Bölüm geç geldiği için çok üzgünüm, internette aksaklıklar çıktı bu yüzden sizin için en yakın internete bağlanıp telefonumdan yeni bölüm yazdım o yüzden de kısa biraz. Ama okuyanları ve oy atanları gördükçe ne kadar sevindiğimi tahmin bile edemezsiniz :) Neyse hikayeye devam...
"Önemli olmalı." dedim Zeus'un gözlerine bakarak. Kafasını salladı ve cevapladı. "Evet, evet öyle." Neler olduğunu anlamıyordum ve bu beni deli etmeye başlamıştı. Bu yüzden "O zaman sorunu anlatın da bir çözüm bulalım." dedim sabırsızca. Zeus sabırsızlığımı anlamış olacak ki "Dünya tehlikede." dedi ciddi bir şekilde. Bu muydu yani?! Ah, saçmalık. "Dünya her zaman tehlikede." diyerek bıkkın bir sesle cevap vermiştim. "Bu ciddi Alexandria!" diye kükredi. Sesindeki gücü hissedebiliyordum ve diğer Olimposluların korkuyla sindiğini görebiliyordum ama ben irkilmemiştim bile. Olimposta yada Dünya'da beni korkutabilecek bir şey yoktu. Bir tanrının bana yapabileceği en kötü şey beni Tartarus'a atmak olurdu ve ben bunu umursamazdım bile. En azından... Kendi cehennemimden iyiydi.
Hayallerimden sıyrılarak kudretli tanrının gözlerinin içine bakıp cevap verdim. "Dünya'yı korumak için her gün uğraşıyorum Zeus, şimdiki tehlikenin farkını sorabilir miyim?" Haklı olduğumu o da biliyordu Dünya'ya geri dönmek istediğimde bana insanları koruma görevi vermişti ve bende birilerini dövebileceğim için mutlu olarak bu görevi kabul etmiştim. Birilerini dövmek dedim çünkü insanları iblislerden koruyordum ve bu bana iblisleri dövme ve öldürme hakkı sağlıyordu. Bu görevi bana vermişti çünkü Olimposlular arasındaki en iyi savaşçı bendim. Evet ben... En güçlü üç tanrıdan biri bile değil. Çünkü onların bütün güçlerinin kopyalarına hatta daha fazlasına sahibim. Beş elementide kontrol edebiliyorum. Beşinci element ne diye sorarsanız Akaşa, yani Zeus'un özelliği olarak bildiğiniz şimşek. Ve şimdi bu özelliğin sahibi bana öfkeyle bakıyordu. Korkmam gerekirdi, korkmamı istiyordu.Ne yazık ki ona istediğini vermeyecektim. Aslında beni çok severdi ama insanlar gibi önemli(!) bir konuda umursamaz olmama katlanamıyordu.
"Eğer bu konuyu ciddiye almazsan dünya kül olacak."dedi. Aslında Dünya'nın kül olmasını umursamazdım ama sırf onun hatrı için ciddiye alıyormuş gibi yaptım. Çok iyi bir oyuncuydum ne de olsa 4000 yıl boyunca mutlu numarası yapmıştım. "Tamam sorun nedir?" diye sordum. Zeus halinden memnun bir şekilde sanat, kehanet ve ışık tanrısı olan Apollyon'a döndü ve "Kehaneti oku." diye emir verdi. Yakın bir dostum olan Apollyon elindeki kağıt parçasından kehaneti okumaya başladı. "Bir gün gelecek ve anahtar doğacaktı, bu anahtar öyle bir anahtar olacaktı ki hem iyinin hem de kötünün kapısını aralayabilecek ve anahtara sahip olan tarafı Dünya'nın hakimi yapabilecekti. Bu anahtar Zeus'un evladı olacaktı, aşktan doğma evladı..." Apollyon bitirdikten sonra bir kahkaha atmak istedim ta ki Poseidon'un dediklerini duyana kadar. "Dünya'yı kurtarmak için hepimizin hayatını riske atması gerekebilir." demişti. Lanet olsun, doğru mu duymuştum ben?! "Ne?!?!" diye kükredim benim de sesim Zeus'un ki gibi güçle yüklü olduğu için bir kaç Olimposlu olduğu yerde sinmişti ama Poseidon etkilenmeden cevap verdi: "Beni duydun bu yüzden sakinleş Alex." Bana bir şaka yapıyorlardı sanırım ama Poseidon'un yüz ifadesi bana aksini söylediği için sakin ama en az önceki öfkeli sesim kadar güç yüklü olan sesimle "Değmez," dedim "Bu riske değmez." Hades yumuşak bir sesle sordu: "Neden?" Bu ses tonunu sadece benimleyken kullanırdı ve yumuşamam gerekiyordu ama lanet olsun o da neden olduğunu biliyordu, hayat hikayemi, insanların ne mal olduğunu biliyordu!
"Hak etmiyorlar..." dedim ve bunda sonuna kadar haklıydım. Dünya üzerinde yaşamayı hak eden çok az insan vardı. Ama "Herkes ikinci bir şansı hak eder..." diyen Poseidon'un farklı fikirleri vardı sanırım! "Ne onun ne de benim ikinci şansım vardı..." diye mırıldandım acı dolu sesimle. Sanki boğazımda bir şeyler mühürlenmişti ve o anıları tekrar yaşıyor, sesleri tekrar duyuyordum "Dur!" diye bir çığlık duymuştum bu benim çığlığımdı sadece o zamanlar daha gençtim ve bir insandım."Ne dedin?" sorusunu soran Zeus'a minnettardım çünkü beni anılarımdan kurtarmıştı.
Sonunda dayanamayıp "Tamam," dedim "Anahtarı nerede bulacağım?" Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit ayağa kalkıp yanıma yaklaşmaya başladı -ki onu da gerçekten severim...- ve gülümseyip "Anahtarları demek istedin herhalde." deyip avcunda bir görüntü oluşturdu. Görüntü de biri kız biri erkek iki genç duruyordu, 17 yaşlarında olmalılardı. İkisinin de kestane rengi saçları ve yeşil gözleri vardı, birbirlerine benziyorlardı ve o anda gerçeği anladım, onlar ikizlerdi... Ve babaları Zeus olduğu için normal ikizlerden olma olasılıkları yoktu, tabii iki insandan da özel ikizler çıkabilirdi ama bu çok nadir olurdu. "Lanet olsun ikizler." deyip düşüncelerimi dile getirdim ama beynimin bir kısmı şu cümleyi söyleyip duruyordu...
Tıpkı senin bir zamanlar olduğun gibi...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkılmış Tanrıça
FantasiBen bir tanrıçayım, yıkılmış bir tanrıça. Ama yapacak bir şey yoktu. Çünkü benim gibi bir savaşçı bile hayat denen o korkunç canavarla başa çıkacak kadar güçlü değildi. Ve şimdi o beş para etmez insanlar için savaşmam gerekiyordu. Onları kurtarmak i...