Yolculuk boyunca Sena'yla Alp sebepsiz yere tartıştılar . Dedim ya çocukluktan beri birlikteyiz Fudayl dışında . Fudayl üniversite için istanbul'a gelmişti ,bir şekilde tanıştık .ailesi Mersin'de yaşıyor. İki senedir de ailemin evinde benim yanımda yaşıyor ( hani soru işareti kalmasın diye anlatıyorum bunları)
Üniversite için sen kalk Mersin'den İstanbul'a gel.(cık cık cık)
Haftasonunu orada geçirdik . Sakaryayı gezdik ( ne kadar gezebilirsek o kadar gezdik bir ucundan girip diğer ucundan çıkmamız bir kaç saatimizi alıyor sadece) . Garip olan ise arada bir Sena'nın ortadan kaybolmasıydı . Eğer zihnim onunla ( ondan kastımı biliyorsunuz şu gizemli kız)bu kadar meşgul olmasaydı bunun üstüne gidebilirdim ve koca bir haftasonunu kendime zehir etmezdim fakat zihnim tamamen onunla meşguldü.
Onu düşündükçe onda tanıdık birşeyler olduğunu fark ettim sanki önceleri tanıdığım birine benziyordu fakat kime benzettiğimi bir türlü çıkaramıyordum . O gözler o ceylan gözler .... Zaman zaman kendimi çıldıracak gibi hissettiğim gerçeği bir gün gibi ortadaydı .
***
Pazar akşamıydı ,Fudayl'la evde oturmuş çay içerken konuşuyoruz . " yarın sınav var ' dedi Fudayl bıkkınlıkla . " bıkmadın mı oğlum bu işlerden?" İroni yapıyordum gözlerinden okunuyordu ne kadar bunaldığı. " hani ebeveynleri gururlandırmak ,iş güç sahibi olmak ,gelecek kaygısı falan filan " dedi ses tonunu değiştirmeden .Tabi gelecek kaygısı . Ben de üniversiteye ilk girdiğimde belki de aynı kaygıyı yaşıyordum ama sanırım öğrenciliği bırakıp çalışmaya başladığımda kaygılarım ortadan kalkmıştı . Mesela herkes mühendis olamazdı ya da herkes üniversite bitirip çok kültürlü olamazdı olmamalıydı bazıları cahil kalmalıydı hatta cahilliklerinde boğulmalıydı . Yani en azından biz üniversite okumayanlar bundan pek bişey anlayamazdık . Onlar üstün ırktı ya!
Üniversitedeyken yahudi bir sevgilim vardı . ( Allahı var güzel kızdı) iri yeşil gözleri , kumlar teni , gamzeleri ve kıvırcık saçlarıyla bir tanrıça gibiydi ( tanrıça?? )
Şimdi diyeceksiniz ki hani üniversiteye gitmemiştin. Düzeltiyorum sadece bir dönemlik gittim o kızda bir dönemlik sevgilim oldu . Ne anlatıcaktım? .. Heh tamam . Şimdi ben bu kızla çıkmaya başladım herşey güzel gidiyordu o beni seviyordu falan birlikteydik işte ta ki ben üniversiteyi bırakıp çalışacağımı söyleyinceye kadar .
Neymiş efendim o akademisyen olucakmış benim gibi düşünen bir insanla ve üniversite bitirmemiş bir insanla asla olamazmış falan filan . Halbuki o benimle birlikte olmayı istemişti. Huyum kurusun kimsenin peşinden gitmem . Ben de "keyfin bilir" diyip çekip gitmiştim ne yani onun için kararımdan mı vazgeçecektim? ( hiç sanmıyorum)
"Birlikte olmayı istemişti" dedim ya , anlatayım .
Bir gün amfide otururken yanıma yaklaştı ve ürkek bir şekilde "benimle çıkar mısın ? "diye sordu . Tam olarak bu kelimeleri kullanmasada istediği buydu ben de kabul ettim . Çünkü bunun pek de bir önemi yoktu . Ve güzel bir kızdı da. Herneyse ismini bile hatırlamadığım bir kız için fazla bile kelime sarf ettim .
Fudayl bir arkadaşıyla buluşacağını söyleyip kalktı. Ben de çay sofrasını toplayıp bulaşıkları yıkadım ve yukarı odama çıktım . Yarın pazartesi yani iş günü şimdi bugünden nefret mi etmeliyim ? El- cevap HAYIR hem de koca bir HAYIR. Çünkü bir gün değil bu iğrençlikler ,rezilliklerle ,aşağının aşağısı olan , her gün binlerce insanın açlıktan öldüğü,her Allah'ın günü günahsız çocukların bazı şerefsizlerin ihtirasları ve pislik egoları tatmin olsun diye öldürüldüğü bu zelil dünya'ya gözlerimi açtığım her sabah ve hergünden nefret ediyorum . Bence bu kadar nefret benim için bile fazla fakat elimde değil.
Odamın ışığı kapalıydı pencereden içeri sızan sokak lambası aydınlatıyordu sadece . Dakikalarca o sokak lambasını izledim yatağımdan ,bana hatırlattığı tek şey o rüyaydı . Hiçbir insan bu kadar aşağı çekilmeyi hak etmez arkadaşlar bunu bir kenara yazalım . Şu " gizemli" kızın bana yaptığı ve hissettirdiği yeniden canlıymışım hissi ve sonra o hissin kaybolmasıyla iliklerime kadar işleyen boşluğun tekrar gelmesi. Bu psikolojik bir hastalık olabilir ve eğer öyleyse buna bir isim koymak gerekir . Hadi diyelim ki bu hastalığa yakalanmış ilk insan benim (!) ( hergün yeni bir hastalık çıkıyor zaten) ve bunu bulduğum için benim soyadım olsun hastalığın ismi bir de sonuna -giller ekleyelim ÂSAFGİLLER hastalığı. - yav bugün doktora gittim hastaymışım çook ve çaresi de yokmuş ! + adı ne hastalığının ? - ÂSAFGİLLER + Hönnkk .
Tamam bu oldukça saçmaydı hiç bana yakışmadı . İki dakika melankolik takılamadım görüyor musunuz ? Bu bir dramdır arkadaşlar.
***Kapı sesine uyandım . Ve ardından "Paşa ,işe geç kalıyorsun " Fudayl'ın sesi duyuldu . Tek gözümü aralayıp karşımda ki duvarda asılı eskiden kalma saatin 09;15 olarak bana göz kırptığını gördüm . Sen saat'sin rahat dur.
Yataktan kalkarken odamın kapısına yaslanmış vaziyette dişlerini fırçalayan Fudayl'a " neden hâlâ okula gitmedin sende mi uyuya kaldın ?" Diye sordum .
Tükürerek birşeyler söyledi anladığım kelimeler ;Sınav...... 12...... Gitmek.... Sanırım sınav 12:00'de imiş o zamana kadar hazırlanıp gidermiş . Herhalde anlamadım ama neyse . Banyoya girdim peşimden o da girdi yüzümü yıkayacakken bir baktım lavaboya tükürüyor " oğlum hasta mısın ?" Bakışımı attıktan sonra ağzını çalkalayıp çıktı ben de işimi halledip peşinden çıktım .
Üstüme siyah kazağımı ve siyah kot pantolonumu geçirdim aceleyle ,geç kalmıştım sonuçta , bir de Mahir abinin arayıp kızabileceği bir telefonum da yoktu . Kesinlikle acele etmeliydim . Trençkotumu da giyindim ve dışarı çıktım.
Evden çıktığımda kol saatime baktım babamındı bu kol saati. Her onu hatırlamak istediğimde bu saati takarım ve eğer ölmeseydi hayatımın nasıl olacağını hayal ederim . Ama şimdi değil ,duygusallığın hiç sırası değil . Önceleri hiç kolumdan çıkartmazdım zamanla neredeyse hiç takmamaya başlamıştım . Bu gün kıyafetlerin içinde gözüme çarpmıştı sanki " tak beni " diye bağırıyordu eski gümüş rengi saat . Öldüğü günde kolundaydı ,silah arkadaşı Salih amca bize haber vermek için geldiğinde bir torbanın içindeki kanlı saati , silahı ve bir kaç eşyasını da getirmişti . Hayatta bir insanın başına gelebilecek en acı şey ; şüphesiz babasının ölümünü görmesidir . Polis ailesi olmanın ufak (!)bir bedeli her sabah işe giderken baban ya bu akşam geri dönemezse ,hep bir korku ve ümit arasındasındır . Ve o gün tüm ümitlerim yıkılmıştı .
12 yaşındaydım ve büyüdüğümde o şerefsizden intikamını alacağım demiştim " özür dilerim baba büyüdüm ama hâlâ intikamını alamadım ". Onu öldüren kişi bulunamamıştı ve dosya bir kaç ay sonra kapanmıştı . Ne adalet ama !!
Dükkana girerken yanağımdan süzülen yaşı silip derin bir nefes aldım. Uzun zaman geçti ama hâlâ acıtıyor ,herzaman da acıtacak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ BİR GENCİN ÖLÜMSÜZ HİKAYESİ
Teen FictionDaha iki kaşık almıştım ki çorbadan ; hışımla içeri biri girdi . Kafamı kaldırıp bakmadım bile ,neden bakacaktım ki zaten. Üçüncü kaşığı alıcağım sırada " biri " kolumu tutup çekti ve kaşık elimden içinde ki çorbayla tabağın içine düştü. Basıp bağ...