Aşağı inerken Kyle'ın meraklı ifadesini görmezden geliyordum. Bu çocukta bir şey vardı. Beni güldürebilmişti. Boşverip salona doğru yürüdüm. Salona geldiğimizde Lindsay gülümsedi ve "İşte geldiler." dedi. Üç tanrı arkasını döndükten sonra hepsinin yüzlerini inceleyerek en sonuncu Tanrı'ya geldiğimde inleyip Hades'e döndüm. Soru soran gözlerle bakınca "Hangi akla hizmet Ares'i buraya getirdiğini sorabilir miyim?" dedim iğneleyici bir sesle. Bu sözlerimin üzerine Ares kaşlarını kaldırıp "Bende seni özledim aşkım." dedi. İç çekerek koltuğa otururken "Hiçbir zaman aşkın olmadım, hiçbir zaman da olmayacağım Ares." dedim. Tanrılar aşkına! Bana sahip olamayacağını hala öğrenememişti.
"Size söylemiştim." diyen keyifli sesin sahibine döndüm ve gülümsedim. O da bana gülümseyip "Nasılmış benim küçük ucubem?" diye sorduğunda Lindsay merakla sordu: "Ucube mi?" Apollyon ona dönüp "Evet," diye yanıtladı "Tanrı veya Tanrıça olabilmek için böyle doğman gerekir ama o bu kuralı yıktı. Bir insan olarak doğup içinde insanlık olan bir Tanrıça haline geldi. Hemde çok güçlü bir Tanrıça. Zeus, Poseidon ve Hades haricinde bir Olimposlu'yu öldürebilecek tek kişi. Ama insan olduğu zamanları hatırlayınca bir anda zayıf düşebilecek biri." diye anlatmayı bitirdiğinde "Ah beni şımartıyorsun Apollyon." diyerek sırıttım. Bu sözlerim karşısında oda sırıttı ve "Ve bu Tanrıça diğer bütün ergenlerle birlikte liseye gidecek." dedi. Bu küçük oyunu devam ettirmek adına yüzümü buruşturdum ve "En azından hala güzelim." diyerek dil çıkardım. Tam oda laf yetiştirecekken Hades sıkkın bir sesle homrudandı: "Hesapta Zeus'un seni onları korumaya göndermesinin sebebi olgun ve soğukkanlı olmandı." Hades'e döndüm ve "Arada sırada çocuklaşmak iyidir," dedim "akıl sağlığını korur." Bunun üzerine gülerek "Sizin çocuklaşmanızı izlemek benim akıl sağlığımı öldürüyor." deyince omzumu silkerek mırıldandım: "Kimin akıl sağlığı olduğunu söylememiştim."
Gözlerini devirdi ve "Her neyse, sadece sizi kontrol etmeye gelmiştik. Gördüğüm kadarıyla iyisiniz, şimdi Zeus'la konuşmalıyım." dediğinde varlığını neredeyse unuttuğum Ares mırıldandı: "Ah harika(!)Kendini her şeyin Tanrısı sanan o egoiste gidelim." O saniyenin milyonda biri kadar olan anda Apollyon olacakları anlayıp önümden çekilmiş Hades, Ares'ten olabildiğince uzaklaşmıştı. Ben Ares'in üstüne atlayıp boğazına sarıldığımda şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Kulağına eğildim ve içimdeki güçle boğuklaşan sesimle "Onun hakkında tek kelime edersen kafanı koparırım." diye fısıldadım ve üstünden kalkarken onu Olimpos'a gönderdim. Kalktığımda her birinin yüzüne teker teker bakıp "Yorucu ve tuhaf bir gün oldu, ben yatmaya gidiyorum." dedim ve merdivenlere doğru giderken omzumun üstünden bakıp şaşkın ve kafası karışmış suratlarına içten içe gülerek "İyi geceler." dedim. Ve işte işkence saati başlıyordu. Ne demişti bir bilge: "Yalnızlık diş ağrısı gibidir, sancısı gece başlar."
***
Gün ağarmadan kalkıp giyinerek evin hemen yanındaki tepeye çıkıp -ki bu benim 2 dakikamı falan almıştı- güneşin doğuşunu izledim. Çok huzurluydu, sanki bütün sorunlar uyumuş ve geç saatlere kadar kalkmayacakmış gibi. Büyük bir yalandı tabii ki. Hiçbir şeyin uyuduğu yoktu. İç çekip orada bir buçuk saat kadar oturdum. O sırada ev ahalisi de uyanıyordu. Herkesin uyandığından emin olunca eve geri yürüdüm. Rahat yürüyordum çünkü converse giymiştim. Malum bir ergene benzemem lazımdı. Daha okula gidecektim...
***
Okulun bahçesine arabamı bırakırken bütün gözler bana ve arabama çevrilmişti. Özel bir okulda pahalı bir araba dikkat çekmezdi ama benim ki bir klasikti. Hemen hemen herkes bu arabayı nereden bulduğumu merak ediyordu. Arabadan çıktığımdaysa arabaya dikkat bitmişti. Erkekler beni nasıl elde edeceğini düşünüyor, kızlarsa kıskanıyordu biliyorum ama umurumda değildi. Ben buraya korumalık yapmak için gelmiştim, bir lisede popüler olmaya değil. Lindsay yanıma geldi ve gülümseyerek "Hadi seni müdüre götüreyim." dedi. Kuzen olduğumuzu söyleyecektik. Bu yakın olmamızı açıklardı. Müdürün yanına gittiğimizde bize baktı ve gülümseyerek "Sen yeni öğrenci olmalısın." dedi. Gülümsemesinden hoşlanmamıştım, aksine tiksinmiştim. Çünkü o gülüşün altında yatanları çok iyi biliyordum. Belgeleri hallettiğimizde Lindsay'e beni sınıfa götürmesini söyleyip bizi odadan göndermişti. Neredeyse bütün derslerimiz aynıydı. Ve ilk derse birlikte girecektik. İlk dersin müzik dersi olduğunu gördüğümde gülümsemeden edememiştim. Müzik... Benim hayatımdı.
***
"Evet arkadaşlar bugün yeni bir öğrencimiz var ama ben ondan kendisini tanıtmasını değil şarkı şöylemesini isteyeceğim. Ne dersiniz Bayan Fray?" diye sordu müzik öğretmenimiz. Bu kadını sevmiştim bu yüzden gülümseyerek "Tabii Bayan Georgia." dedim ve yerimden kalkıp piyanoya doğru yöneldim. Kimsenin bir şey demesine fırsat bırakmadan It's all coming back to me şarkısını hem çalıp hem söylemeye başladım. Uzun bir şarkı olduğu için on dakika kadar sonra bitirmiştim ve sınıfa döndüğümde herkes tezahüratlarla alkışlıyordu. İşte böyle olduğunda göz önünde olmayı seviyordum. Sabahki o müdür denen dangalak gibilerin değil.
Kuzularım çok uzun zamandır yazmıyodum ama sizi unutmadığımı bilmenizi isterim... Sadece ilham gelmiyodu bende yazamıyodum. Ama şimdi okula başladı ya ilhamlar kolay gelir diye düşünüyorum çünkü konu var. Neyse sizleri çok seviyorum xoxo Hepiniz benim kuzumsunuz xoxo Muck muck :) Bu arada Multimediada Apollyon'un fotoğrafı var. Neyse öptüüüüm xoxo

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkılmış Tanrıça
FantasyBen bir tanrıçayım, yıkılmış bir tanrıça. Ama yapacak bir şey yoktu. Çünkü benim gibi bir savaşçı bile hayat denen o korkunç canavarla başa çıkacak kadar güçlü değildi. Ve şimdi o beş para etmez insanlar için savaşmam gerekiyordu. Onları kurtarmak i...