Bazı Cevaplar

325 16 8
                                    

"Olmuyor işte!" diye bağırdı Lindsay çimenlerden kalkarken. Benden eğitime hemen başlamamı istemişlerdi ve bende başlamıştım ama gerçekten bu kadar sabırsız olabileceklerini düşünmemiştim. Sabırlı olmaları gereken tek süreçte sabırsızlık kavramının sınırlarını zorluyorlardı. Biraz huzurlu olurlarsa içlerindeki gücün kapısını aralayacak ve güçlerinin içlerine akmasını sağlayacaklardı. Ama nerede o huzur? Taktik değiştirmeye karar verip "Birlikte yapın." dedim. Kyle oturduğu yerden telepatiyle kız kardeşine sordu: "Neden onun soylediklerini yapıyoruz?" Sinirlenmeye başlıyordum bu yüzden "Çünkü yapmazsanız ölürsünüz!" diye kükredim. Doğruyu söylüyordum, iblisler onları Tartarus'un dibine efendilerine götürürdü.

Sadece bir kez dışarı çıkmayı başarmıştı ve ben oradaydım. Onu Tartarus'a geri sokayım derken neredeyse ölüyordum. Benim bile bir sınırım var. "Ne demek ölürüz?" diye sordu Kyle. Omuzlarımı silkip sakin bir sesle "Ölürsünüz," diye cevapladım ve "Yarı ölümlüsünüz. Bu da her ne kadar kolay olmasa da ölebileceğiniz anlamına gelir." Sonunda biraz itaat ettiklerini görebiliyordum. Lindsay "Bizi neler öldürebilir?" diye sorduğunda gözlerinden her canlı gibi ölümden korktuğu okunuyordu, yani ben hariç her canlı gibi. Eğer ona verdiğim söz olmasa kendimi 4000 yıl önce öldürmüş olurdum. Düşüncelerimden sıyrılıp "Yaşlılık vesaire şeyler sizi öldüremez ama öldürülebilirsiniz yani filmlerdeki vampirler gibi, ölmezsiniz ama öldürülebilirsiniz..."

Sonra iç çekip "Bana istediğiniz her şeyi sorabilirsiniz." dedim. Bu sözün üzerine Lindsay tekrar yerine oturup "Kimsin sen?" diye sordu ve ekledi "Yani Yunan Mitolojisine meraklandığım zamanlar olmuştu ve araştırma yapmıştım. Alexandria isminde bir Tanrıça görmediğime çok eminim. Ayrıca az önce Kyle'ın bana söylediği şeyi duydun, nasıl?" Gülümsedim ve "Dikkatlisin." dedim. Bana gülümsedi ve cevapları beklemeye başladı. Derin bir nefes aldım ve anlatmaya başladım: "Olimpos'ta değil, burada yani Dünya'da 4017 yıl önce şu anda Yunanistan olarak bildiğiniz yerde bir insan olarak doğdum. Babanız ve amcalarınız beni çok kötü bir durumda buldu ve beni şu anki halime getirmeye karar verdiler. Kim olduğum sorusuna karşılık ben... Hmm nasıl anlatsam... Hani karışımlar vardır ya homojen ve heterojen yani tam olarak karışmış ve karışmamış. Beni oradaki homojen karışıma benzetebilirsiniz. Anlatmaya çalıştığım şey ben bir insan değilimo artık... Diğerlerinden farklı bir tanrıçayım. Ben insanlığın savaşçı tanrıçasıyım.Sizi nasıl duyduğuma gelirsek benim de bir ikizim vardı, Alexandre. Bizde birbirimizle bu şekilde konuşurduk." Lindsay meraklı gözlerle bana bakıyordu ve "Geçmiş zaman kullandın, ona ne oldu?" diye sordu. Gözlerinin içine baktım ve cevap verme gereği bile görmedim. Sonunda gözleri dolmuş bir halde bakışlarını kaçırdı. "Üzgünüm." diyerek konuşmaya katılan Kyle'a bir an baktıktan sonra ayağa kalkıp eve yürümeye başladım.

Tam oradan biraz uzaklaşmıştım ki Lindsay'nin titrek sesini duydum: "Nasıl?" diye soruyordu "Hala nasıl yaşayabiliyorsun?" Durdum, arkamı döndüm ve gözlerinin içine bakarak gerçeği söyledim: "Yaşadığımı kim söyledi? Nefes almak yaşamak değildir," titremeye başladığımı hissedebiliyordum ve gözlerim doluyordu ama yine de devam ettim: "ama nasıl nefes aldığımı soruyorsan onun için alıyorum. Buna yaşamak dersen onun için yaşıyorum. Ben ona bir söz verdim. Eğer bu söz olmasaydı... Bir dakika bile devam etmezdim." Gözyaşlarım akıp gitmişti bile. Ah, lanet olsun iki insanın önünde ağlıyorum! Bu saçmalığa devam etmek istemediğim için arkamı döndüm ve giderken alaycı bir sesle ekledim: "Yaşamakmış!"

Biliyorum kısa ama sizi o kadar ilgisiz bırakmışım gibi olmak istemedim :). Neyse tatile gitcem ama oradan da yazarım ben size... ;)

Sizi çok seviyoruuuuuuuuuuuuuum... xoxo <3

Yıkılmış TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin