"Ne kehaneti, ne koruyucusu?" diye sorduktan bir an sonra evde kahkaha sesleri yankılandı. İşte onlar gelmişti. Gülüşe gülüşe salona doğru ilerliyordu. Gülüşmelerini duydukça beynimin mazoşist ve kendine acı çektirmeyi seven tarafı bir zamanlar sende böyle gülerdin diye işkence ettiği için epey acı çekiyordum ama ona çenesini kapamasını söyleyince emrime itaat etti. Ancak bu sayede ikizler içeri girdiğinde kendimi toparlayabilmiştim.Beni gördükten sonra şaşırmışlardı ama hemen toparlanıp kendilerini tanıtmaya başladılar: "Merhaba ben Lindsay ve bu da kardeşim Kyle." Lindsay mahcup bir biçimde gülümsedi buna karşılık bende dayanamayıp gülümsedim "Merhaba ben Alex."
Kyle çapkın bir sırıtışla "Nasılsın Alex?" diye sordu. Bir yandan da kardeşine telepatiyle "Seksiymiş." demişti, benim de telepati kabiliyetim olduğu için onları duyabiliyordum ama o bunu bilmiyordu. "İyiyim Kyle, sen?" diye sordum. "Seni gördüm daha iyi oldum." diye yanıtladı. Bende soğuk bir şekilde gülümserken annesine döndüm ve "Siz mi anlatmak istersiniz yoksa ben mi anlatayım Bayan Bray." Bayan Bray hemen toparlandı ve "Lütfen, bana Margaret de." Sabırsızca ona baktım ve "Pekala Margaret..." dedim. Bu sabırsız hareketim karşısında "Tamam," dedi "ben anlatırım." İkizlere bakıp "Oturun çocuklar." dedi "Bu küçük hanım-" diye anlatmaya başladığında "Ah lütfen!" diyerek sözünü kesmiştim. Bana dönüp baktıklarında "Hiçbir insan bana küçük hanım diyecek kadar yaşlı değil." dedim. Çocuk ruhlu davranırdım ama ruhum aslında o kadar yaşlıydı ki... Lindsay bana şaşkın gözlerle bakıp "Annemin senden yaşlı olduğuna bahse girerim." dedi. Gülümsedim ve "Gördüğün her şeye inanmaman gerek" diye uyardım onu. İkizler bana kafaları karışmış bir şekilde bakarken Margaret beni anlamıştı, ne de olsa Olimpos'un ve orada yaşayanların gerçek olduğunu biliyordu. Bunları bilen biri benim bir ölümsüz olduğumu anlamazsa şaşmak gerekirdi zaten.
"Bu bayanı babanız göndermiş." dediğinde Lindsay'in yüzünde umut ve Kyle'ın yüzündeyse öfke, açıkça görülür haldeydi. Kyle "Hala yaşıyor muymuş?" diye sordu alaycı bir tonda. Lindsay kırgın bir suratla ona bakınca "Bu aşağılık adama olan sempatin acınası hale gelmiş durumda Lindsay!" diye bağırdı ayağa kalkarak. Buna daha fazla dayanamazdım, Zeus hayatımda en çok güvendiğim adamlardan biriydi. Onun yaptığı gibi ayağa kalkıp sakin ama bir o kadar da buz gibi bir sesle sordum: "Onun hakkında böyle konuşma hakkını nereden buluyorsun?" Bana döndü ve "Ne yani senin baban mı? Gerçi olabilir, bizi terketmesinin bir sebebi olmalı değil mi?" Bu arada kız kardeşi tam ağlamaya başlayacakken hemen kardeşine döndü ve yumuşadı. Yanına gidip sarıldı, ve teselli etmeye başladı. Bende ağladıktan sonra Alexandre gelip beni teselli etsin istiyordum ama olmuyordu işte... Olmuyordu. Titremeye başladığımı fark ettim, gözlerim de dolmuştu. Hemen kendime gelip ifadesiz yüzümü takındım ve "Bu kadar duygusallık bana fazla..." diyerek bahçeye çıktım.
Bahçede kocaman bir havuz gördüğümde çok sevindim. Direk giysilerimi çıkarıp yana koydum ve iç çamaşırlarımla birlikte suya atladım. -Aslında kıyafetlerimle atlasaydım da çıktığımda elementlerle onları hemen kurutabilirdim ama kot pantolan rahatsız oluyordu.- Yüzdüm, yüzdüm, yüzdüm. Sonunda rahatladığımı hissettiğimde havuzun yan tarafına çıkıp oturdum. Birkaç dakika sonra ayak sesleri duymaya başladım. İkizler... Ayağa kalkıp kendimi kuruttum ve onlara bakmadan kıyafetlerimi geri giydim. Sonunda onlara baktım ve bir şey demelerini bekledim. Kyle'ın dikkati dağılmış gibi görünüyordu ki az önce beni iç çamaşırlarıyla gördüğü için sebebini tahmin etmek zor değildi.Onlardan ses gelmeyeceğini anladığımda ben konuştum: "Anneniz size olanları anlattı mı?" Bu soruma karşılık Lindsay huzursuzca kıpırdandı ve "Babamızın bir tanrı olduğunu ve bizim de anahtar gibi bir şey olduğumuzu söyledi." dedi. "Peki siz buna inanıyor musunuz?" diye sorduğumda Kyle "Tabii ki hayır." diye atıldı. Buna karşılık bende "Tanrıya inanmaz mısın Kyle?" diye sordum. Oda beni "Bizi yaratan birinin varlığına inanırım ama bizi yarattıktan sonra pek umrsamadığını düşünüyorum." diye cevapladı. Daha çok gençti, çok küçüktü. Bu yüzden de daha sabırlı olarak "Umursadı," dedim, "sadece karışmadı. Eğer karışsaydı, özgür irade denen şey olmazdı." dedim. Şaşırmış ve kafası karışmıştı ama aynı zamanda bir şeyi idrak etmiş gibi duruyordu. Şaşkınlığına aldırmayıp "Anneniz haklıydı, babanız bir tanrı." dedim gözlerinin içine bakarak ve devam ettim: "Hem de en güçlüsü olan Zeus... Beni sizi korumam ve eğitmem için gönderdi." Lindsay gözlerimin içine bakarak "Kanıtla." dedi güçlü bir sesle. Havuzun yanında olduğumuz için suyu elime yönlendirdim ve şekiller verdim. İkizler şaşkınlık ve hayranlıkla beni izliyordu. Sonunda Lindsay toparlanıp sordu: "Ne yani sen de Poseidon'un kızı mısın?"
"Ah hayır," dedim gülerek "ben bir tanrıçayım..."
Oy ve yorumları bekliyoruuum. Özellikle yorumları bekliyorum iyi, kötü çekinmeyin... Bu arada bölüm şarkımız var -bu şarkıya bayılıyorum :)-, Multimedia'da da Kyle var. Sizleri çok seviyorum, hepinizi öpüyorum xoxo. :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkılmış Tanrıça
Viễn tưởngBen bir tanrıçayım, yıkılmış bir tanrıça. Ama yapacak bir şey yoktu. Çünkü benim gibi bir savaşçı bile hayat denen o korkunç canavarla başa çıkacak kadar güçlü değildi. Ve şimdi o beş para etmez insanlar için savaşmam gerekiyordu. Onları kurtarmak i...