz tavan tüm çarpıcılığıyla gözlerini yoruyordu. Gözleriyle odayı taradı. Bir yatağın üzerindeydi. Gözlerini tam sağına çevirmişti ki gözlüklerini takan bedeni fark etti. Fark etmesi ile ürkilmesi bir oldu. Güçsüz düşen dirseklerine dayanarak doğrulmaya çalıştı.

"Profesör..."

Snape, işaret parmağıyla onu yatağa doğru itti. Ardından hiçbir şey demeden odadan çıktı. Harry, iyice korkmaya başlamıştı. Neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. Ardından Sirius'un ölümünü hatırladı. Gözlerini sıkı sıkı kapattı. Acının tüm etkisini bedeninde hissediyordu. Boğazı düğüm düğüm olmuştu. İçine bir şeylerin battığını hissetti. O gitmişti. O da gitmişti. Annesi babası gibi o da gitmişti. Yanaklarına doğru süzülen yaşları yaralı elleriyle geriye doğru itti Harry. Kapının açılış sesi onu duygu selinden uzaklaştırdı. Snape, odaya elinde bir tepsiyle girmişti. Doğruca hızlı adımlarla yatağa yaklaşıp Harry'nin yanına oturdu. Birkaç kahvaltılık ve iksir şişeleri vardı. Snape, konuşmuyordu. Kendini çocuğu yedirmeye ve iksirleri içirmeye proğramlamış gibiydi. En sonunda Harry, sessizliği böldü.

"Neden buradayım?"

"Böylesi daha uygun."

"Profesör Dumbledore nerede? Onunla konuşmam gerekiyor."

"Potter. Şuan kimseyle görüşemezsin."

"Beni burada tutamazsın. Müdürle konuşmam gerekiyor. Burada olduğumdan haberi var mı?"

"Kimsenin nerede olduğumuzda haberi yok."

"Beni kaçırdın mı?!"

"Küstah! Hayatını kurtardım."

Snape, kendine hâkim olmak için hışımla odadan uzaklaştı. Harry, kendini yine siyah mobilyalarla döşenmiş, beyaz duvarlarla baş başa buldu. Böyle duracak mıydı yani? Neler oluyordu?.... Vücudunu saran ilacın etkisiyle gözlerini istemsizce yumdu ve bu sefer rüyasız uykuya daldı.

Harry, tekrardan uyandığında kendini daha iyi hissediyordu. Snape'in ona zorla içirdiği iksirler iyi gelmişti anlaşılan. Bacaklarını siyah çarşafların serili olduğu yataktan sarkıttı. Yavaşça ayağa kalkıp odadan çıktı. Odanın açıldığı yer uzun karanlık bir koridora bakıyordu. Harry, duvara tutunarak koridorun sonuna geldi. Güzel kokuların geldiği kapının önünde durdu. Kapıyı küçük bir miktar göreceği şekilde araladı. Snape, üzerine oturmuş siyah dar bir gömlekle bir yandan iksir kaynatıyor bir yandan da yemek hazırlıyordu. Kolları sıvanmış ve yakası açılmış gömlek Harry'i oldukça şaşırtmıştı. Snape, arkasını döndüğünde ağzı açık bir Harry ile karşılaşmayı beklemiyordu.

"Otur."

Harry, itiraz edecek gücü kendinde bulamadı ve gösterdiği sandalyeye yerleşti. Snape, kendini işine o kadar adapte etmişti ki Harry varlığını unuttuğu şüphesine düşmüştü. Fakat ses çıkarma korkusuyla kıpırdamaya bile korkuyordu. Sonunda iksiri ve yemeği bitiren Snape masayı hazırlamaya başlamıştı. Harry, yardım etmek için ayağa kalktı.

"Ben.. Yardım edeyim."

Snape, Harry'i duymamazlıktan geldi. Harry, Snape masayı kurana dek ayakta dikili kaldı. Sonunda yemekleri masaya koyduğunda sessizce yemek yemeye başladılar. Harry, sonunda öfkesine hakim olamayıp kaşığını setçe masaya indirdi.

"Profesör. Neden buradayız!"

"Saklanmak gerekiyor."

"Neden sizinle, Remus'la değil?"

Snape, yavaşça kafasını kaldırdı.

"Çünkü benim de saklanmam gerekiyor."

"Anlamıyorum. Neden?"

"Sen salakça bir şey yapma diye kimliğimi belli etmek zorunda kaldım da ondan."

Harry, anlamamış bir şekilde şaşkın gözlerle ona bakmayı sürdürdü.

"Lord artık benim Yoldaşlıktan olduğumu biliyor."

"Peki Dumbledore?"

"Yapacağı bir şey yok. Bir süre burada kalmak zorundayız."

"Onun burada olduğumuzdan hala haberi yok mu?"

"Sen uyurken buraya geldi."

"Peki... Sirius... O gerçekten de... Öldü mü?"

"Bilmek istiyor musun?"

Harry, gözyaşlarını geriye doğru itiklemeye çalıştı. Fakat Snape'in nefret dolu sesi pek yardımcı olmuyordu. Snape buna alışkındı önünde öğrencilerinin ağlaması daha önce karşılaştığı bir şeydi. Fakat ilk defa içinde bir şeylerin hareket ettiğini fark etti. İlk defa üzülmüş müydü? Ya da pişman olmuş?

I Can See YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin