Yıllar, yıllar önce.. bir adam düşmüştü kalbime. En acısından, en tutkulusundan bir engerekti. Öyle bir tutkuydu ki, hiç bitmesin istedim. Bitmedi, sadece zamana ihtiyacı vardı. Belkide asırlar alan bir zaman..
Bulunduğum karanlık evin haddinden fazla soğukluğu beni ürkütürken, tablolarla dolu duvarda göz gezdirerek hissettiğim korkumu biraz da olsa geride bırakmaya çalıştım. Ama olmuyordu, sanki korku beni yönlendiriyormuş gibi ağlayacak raddeye gelen yüzüme ve bayılacak benliğime direnmeye çalışarak yutkundum.
Bu koca villa da hiç ışık yanmazdı. Hep böyle karanlık olur, bahçeden gelen loş ışıklarla ev harmanlanırdı. Şaşırmıyordum. O karanlığı severdi, karanlıkta yatıp kalkar, karanlıkta yemek yer, karanlıkta yüzer ve yine karanlıkta sevişirdi. Çünkü onun ışığı bendim. Ben yanındayken ışığa ihtiyaç duymazdı.
Az eşyalarla dolu ve yine de güzelliğini sadelikle kazanmış koca ev, beni her an öldürebilirdi. Gözlerim simsiyah bir çift gözleri ve o gözlerden akan henüz anlamını bir türlü anlamadığım beyazlıkları ve gerisi birer boşuktan ibaret olan tabloyu izlerken onun gerçekten tuhaf olduğunu aklıma kazımıştım. Ve korkunç.
Enteresan derecede onu ilk tanıdığımdan beri hissettiğim tek şey korkuydu. Ve aşk... aşk ve korku bir kafada birleşebilir miydi bilinmezdi. Ama ben hissediyordum, tabi ona korkudan çok aşk besliyordum. Aşıktım. Ben aşık olmuştum.
"Sevgilim," Diye kalın ve otoriteli sesini işittiğimde tam arkamda olduğunu hissederek önümde ki ellerimle tutunarak etrafı izlediğim masaya daha çok sığındım. Bu, ilk duyduğumda aşk dolu olan sesten bile korkmuştum, aslında gerçek bir katilin sesiydi. "Gelmişsin."
Ona doğru nasıl döneceğim hakkında bir fikrim yokken yutkundum. Ve tırnaklarımı terleyen avuç içlerime batırarak buraya geldiğim için kendime lanet ettim. Gelişim bana göre ecele susamak gibi birşeydi, ama umursamadım. Siyah deri şortumun açıkta bıraktığı bacaklarım bu soğuk evde deli gibi üşüyordu. David'in evi dışarıdan bile çok soğuktu. Bedenim üşüyordu. Belkide öldürdüğü kişileri bu evde daha iyi saklıyordu. (?)
Zaten korkan benliğime düşüncelerim biraz daha kök salarken ayak sesleri işittim, tekrar ve tekrar boğazımdaki yumrunun gitmesi adına yutkundum. Bu kez kaçacak bir yerim yoktu.
"Geldin." Fısıltı sesini çok yakınımda hissederken burnuma dolan ferah kokusuyla derin nefes alıp verdim. Çok güzel kokuyordu. Evet gelmiştim. Neden geldiğimi bilmesemde bir katilin evine gelmiştim.
Aylardır onu görmüyordum. Onunla ilgili gerçekleri öğrenerek hızlı bir şekilde kendisinden uzaklaşmıştım. Kendimi korumak için miydi yoksa o bir azılı katil olduğu için miydi bilmiyordum.
Acımasız bir hastaydı. İnsanlara acı çektirmeyi seven ve bundan zevk alan hatta bir mazoşist. Buna rağmen kalbimin sanki yerinden sökülecekmiş gibi hissettirdiği şeyle ondan uzakkalamamıştım. Sanki normal bir adammışta, sanki alt tarafı bir kavgaya karışmış ve kavgayı o başlatmış bende ona küsmüşüm, sonra barışmışız gibiydi. Ve o bunlardan daha fazlasıydı. Ergen liseli çocuklar gibi telefonda mesajlaşıyor ve birbirimizden ayrı kalamayacağımızı söylüyorduk. Üstüne üstlük bir şey olmamış gibi davranarak beni evine çağırmıştı, ben ise bir şey demesemde edepsizce buraya gelerek onu onayladığımı göstermiş olmuştum.Koca beş ay ondan uzaktım. Normalde de uzak kalmam gerekirken neden buraya geldiğimi bilmiyordum bile. Ölümü mü istiyordum yoksa aşık mıydım orası muammaydı, ama ben kesin olarak aşıktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN ATEŞİ
Mystery / ThrillerParanoid kişilik bozukluğu yaşayan David Carter, gözüne kestirdiği herkesin kendisine geçmişte bir zararı dokunduğunu sanıyordu. Bir bir hesap sorarken yattığı kliniğe ziyarete gelen kadını görünce şaşırtıcı bir şekilde zaten geçmişleri olduğunu anl...