BESTE bölüm 2

11.8K 668 98
                                    




                 

Öyle kelimeler dökülüvermişti ki dudaklarımdan Nalan bile duysa kulaklarına kadar kızarırdım; ama söylemiştim. Her şeyi göze almış bir savaşçının öfkesi gibi dökülmüştü sözler dudaklarımdan. Falaz karşımda kademe kademe adrenalinini arttırıp öfkesine olan hakimiyetini kaybederken ben hiç durmuyor, onun sınırlarını sahip olduğum tek şeyle zorlamıştım. Benim sadece kelimelerim vardı içimde tuttuğum. Yıllardır arkalarına saklandığım aşk romanlarından öğrendiğim kelimelerdi onlar. Sessiz bir izleyici gibi yılları izlerken onlar bana arkadaşlık etmişti hep. Her bir cümleyi tek tek hafızama kazımış, isyanımı onlarla paylaşmış, kırılacak bir aptal gibi köşeme sinmiştim. Her bir erkek kahramanın yerine Falaz'ı koymuştum ben. Hep kahraman olmuştum hayallerimde ve şimdi kendi romanımı yazıyordum sanki.

Oysa Falaz tüm gerginliği ile karşımda dursada yılların talim terbiyesi ile her bir hücresine hakim öylece duruyordu. Hiç kıpırdamadan, hiç tepki vermeden, başını önüne eğmiş çenesinin kasılan kaslarını loş karanlıkta görebileceğim kadar yakın; ama iradesinin her zerresiyle duruyordu. Ümidim yitmiş, onun atan her bir damar atışıyla dudaklarımdan dökülen kelimelerle dökülüp tükenmişti. Kitaplarda ki gibi olmuyormuş demek. Genç adam, genç kızın umarsızca haykıran isyanına karışmış aşk çığlıklarına cevap vermiyor, onu kollarından tutup kalbinin en derinine bastırmıyormuş. Yıkılmıştım, ama ona belli etmeyecektim. Hayat acımasızdı evet, ama hiç bir şey bunca zamandır çektiğim aşkın ızdırabı ile boy ölçüşemezdi. Arkamı döndüm ve ilerlerken nefesim tükenmiş, kalbim binlerce kırığa bürünmüş etime batıyordu. Kulaklarım uğulduyor, atacağım her bir adımın artık bizi ebediyen birbirimizden ayırdığını biliyordum.

Bu zamana kadar sessiz bir izleyiciydim onun yaşamında, oysa şimdi tüm ipleri kopartmış gidiyordum. Şimdiye kadar ona sahip olamamışsam da umuduna sahiptim. Şimdi umutlarımıda kendi ellerimle sökmüş, yanında ki banka bırakmış, ardımı dönmüştüm. İşin kötüsü öyle bir kırılma yaşamıştım ki içimde, bir şey kopup gitmiş, beni sanki kimsesiz ve yalın bırakmıştı. Bir boşluk oturmuş içime, Falaz'ın varlığının yerini büyük bir yorgunluğa bırakmıştı. Mucizeler yoktu... Yoksa var mıydı?

İncinmiş, yorgun ve  ruhumu taşıyan bedenim uyuşmuş acıların içinde isteksizce ilerlerken bir güç kolumu yakalamış ve beni savurmuştu. Kelimeler uçuşuyor muydu yoksa bizi gören biri var mıydı? Hiç bilmiyorum. Sadece öpülüyordum. Öpüşmüyor, öpülüyordum. Yılların susuzluğunu bir anda tüketmek istermişçesine az önceki kelimelerin intikamını alarak sanki dudaklarım cezalandırılıyordu. Acımıyordu, acıyorsa da hissetmiyordum. Gerçek olamayacak kadar sahte bir andı bu. Ne kollarımı kaldırıp beni öpmesinin hayalini yıllardır kurduğum adamı sarabilmiştim, ne de geri öpebilmiştim. Donmuşçasına içimde kopup giden şeylerin ardından bakar gibi duruyor, boşluğun içinde tutunacak bir gerçeklik arıyordum. Neden mi? Çünkü binlerce defa yaşadığım hayaller gibi Falaz geri çekilecek ve beni keder dolu bir yalnızlığa mahkum edecekti. Binlerce defa kırılmış kalbimin artık kırılacak bir köşesi kalmamıştı. Sessizliği, isyanı, ne varsa her birini denemiş ve artık kabullenmişti.

Birazdan o dudaklar beni soğuk bir boşlukta yalnız bırakarak 'git buradan' diyecekti. Sonra ben Tansel ile evlenirken donuk gözlerle tebrik edecekti. Biliyordum ve artık kabullenmiştim. Ne sessiz çığlıklarım kalmıştı ne de az önceki gibi düz bir duvara çarpmışçasına yüzüme geri vuran isyanım. Oysa o bırakmadı, öptü ve öptü... Geçmeyen bir sonsuzluk döngüsü gibi soluk soluğa, dudaklarımı aralayarak diliyle ağzımı istila edene kadar öptü. Beni bedenine bastırıyor korkutucu bir öfkeyle hırlıyor; "Benimsin sen, kimsenin olamazsın!" diyordu.

Zihnimin oynadığı acımasız oyunlardan biri olmalıydı bu da. Acıtırcasına tenimi paralayan dudakları çeneme, oradan da boyun çizgimden kulağıma doğru kayarken bir mühür bırakmak istercesine tenimi hırpalıyordu.

FREZYA (raflarda) / BESTE ÖN OKUMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin