"Sizce aynı gökyüzündeki yıldızlar kavuşabiliyor mudur gecenin karanlığında, sadece ruhlarının ışıkları yanan bir günde?"
~ ~ ~
Güneş mutluydu o sabah. Asya normale göre daha erken uyanmıştı kutusundan. Bunu fırsat bilerek her zamanki çocuk parkına gitti. Merak ediyordu. "Nasıl bıkmıyorlar? Çok mu zevkli? O dönen şeyden başları dönmüyor mu? " Kimse onu oyuna almadığı için alsa bile ailelerin uzak tutmasından dolayı binememişti. Bilmiyordu ,yeni öğreniyordu bazı şeyleri. Demiştir size zaten 'Kim olduğunu bilmeyen Asya' önce kim olduğunu öğrenecek sonra "Hayatın karanlık Yüzünü" görecek.
Çocukların o çok eğlenerek bindikleri dönen şeye oturdum. Ayaklarımı sarkıtıp döndürdükten sonra ayaklarımı karnıma kadar çektim ve benle birlikte dönen üzerine binilen plastik fillere baktım. "Sizde iyi dayanıyorsunuz ha."
Hafiften gelen mide bulantısı ve baş ağrısına aldırmadan başımı geriye yaslayıp bulutlara baktım. Baktıkça uyuma hissim artıyordu her ne kadar yeni uyansam da. Sonra birden dönen şey durdu. Yanıma benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim siyah saçlı çocuk oturdu. Önce bana baktı, sonra da benimle aynı pozisyonu alarak hafifçe yine döndürdü. Bir süre bulutları izledik. Ne o konuşmuştu, ne de ben... Sessizliği bozanın ben olduğunu hissediyordum o an. " Şu sence neye benziyor?" diyerek bulutlardan birini gösterdim.
"Sonsuzluğa..."
Şaşırmıştım doğrusu ne diyeyim. "Açıklasana biraz." derken başımı ona çevirdim. Gözünü tek bir noktaya odaklamış, cümleleri toparlamaya çalışıyordu.
"Bulutlar sonsuzdur sadece. O da sonsuz bir bulut."
Sustum."Sence neye benziyor?"
"Bence... Bence o bir pamuk şeker... Ben bulutların hepsini pamuk şekere benzetirim."
"Fazla iyi." dedi.
"Hey, iyi olan ne?" derken üzerinde olduğumuz dönemeç (?) yavaşlamıştı. Hafifçe yerimde doğrularak meraklı gözlerle bir şey söylemesini bekliyordum.
"Sen. Fazla iyisin."dedi. "Bunu iyi bir şey olarak kabul etmeliyim sanırım. Teşekkür ederim...Ben Asya." Bunu derken fazla yabancı hissetmiştim. Kendime kendimden daha yabancı hissetmiştim...
"Rüzgar." dedi sadece. Bir süre nerede oturduğundan bahsetmişti. En çok da ikimizin de sokaklarla başbaşa olmasına şaşkındım. Sevinç de denebilir sanırım. İlk arkadaşımdı şuan Rüzgar. Ve ilkler her zaman değerli olurmuş.
Bu kısımda He is we - About Us şarkısını açmanızı öneririm.♡
Öğlene doğru parka çocuklar doluşmaya başlayınca Rüzgar'a "Hoşçakal." diyerek yürümeye başladım. Karnım gurulduyordu. Adımlarımı Mehmet Amca'nın dükkanına yönelttim. Mehmet Amca bana göre dünyanın en güzel poğaça, simit, tatlı yapan insanıydı. Her zaman acıktığımda bana istediğim şeyi uzatırdı. Sonra televizyonunu izlememe izin verirdi.
* * * *
Bazen acılarımız bulut olup gider gökyüzüne. Yıldız, bulut... iyi arkadaşlardır. İkisi de aşıktır kendince. Biri geceye, biri güneşe... Neredeyse her gün gökyüzünü izliyorum. İnsanlardan hiçbir farkı yok onların. Mutlular,kırgın ve üzgünler. Kimi zaman umutsuz, kimi zamansa çaresizler bizim gibi... Tek bir umutları vardır. Ya gerçeklerle yüzleşecek, ya da bir mucizeyle fırtınanın onları farklı dünyalara göndermelerini bekleyeceklerdir. Biz? Ya gerçeklerle savaşacak ya da mucizeyi bekleyeceğiz.
Yatmadan önce gökyüzüne bakarak dalardım uykuya. Bugün sadece nedensizce Rüzgar'ı düşündüm. Belki bu arkadaşlık bitmeyip bize güç verecekti? Yaşamadan bilemezdim ki. O çocukta beni çeken bir şey vardı. Fazla gizemliydi. Kötülük de vardı ama şuan kalbi saf iyiydi. Büyüdükçe daha da çekerdi beni. Kötülüğü (saf), suskunluğu merak uyandırıyordu. Keşfedip kapılacaktım belki de. Veya aynı kalıp derinliklerimi bozmayacaktım... Yarın ilk işim onun tarif ettiği evine gitmek olacaktı.
*******
"Ne arıyosun burada?"
Fazla mı sinirliydik?
"Şey... günaydın demeye geldim." dedim utanarak. Sanki yeni farkına varmış gibi elini ensesine atıp "Ha...sanada günaydın" derken gülümsemişti. Bozuntuya vermeden devam ettim. "Bulutlar bana 'Rüzgar acıktı' dediler de ondan şey yaptım"
Bakışları yumuşamıştı. "Senin şu pamuk şekerler mi? Bence onlar konuşamaz ya. Sen demiş olmayasın?"
"Belki de öyle." dedim. Elinden tutup koşmaya başladım. Normal bir çocuk olsa 'Nereye, noluyo lan' fakan derdi. Demedi... En sonunda biraz duraklayıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım. "Mehmet Amca'nın dükkanına gidiyorsak bu kadar koşmana gerek yoktu. Yürüyedebiliriz."
"Sen aç kalna diye herhalde istiyosan yürürüz."
"Ben? Aç olan sensin canavar." gülümsetmişti bu dediği. "Ben mi canavar?" . "Hıhı".
Dükkana geldiğimizde Mehmet Amca bize iki süt iki tane de kek verip yanımızdan ayrıldı. "Biliyor musun ben yıldızı daha çok seviyorum. Sanki duygularımız aynı onunla." "Benimki de bulutla aynı." Bir ara yıldız ve bulutun duygularını düşünmeyi kafama not ettim. "Rüzgar?"
"Hm?"
"Bunu sormalı mıyım bilmiyorum ama..." daha cümlemi bile tamamlayamadan
"Sus!" dedi. Sesi daha yüksek çıkmıştı. Acıtmıştı içimden bir yerleri. Masadan kalkıp parka doğru koşmaya başladım. Koştum,koştum,koştum... Sanki onun dediği sonsuzluğa koşuyordum. Koşarken yüzüme vuran soğuk daha iyi hissettiriyordu. Daldığım düşüncelerden bana doğru gelen bir araba ve korna sesi ayırmıştı. Aceleyle kaçmaya yeltenmişken belimde hissettiğim eller beni geriye doğru çekmişti. Karşımda Rüzgar duruyordu. Ellerinden kurtulup üstümü silkeledim. "Teşekkür ederim.". Sesim sanki bana ait değildi. Başka birisi yaşıyordu içimde. Hey ben bu içime taşınan yeni komşuyu hiç sevmedim!
Bölüm sonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALKÖPÜĞÜ
Novela Juvenil"Sen benimsin balköpüğü, direnme. Şu iki dakikalık hayatında benim nefesime ihtiyacın var... Ukala. "Ben ölümle yaşam arasındayken sen nasıl anlarsın ki benim ne istediğimi? " diye tersledim. "Çünkü kalbin benim, beynin benim, sen benimsin. Unutma...