🌒
Bir tutkunun ötesinde, paha biçilemez yaraydı. Aklı kayıptı. Her şeyden habersiz bomboştu. Gece, yine saf bir karamsarlık oluşturdu. Gece, deliydi. Dipsiz bir gece de, bağırış vardı. Bu döngüye kapılmak suçtu, ağır bir bedeldi. Hiçbir şey gerçek değildi. Gördüğü, duyduğu, hissettiği her şey hayâldi. Deliriyordu, masum, beline kadar uzanan saçlarıyla bir prensesi anımsatan güzel kadın deliriyordu. Daha ne kadar kıvrıldı yerde bilmiyordu. Baş ağrısı öyle bir çökmüştü ki üstüne, kendini böyle yıkık dökük yerde nasıl buldu bilemedi. Boğazı bağırmaktan yırtılacaktı, geri çekemedi çürümeye yakın bedenini. Bu da gördüğü kabuslarından biriydi. Gerçek değilse neden her şeyi bu kadar acımsı hissediyordu?..
Neden hissettiği şeyler bu kadar gerçekçi davranıyordu? Birebir yaşamış gibi, teninin her bir noktası o yabancı nefesi bile hissetti. Ama uyandı kabusundan. İri nefes hala kendini bir tarafından hissettirirken soluk soluğa, ter akan bedeniyle kurumuş ve susamış bir dil içerisinde bakındı etrafına. O kadar uzaktı ki her şeye sanki, yabancı gibiydi. Her bir nokta yabancı. Ve tuhaf.
Duvarda duran saatin sesi çıkıyordu sadece karanlık odasında, uyuyordu.. demek, diye düşündü. Bir merdiven çıktığını, caddelerden geçerken üşüdüğünü hissederek hırıldaması geldi aklına genç kadının. Gerçekliği yaşamıştı o. Sonra üzerine baktı hemen, üzerininde farklı olduğunu gördü, tekrar irice açılmıştı masmavi irisleri. Bu, korkutucuydu. Biri vardı.. Uğraşılması oldukça zor biri vardı.
Dolgun pespembe dudakları aralandı bir an. "Senden nefret ediyorum." Diye konuştu. Sersem gibi kime konuştuğunu bile bilmeden yükselmişti çatallı ve ince sesi. Bir boşluğa haykırıştı belki de, biri varsa da duysun sesini istedi delirmiş gibi. Deli değildi halbuki. Sadece delirmeye yakındı.
Ben deli değilim! Diye hatırlattı kendine. Son nefesini verecekti belkide.. Yakın bir zamanda ölecekti.. Günleri geçireceğini düşündü, geçen her gün değişeceğine inandı. Gülümsedi.
... Hava kararmaya yakındı, gözlerini huzursuzlukla araladığında başka bir odada buldu kendini, bir hastahane odasında. Yabancı bulduğu yer buraydı şüphesiz. Değişikliğe kapılmadan eli kollarını sardığında birer bez parçasıyla sarılığı olduğunu gördü bileklerinin. Yine gerçekti. Fakat bu kez acı içinde kalmamıştı. Biri onu hastahaneye getirmişti.
İyice kararsızlığa dalarken kafası, hemen yanında bir diğer yatağı fark etti. Orada da biri yatıyordu, cihazlara bağlı bir adam yatıyordu. Garipsedi. Siyah saçları olan genç bir adamdı. Neden yanında diye merak etti. Uzun uzun izlerken mavi irisleri üzerindeki uyuşukluk gitmezken geri yattı. O ara odanın kapısı açılmış ve içeri beyaz kıyafetli hemşire girmişti. Başı yastıkta yatarken merakını sundu kadına genç kadın. Anlamsızlık iyice onda baş ağrısı yapıyordu.
"Ne oldu bana?" Karşısındaki hemşire kadın sıcak bir gülümseme bahşetmiş ve konuşmuştu.
"Bileklerinizi kesmişsiniz efendim, bu yüzden getirildiniz." Kaşları çatılmadan edemedi. "Şimdi nasıl hissediyorsunuz?"..
Şaşkınlığı sürerken, "Kötü." Dedi hissettiği berbat his ile yüz buruşturdu. Hafızası bunu yaptığını hatırlamıyordu bile. Nerede ve ne zaman olduğunu bile bilmiyordu.
"Geçecektir." Hemşire koluna iğne vurmak için kolunu tutarken izin verdi.
"Peki, kim getirdi beni buraya?".. Diye konuştu, meraklı hâli devam ediyordu. Belki de dışarıda kanlar içinde dururken bir hayırsever getirmişti.
"Bilemem efendim. Ben sabah geldim, ve dışarıda kimse yoktu." Baş salladı. Ölmemişti ona göre. Sonunun yaklaştığını hissetmişken yaşıyordu. Hep böyle olacak ve soluğu burada mı alacaktı? Hemşirenin işi bittiğinde, "Bu biraz ağrınızı hafifletecektir." Diyerek pamuğu kolunun damarlı kısmına sürterek bıraktığında genç kadın "Teşekkürler." Dedi. O an yan yatağında hemen yan kısmında ayrı bir yatakta yatan adamı yine fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN ATEŞİ
Misteri / ThrillerParanoid kişilik bozukluğu yaşayan David Carter, gözüne kestirdiği herkesin kendisine geçmişte bir zararı dokunduğunu sanıyordu. Bir bir hesap sorarken yattığı kliniğe ziyarete gelen kadını görünce şaşırtıcı bir şekilde zaten geçmişleri olduğunu anl...