Merhaba! Medyada Asya'nın fotoğrafı var. Umarım bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar...
*******
İlk dersten beri bize tip tip bakan Berk'in grubuna sinir olmuştum. Ateş tanrıçası, ufak yeteneklerini Şaka amaçlı da kullanabilirdi değil mi? Eğer biraz daha böyle bakmaya devam ederlerse küçük bir Hayriye Şakasının kurbanı olacaklardı. Ben kafamda şaka planları yaparken öğretmenin bana bir şey soracağını anladım ve önüme döndüm. "Asya Erez, bu soruyu sen çözmek ister misin?"
"Pekala, yirminci soru değil mi?"
"Evet, gel bakalım."
Kendimden emin adımlarla tahtaya çıktım. Büyük ihtimal, işlemediğimiz bir konuydu. Çünkü kimse kalkmamak için sıranın altına saklanmıştı. Konuyu bilmeden nasıl çözeceğimi sorgulasam da sadece yapacağım hissettim. Elim benden bağımsız, formüller yazıyordu. En sonunda durduğunda bir adım geri çekilip tahtaya baktım.
O ne lan! Kızım, soru mu çözdün, yemek tarifi mi yazdın. Tahtanın yarısı dolmuş.
"Hayriye,noluyor lan." diye duyulmayacak bir sesle fısıldadığımda,öğretmen bana baktı. "Konuyu biliyor muydun?"
Durumun anlaşılmaması için 'Evet' demek zorunda kaldım. Teşekkür ettikten sonra yerime oturttu.
"Rüzgar, ben şunlara bir şaka yapsam, n'olur?"dedim yalvarırcasına.
"Hayır."
"Ya, nedenmiş?"
"Asya, en son sana dediklerimi unuttun mu?"
"Hayır, ama..."
"Daha sonra, tamam mı?"dedi ve elimi tutup hafifçe öptü.
"Tamam."
Teneffüs zili çaldığında tuvalete gitmek için ayaklandım. İçerisi fazla kalabalık değildi. Aynada saçlarımı düzelttim. Kapının sert bir şekilde açılmasıyla ben hariç tüm kızlar,tuvaleti boşalttı. Yanıma gelen, oldukça kısa eteği ve uzun bacaklarıyla gözde olmaya çalışan kız tam yanımda durdu. Sarı saçlarını geriye atıp kollarını göğüsünde birleştirdi. Tınlamadım hiç. Öksürdüğünde ona baktım. "Ne var?"."Selam tatlım, nasılsın?" , kıza anlamayan gözlerle bakıyordum. Kız konuşmasına devam etti. O havuç kafanın grubundan olduğunu biliyordum.
"Sen, Rüzgar ile yakın gibisin. Bugün boşsa onunla evime gideceğim. Haber verirsin" dediğinde kan akışımın hızlandığını hissedebiliyordum. Kıçını kıvıra kıvıra kapıya gidiyordu. Arkasından gidip kolunu o gün olduğundan daha sert sıktım ve kendime döndürdüm. Kız acıyla bağırırken gözlerimin değiştiğine yemin edebilirdim. Kolunu mu yakıyordum? Canı cehenneme!
" Bana bak sarı çiyan şuan canının yanması inan bir yerimde değil. Rüzgar, başıboş değil bu bir," dedikten sonra kızı kapıya yaslayıp kulağına doğru fısıldadım. "Canın her istediği zaman onun hakkında istediğin gibi konuşamazsın. Şimdi bağırıyorsun ya, daha bu başlangıç güzelim. Bacaklarını, göğüsünü açarak diğer erkekleri etkilersin onu değil. Bu iki,"dedim ve bileğini döndürdüm. " Eğer ki sürtüklüğünü bir daha gösterirsen bileğini değil farklı yerlerini kırarım. Sana acıyorum biliyor musun? Ha... bileğin için de özür dilerim."dedim ve kapıyı açıp dışarı çıktım. Son duyduğum ses kızın bağıra bağıra ağlama sesleriydi. Neymiş efendim, Rüzgarla evine gidecekmişmiş. Bir yerlerine girsin o ev. Salak!
Teneffüs bitmeden sırama geçip oturdum.
"Neredeydin ufaklık?"
"Tuvalette işim vardı."dedim kısaca. Başıyla onayladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALKÖPÜĞÜ
Teen Fiction"Sen benimsin balköpüğü, direnme. Şu iki dakikalık hayatında benim nefesime ihtiyacın var... Ukala. "Ben ölümle yaşam arasındayken sen nasıl anlarsın ki benim ne istediğimi? " diye tersledim. "Çünkü kalbin benim, beynin benim, sen benimsin. Unutma...