3. Bölüm

39 2 0
                                    

Yıl 2015 Yaş 17

Arkadaşlar ilk iki bölümde yıllardan da anlarsınız diye pek belirtmedim ama olsun :D Bu bölümde dahil diğer tüm bölümler 2015 yılı üzerinden devam edecek. Umarım beğenirsiniz.

-Ponçiklere...

Hani bazen gözünüz dalar ya bir yerlere, düşünürsünüz. Öylesine, boşu boşuna. O anki düşünceler bir hiçtir aslında. Sonsuz bir hiç, bomboş bir sıfır... Ama sanki o boşluk ders verir sana. Gerçekleri mi gösterir ne yaparsa işte. Akıllanır insan.

Gece boyu hiç uyumamıştım. Rüzgar uyuyor, bense onu izliyorum. Gözüm dalıyor ona bakarken... Çok uzaklara.

Uyurken masum. Uyanıncaki ilk hâli masum. Boş boş bakıyor mesela... Yine masum. Gülümsüyor yine masum... O zaman gerçekten dünyada tek o varmış gibi geliyor.

Küçükken içime taşınan birisi vardı. İç sesimle bütünleşti. Tanıştırayım, Hayriye...

Güneş doğmadan biraz önce Rüzgar dizimde kıpırdanmaya başladı.

"Şşt. Uyu hadi." dedim uysal çıkartmaya çalıştığım sesimle.

"Sen de uyu." dedi uykulu sesiyle. Sonra gülümsedi hafifçe. O hâliyle bile yanağındaki gamzesi kendini belli ediyordu. Öpesim gelmişti gamzesinden.

"Tamam. Ama...Neyse." dediğimde onaylamamın verdiği mutlulukla başını yataktaki yastığa koyup bana da yer açtı. Yattım yanına. Yalan söylemiştim... Uyumayacaktım. Onu izlemek uyumaktan daha da huzur veriyordu çünkü. Nedensizce güvende hissediyordum. İnsan nedenini bilmediği bir şeyi nasıl yaşar ki? Nasıl hisseder...

Yeter be kalk artık acıktım diyen mideme göz devirip yerimden usulca doğruldum. Rüzgarı uyandırmamaya dikkat ederken mutfağa doğru ilerledim. Hangi mutfak diyeceksiniz. Anlatmadım dimi?

********
"Yalan söyledim."

"Ne yalan söyledin Rüzgar?"

"Aslında bir evim var ama pek uğramıyorum."

"Ya o değilde benim durumum ciddiyken sen biraz dalga geçmiş gibi oldun."

"Özür dilerim..."

"Alışığım ben."dedim.

"Götüreyim mi seni?"

"Götür."dedim umursamazca.

Elimden tutup koşmaya başladığımızda bir süre sonra ciğerlerim patlama seviyesine geldi ama olsundu. Karşımda gördüğüm beyaz (lüks) binaya girdik. Allahtan villa milla değildi de bayılmamıştım. Yoksa Rüzgar sorularımdan kaçamazdı.

İki kat çıktıktan sonra üzerinde 8 yazan kapıyı açtı. Yavaş adımlarla içeri girdim. Eşyaların maşallahı vardı yani...

İki karış açık ağzımla etrafa bakmaya devam ettim. Bana dönüp eliyle çenemi kapattı, gülümsedi. Ben hâlâ şaşkın...

qız kesin araba çalmış bu vallaha...

"Sus Hayriye."

"Ha?"

"Yok bir şey de banka mı soydun ya?"

"Banka soysam binada oturuyor olmazdım."

"Nerden buldun bu evi?" diye saçma bir soru yönelttim.

"Annemle babamdan kalma."

"Haa. Şey... Ailene ne oldu?"

"Fazla konuştun hadi..."
* * * * * * * * * *

Böyle oldu işte. O evin mutfağı. Dolaptan kahvaltılık bir şeyler çıkartıp hafif bir müzik açtım radyodan. Sonra Rüzgar'ın yanına gittim. Oturdum baş ucuna...

"Rüzgar"

"Hmm"

Gülümsetmişti o hâli. "Hadi kalk."

"Yaa.Beş dakika dahaa."

"Kahvaltı hazır ama."

"Banane."

"İyi o zaman.Ben gid..." bileğimden tutup ani bir hareketle yatağa çekti. "Gitmiyorsun bi yere gel şuraya."dedi. Anca uyanabilmişti.

"Üşümüşsün seen."dedikten sonra üstündekini bana da örtüp başımı göğüsüne yasladı. "Büyüme olur mu?"

"Sence yeterince büyümedik mi zaten Rüzgar."dedim yüzüme yerleşen sebepsiz bir hüzünle... "Olsun büyüme."

"Tamam büyümem." Güldüm. O da güldü. Başımı ona çevirdim. Gülümsemesini izlemek dünyanın bırak 7 harikasını 1000 harikasından bile daha güzeldi. Öyle ya... Sevdiğin insanda kusur bulamazsın...

Yaklaşık 5 dk sonra yataktan kalktık. Rüzgar duşa girdiğinde yatağı topladım. Sonrasında kahvaltı masasına geçtik. "Şu Mehmet Amca'dan Allah razı olsun. Adam yemedi yedirdi okula gönderdi bizi."

"Nerden çıktı ki birden?"

"Vahiy indi canım ya."

"Az kaldı okulun açılmasına bekle sen..."

" 'Rüzgar'ın Ölümcül Planları' güzel film olur ha."

"Fazla konuşma da ye." Doydum. "Sen.." içimde ne zamandır tutamadığım birkaç konu (soru) vardı ama konuşmaya cesaret edemiyordum. Ne zaman ailesiyle ilgili bir şey sormaya kalksam beni geçiştiriyordu. Aynı şeyleri bana sorsa ben cevap veremezdim. Daha aileme ne olduğunu bile bilmeyen bana kim ne sorabilirdi ki bu konu hakkında? Hiç...

Sen de öylesin

" Biliyorum bu sefer haklısın"dedim Hayriye'ye karşılık.

"Kiminle konuşuyorsun sen bakayım?"

"Hayriye"

"O kim be?"

"Komşum."

"Güzel mi?" sorusuna gözlerimi devirdim.

"Hayır. Sadece..." sesli bir nefes alıp vermeden sonra cümlemi devam ettirdim. "Boşversene..."

"Bunu unutmadım sanma şimdi kaçıyorsun ama."

"Sonra..."

Kahvaltı masasını toparlayıp odama doğru gittim. Üzerimi giyindikten sonra saçlarımı tarayıp tekrardan elimi yüzümü yıkadım. İyi geliyordu. Sersemliğim uçuyordu üzerimden.

"Rüzgaaaar!"

"Efendiiiim?"

"Ben markete gidiyoruum."

"Bekle!"dediğinden sonra anına yanımda bitmişti. "Ben de geliyim." "Peki sen bilirsin."

----------

"Oha nutella!" karşımda duran nutella kavanozunu kaptığım gibi sepete attım. Rüzgar az çaprazımda dikilmiş bana gülüyordu. 'Gülme!' diyemiyordum. Demiştim ya harikalardan birini izliyorum o gülerken.

Poşetleri paylaştıktan sonra eve doğru yürümeye başladık. Sonra Rüzgar bir şey unuttuğunu söyleyip markete doğru gitti. Eve giden yolu pek sevmezdim tek başımayken. Gerçi sokaklarda büyümüş biri için normaldi bunlar.

Arkamdan bir ıslık sesi gelirken yanımda apaçi tipli birisi yürümeye koyuldu. Rahatsız olmuştum. Adımlarımı hızlandırdım. O anki telaşla nereye gideceğimi bilmiyordum. Büyük ihtimal çıkmaz sokağa girmiştim. Hay aksi!

BALKÖPÜĞÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin