Uyandığımda ne Fudayl ne de kız evde yoktu ( olması gerektiği gibi) hazırlanıp evden çıktım ve sigaramı yakıp tramvaya yürüdüm . Evimle tramvay arasında 20 dakikalık bir mesafe var . Yusufpaşa durağından bindim yine dopdolu bir tramvay yine birbirine karışmış kokular ,iğrenç kokular.
Tam kapının önünde cama yapışmış bir şekilde yol alırken her sabah bu işkenceyi çekmekten ne kadar bıktığımı düşündüm . Yasak olmasa bir sigara daha yakardım, açlığımı da bastırırdı.
Beyazıtta inip sahaflar çarşısında ki çalıştığım dükkana yürüdüm . Bu kaldırım taşlarını yine mi değiştirmiş belediye . Hay Allah!. Çarşıya girerken hergün ki gibi dışarıda ki komşulara selam verip dükkana girdim. Mahir abi ( patronum ) geç kaldığımdan yakınmaya başladı bile . Haklı tabi, bir tutturamadım şu saati ya biraz geç ya biraz erken ama itidal olamıyorum .
Geçtim oturdum sandalyeye ve beklemeye başladım bir müşteri gelse de olur gelemese de olur , olay beklemekte böylelikle sabr etmeyi öğreniyorum( baksen teselliye) . Mahir abi" ee Ahmed bugün neden geç kaldın? " gülümseyerek sordu.
"Dün gece bir kızın peşinde adamlar vardı , biraz koştum onlardan kaçarken ( kısa kesiyorum)bundan mütevellit yoruldum " diye açıkladım.
" hadi bahane uyduruyorsun bari ufak at be oğlum" diyip omzumu sıvazladı gülerken ve günlük rutini için dışarı çıktı. ( şöyle bir dedikoduları toplamak ,dükkanları dolaşmak falan) ama ben doğruyu söylüyordum bu insanlar da bir acayip doğruyu söylersin "bahane üretiyorsun " derler . Yalan söylesen zaten baştan kaybettin .Aldım elime bir kitabı( Ö.F.D hep aynı hikaye) , yaktım sigaramı bir de çay söyledim. Ulan dünya'nın en güzel işinde çalışıyorum diyorum bazen ama yine de mutsuzum . Hiç bir sıkıntım yok aç değilim açıkta değilim ama bir boşluk var içimde kitapların arkadaşlarımın dolduramadığı hatta ve hatta çayım ve sigaramın bile çare olmadığı . Kısacası tarifi imkansız bir boşluk ,günden güne büyüyen .
Dün akşam o kız karşıma çıkınca belki dedim o boşluğu dolduracak kişi o'dur . Belki birine ihtiyacım vardır ama sonra bunun ,çok daha başka birşey olduğuna karar verip bir daha açılmamak üzere bu konuyu noktaladım. ( kız mız senin ayarın değil bu işler oğlum )
Bir kız girdi içeri ardından iki genç , kitapları karıştırdılar , dokundular ve kokularını içlerine çektiler . Kitap böyle alınırdı ,aferindi onlara. Ben öyle "buyrun ne bakmıştınız ?" Diyip başlarında adeta bir akbaba gibi dikilemezdim .tarzım değildi .
Sonra sırf havalı gözükmek için sözüm ona "elit" bir mağazanın en çok okunanlar bölümünden ayda bir bi'kitap alıp hiç okunmamak üzere rafa konulmazdı, konulamazdı. Bu kitaplara , yazarlara ve hatta yazarların yazarına hakaretti. İnsanlığa hakaretti. Modernizm ve kapitalizm'in insanlığa getirilerinin sadece bir versiyonunuydu bu . (Biz moderniz ,orası bir hakikat! )
Mesela yıllar geçip annesiyle babasıyla bir kelam etmemiş modernizmin furyasına kapılıp gitmiş genç te modern . Herneyse bunlar derin konular kimse benim kapitalizm, modernizm ve emperyalizm ile ilgili görüşlerimi bilmek zorunda değil.
Demem o ki ;biz düşünmeyi değilse de doğru düşünmeyi unutmuş bir nesiliz , kurtarılmayı bekleyen , içi boşluklarla dolu , yitip giden hayallerin içinde boğulan aciz bir nesiliz.
***
Gün boyunca hiç yemek yemedim iki paket sigara bitirdim ve eve dönüş yolunu gözledim . Bereket versinlik bir kazançla dükkanı kapatıp çıktım akşam 17:00 civarıydı Tramvaya bindim ne daha az boş ne daha çok doluydu . oturabildiğimi hesaba katmazsak, bir de bir amcayla yer kapmaca oynadık saliselerle ben kazandım daha doğrusu "ben oynamıyorum "diyip geri çekildi ama zafer zaferdir değil mi? Bu ikisi dışında herşey normaldi.***
Aynı lokantaya geldim ama bu sefer girerken tabelasına bakmayı ihmal etmedim . "Ahmet ve Ezgi'nin yeri" zaten başka birşey olsaydı şaşırırdım ( aaa olmazsa hakkım kalır ) adam ataerkilmiş öne kendi ismini yazdırmış( tabi bunun bir önemi yok) .
Aynı masa kanıksanmış istek( mercimek çorbası) ve bir beklenti.
üçüncü kaşığı ağzıma götürürken kapının aynı hışımla açılmasını bekledim inatla bir kaç saniye daha bekledim ama o kapı açılmadı ve o siyah saçlı gizemli kız gelmedi . Geledebilirdi ama gelmedi .Eve kadar yürüdüm . Kapının önünde bir kaç saniye bekledim sanki ne yapmam gerektiğini unutmuş gibi. Ardından kendimi toplayıp içeri girdim . Hiç ses yoktu ve tüm ışıklar kapalıydı. Şair ,Tilki ya da Siber yoktu aslında ona Siberden çok SungurAlp diyoruz bu da farklı bir hikaye. Muhtasarca ; Alp , beş yaşındayken anaokulu müsameresinde Yavuz Bahadıroğlu'nun SungurAlp serisinden uyarlama karakter olarak SungurAlp'i oynamıştı tabi ki bu lakap takmak için iyi bir sebep değil ama bence sahneye ilk çıktığı an altına kaçırması bu rolün unutulmamasını sağlamak için iyi bir sebep. Gerçi her "SungurAlp " diye seslendiğimizde utanması zaten o olayı unutamadığının bir göstergesi.
Düşüncelerden sıyrılıp odama çıktım .Tek isteğim uyumaktı . Odamın kapısı kapalıydı bıraktığım gibi . İçeri girdim ve ışığı yakmadan ceketimi yere attığım gibi yatağa uzandım .Az sonra çok sıcakladığım için kalkıp camı açtım ve tekrar uykuma döndüm yarın cumartesi olması hasebiyle gün boyu yataktan çıkmamı gerektirecek hiçbir sebep yoktu ve bu da az da olsa mutlu olmamı sağlamıştı ( ne kadar kanaatkâr bir adamım bakın küçücük şeyler mutlu ediyor beni) .
***"Uyan , hadi kalk !" Biri bana sesleniyordu ya da sadece rüya görüyordum ikinci ihtimal daha kuvvetli geldiği için gözlerimi açmadım . Bir kaç kez daha aynı ses öncekine benzer bir şekilde azıcık daha kızgınlıkla " uyansana , amma ağırmış uykun" diye söylendi. Sonunda bunun bir rüya olmadığının farkına varıp güçlükle gözlerimi açtım . Doğrusu tüm huzurum uçup gitmişti.
Oda hâlâ karanlıktı ve sanırım odayı aydınlatan sokak lambası da bozulmuştu belki de yıllardır bozuktu ve ben yeni farkına varıyordum ,bu mümkündü. Sesin geldiği yöne baktım bir silüet bir kadın silüeti.gözlerimi kapatıp açtım hâlâ orada duruyordu . Bu sefer yatakta oturur pozisyona gelip ellerimle gözlerimi ovdum ve hâlâ orada dikilmiş bana en az benim şaşkınlığımla bakıyordu sonunda yataktan kalkıp ışığı açtım bu o kızdan başkası değildi . ( anlamadım)
Kendime geldiğim gibi kıza bağırmaya başladım. " senin ne işin var burda ? Nasıl girdin içeri ?" .
" şey ... kapının yanında ki pencereye bir korkuluk yaptırmalısın " dedi sakince ardından tüm o sakin ifadesini bozup " hadi gitmemiz gerekiyor " diyip bir iki adım yaklaştı ve elime dokunmak ister gibi elini uzattı bana doğru . Kuzguni siyah uzun saçları yine gelişigüzel bir şekilde örülmüştü. Ve o geceki kıyafetleri vardı üstünde. Haki yeşili bir parka ve siyah pantolon.Ona dik dik bakmayı bırakıp yatağa uzandım ve tekrar rüya olduğuna inandırmaya çalıştım kendimi aksi halde onun burda olmasının hiç bir açıklaması olamazdı.
Ter içinde uyandım . Etrafıma bakındığımda hâlâ gece olduğunu fark ettim ve o yoktu . Saniyeler sonra Fudayl sertçe kapıyı açarak odaya girdi . Yanıma gelip " iyi misin ? Bağırdığını duydum" dedi telaşlı telaşlı.
" iyiyim , sanırım kâbus gördüm" doğrusu hiç iyi değildim . Bize iyi değilken bile "iyiyim" dememiz öğretildi .Yalandı tabi ki fakat kâbus kısmı o bir gerçekti ve acı bir gerçekti çünkü ismini bile bilmediğim bir kızın üstümde bırakmış olduğu etki inanılmazdı( ve hayatım boyunca hiç bu tarz birşey yaşamamıştım)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ BİR GENCİN ÖLÜMSÜZ HİKAYESİ
Teen FictionDaha iki kaşık almıştım ki çorbadan ; hışımla içeri biri girdi . Kafamı kaldırıp bakmadım bile ,neden bakacaktım ki zaten. Üçüncü kaşığı alıcağım sırada " biri " kolumu tutup çekti ve kaşık elimden içinde ki çorbayla tabağın içine düştü. Basıp bağ...