Athena - Arsız Gönül
Ve Martı Kampı!
Uzun süren kış gecelerinden sonra deniz, kum, doğa ile iç içe yeşil ve mavinin birleştiği nokta; Akçakoca'nın, merkezden uzak, sessiz ve bir o kadar da yeşilliklerle dolu olan kampı.
Kamp dört bölümden oluşuyordu: Restoranı, oteli, parkı ve kumsalı. Kampın restoran kısmı, camekânlarla çevrilmiş ve çift kanatlı kapılarıyla ayrı bir güzelliğe bürünmüştü. Gece, ay ışığında bu güzelliği görmek bir yana, insanda sıra dışı bir estetik güzelliği ortaya çıkarıyordu. Otel kısmı, restorandan biraz uzak bir mesafede kaldığı için, insanlar öğleden sonralarını kumsalda geçirmeyi yeğliyorlardı. Gece geç saatlere kadar durup, denize karşı oturarak bir yandan manzaranın keyfini çıkarıyor diğer yandan da gülüp eğleniyorlardı.
Bir yandan kumsala çıkan taş basamakları inerken diğer yandan da etrafı inceliyorlardı. Restoranın giriş kısmına masalar, sandalyeler yerleştirilmiş; ışıklandırmalarla kumsal belirgin hale getirilmişti. Dikkatli bakınca, saatin geç olmasına rağmen bazı masaların okey oynayan insanlarla dolu olduğunu gördüler. Özge şöyle bir etrafına bakındıktan sonra Elçin'e dönüp başıyla oteli işaret ederek adımını atmıştı ki tam o sırada tanıdık bir ses duydu.
''Kimleri görüyorum buralarda.''
Kafalarını çevirip baktıklarında, orta yaşlı bir adamın onlara doğru yaklaşmakta olduğunu gördüler. Özge, elindeki çantaları yere bıraktığı gibi karşıdan gelen adamı kucaklamak için öne atıldı.
''Ziya amca!''
''Bir insan iki yılda böylesine güzelleşebilir mi yahu? ''diyerek kahkaha attı Ziya Bey. Konuşması Anadolu insanının şivesini andırıyordu biraz.
Ziya Bey, Martı Kampı'nın sahibi olmasıyla birlikte Özge'nin babasının çok yakın bir arkadaşıydı. Ziya Bey Özge'nin babası kadar sevdiği bir insandı. Özge için kampın en eğlenceli yanlarından biri her yaz geldiklerinde Ziya Bey'in gençken babasıyla birlikte yaşamış olduğu küçük maceralarını anlatmasıydı. Diğerleri adına bir anlam ifade etmese de, bu, Ziya Bey ile Özge arasında gelenek haline gelmişti bile diyebiliriz.
Özge bırakmış olduğu çantalarını alıp Ziya Bey'e gülümsedi.
''Burası çok güzel olmuş Ziya amca. Son gelişimizde, restore etme fikrini fazla hafife almış olmalıyım,''
''Çok teşekkürler Özgecim, elimizden geldiği kadar bir şeyler yapmaya çalıştık, ''dedikten sonra Elçin'e döndü Ziya Bey. ''Bu delikanlı kim bakalım?''
Ziya Bey bakışlarını bizim Azeri'ye çevirince, Elçin yüzünde mahcup bir ifadeyle elini uzattı.
''İyi geceler efendim, ben Elçin,''
Özge yan yan Elçin'e baktıktan sonra Ziya Bey'e döndü.
''Komşu ülkemiz, Azerbaycan'dan bir misafirimiz,''
''Azerbaycan'a gidip geldin de, benim haberim mi yok Özgecim?''
''Hayır, hayır gitmedim, ''deyip gülümsedi Özge. ''Aslında Elçin, üst komşumuzun Azerbaycan'daki yeğeni ve yaz için Türkiye'ye geldi ve biz de, nasıl oldu bilmiyorum, arkadaş oluverdik.''
''Sen de misafirimizi buraya getirmeye karar verdin, doğru mu? ''diye sordu Ziya Bey Elçin'e bakarak.
Bu sefer Elçin aldı sözü.