Eğer Elçin'in burada olduğunu bilmeseydim, arkamı dönüp kaçmak için bir dakika dahi beklemezdim.
Basketbol oynadığımız gün, bize gerginlik yaşatan Façalı'nın grubundan olduğunu tahmin ettiğim çocuk, orta boylu, sarışın bir kızı sol eliyle saçından kavramış diğer eliyle de kolundan sıkıca tutmuş duvara bastırıyordu. Kızın yüzüne bakınca dudağının kenarından kan aktığını gördüm. Zavallı kızın canının çok yandığı her halinden belli oluyordu ama karşısında ki hayvan kızın saçını kavradığı elini bir an olsun bırakmıyordu; hatta darbelerini daha da artırıp kızın inlemelerini duydukça zevk duyarcasına sırıtıyordu.
Gördüklerim karşısında farkında olmadan elimi ağzıma götürmüştüm. Çaktırmadan Elçin'e yan gözle bakıp ne yapmak istediğini çözmeye çalıştım fakat o da benim gibi sadece bakmakla yetiniyordu. Ayrıldığımız nokta, ben korkuyor; o ise serin kanlılığını koruyordu.
Çabucak çevreme bir göz atıp sokakta bizden başka birilerinin olup olmadığı kontrol ettim. Çevrede fazla sayıda apartman olmasına rağmen sokağa yakın bir yerlerden geçen tek bir insan bile yoktu. Başımıza bela almak istemiyordum.
Yavaşça elimi Elçin'in koluna koyup çekiştirdim.
''Bir sorun çıkartmadan geçip gitsek iyi olur aksi takdirde neler olur düşünemiyorum.''
Kafasını çevirip bakmamıştı bile.
''Elçin! Yürü dedim!''
Aniden elimden kurtulup hızlı adımlarla ikiliye ilerleyip arada birkaç metre bıraktıktan sonra durdu.
Arkasından gitmek istedim ama ayaklarım yere çivilenmişti sanki.
''O elini başka bir yere sokmadan önce kızı hemen bırak.''
Elçin başına bela alacaksın.
Elçin'in sesini duyan çocuk nihayet dikkatini kızdan ayırabilmiş ve sesin geldiği tarafa bakabilmişti. Yüz ifadesi ciddileşirken duvara dayadığı kızı sert bir hareketle arkasına alıp Elçin'e döndü.
''Hayırdır birader? Bir sorun mu var?''
''Tam da şuan karşımda duruyor o sorun,''
''Alakan olmadığı işlere burnunu sokmasan iyi edersin; ikile şimdi buradan.''
Arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyor olsam da Elçin'in bir volkanın alevlerini etrafa saçarak patladığı gibi o da yumruklarını çocuğun suratına yapıştırarak patlayacaktı.
Çocuk Elçin'e hareket yapıp tekrardan gitmesini işaret ettikten sonra arkasına aldığı kıza dönerek tam kolundan tutmuştu ki Elçin aniden öne atılarak çocuğun sırtına dirseğiyle vurdu ve kız cırlayarak geri adım attı. Bense olduğum yerde bu gördüklerimi sakin bir şekilde sindirmeye çalışıyordum.
Elçin çocuğun icabına bakarken, gözlerim kızı aradı ama bizden başka kimseyi göremedim. Gitmişti.
Hızlıca etrafıma bakıp ellerimi silkeledim ve çocuğun üzerine at biner şekilde oturmuş olan Elçin'e ilerleyip dizlerimin üzerine çöktüm. Çocuğun yüz ifadesi çok kötü olmamakla birlikte iyi de sayılmazdı açıkçası.
Azeri erkekleri hakkında yazılan şeyler şuan ki durumu doğrular nitelikte gibi görünüyordu. Daha doğrusu kendi gözlerimle ben şahit oluyordum.
Elçin bir yandan küfür edip darbelerini ard arda sıralıyor ve çocuğun durumu gittikçe acınası bir hal alıyordu. Birisinin bizi görüp polisi çağırmasından korkuyordum. Elçin'in başına bela açmasını da istemiyordum doğrusu.
Olaya el atmanın zamanı gelmişti.
''Elçin, bence yeter. Kalk gidelim!''
''Biraz daha,''
''Saçmalıyorsun. Sokaktan geçen birisi bizi görüp polis çağırabilir. Burası Azerbaycan değil!''diyerek şuanki duruma noktayı koymak istedim.
Sesimi yükseltme olayını onu sinirlendirmek için yapmamıştım fakat çocuğu bırakıp tüm dikkatini bana vermesinden, yanlış anlaşıldığımı fark ettim ve açıkçası bu iyi hissettirmedi.
Göğüs kafesi inip kalkarken sinirli bakışları nı üzerime dikti.
''Ne dediğinin farkında mısın sen Özge?''
Gözlerimi devirdim.
''Evet, gayet farkındayım.''dedim serinkanlılıkla. ''Ve şimdi, kimse görmeden çekip gidelim.''
Ayağa kalkıp yukarıdan beri ona baktım. Kafasını salladıktan sonra çocuğa son lafını söylemek istiyormuşçasına birkez daha yumruk attıktan hemen sonra üstünü silkeleyerek ayağa kalktı. Toparlanması bitince, arkamızdan herhangi bir harekette bulunmasına karşın, eğilip çocuğun ceplerini kontrol etti ve sonra kolumdan sıkıca tutarak sokağın girişine doğru ilerlemeye başladık.
~~~
''Bana emir vermenden nefret ediyorum Özge.''
Bugün bana adımla çok kez hitap etmişti ki bu daha çok sinirli olduğu zamanlardı.
''Beni buna iten sensin Elçin,''dedim kafamı başka yere çevirmeye zorlarken.
Elini hızlıca saçlarının arasından geçirip derin bir nefes aldı. Ellerinin üst kısımları -kavgadan olsa gerek-hafif kırmızımsıydı. Ara sokaktan çıkalı bir yada birkaç dakika olmuştu ve yanımda yürüyen Azeri burnundan soluyordu. Ben onun için endişelenirken, başına bir iş açılmasından endişe duyarken bana böyle yapması hiç adil değildi.
''Aklından ne geçiyordu Elçin?''
Marketin önüne gelmiştik. Adımlarımı yavaşlatıp altında durduğumuz ağacın gölgesine saklandım.
''Hangi anlamda?'' Kafası karışmış gibiydi.
''Tanımadığın, adını bilmediğin bir kız için elin serserisiyle kavga ediyorsun.''
''Burada konu kızı tanıyıp tanımamam değil. Kızın halini sen de gördün,''
''Olayı fazla dramatikleştiriyorsun,''
''Öyle bir niyetim yok,''
''Şu haline bak,'' Uzanıp elini tuttum. ''Sırf kız bulunduğu durumdan kurtulsun diye kendi canını yaktın. Peki sonuç ne oldu? Kız gitti, yok ortalıkta.''
O an elimde kesici bir alet bulunsaydı eminim ki sokacak bir yer bulabilirdim.
''Beni düşünmen gerekmiyor,''
''Biz misafirperverizdir, gelen misafire gözümüz gibi bakmalıyız ki o misafir evine dönünce, birikmiş güzel anılarını düşünüp mutlu olabilsin,'' Lafımı bitirince gülümseyerek elimde olan elini daha da sıkıca tuttum.
Ve işte o an Elçin'de daha önce görmediğim, farkına bile varmadığım bir şey oldu.
Utanmıştı!
Kafasını yavaşça eğip, gözlerini benden kaçırması buna işaret ediyordu çünkü. Muzip bir şekilde ona bakmaya devam ederken, göz çukurları belirginleşip yüz kasları gevşedi. Bunun üzerine hiç istemeyerek de olsa elimi çekip ben de bakışlarımı kaçırdım.