11. Bölüm

222 108 15
                                    

Bu saatten sonra cevapsız hiçbir sorumun kalmasını istemiyordum. Kandırılmak istemiyordum. Gerçekler canımı acıtsa da bilmek istiyordum her şeyi. Sonuna kadar. Noktasına kadar. Son mevsimine kadar.

"Seni bekliyorum Akın."

"Seni kaçıran kişi benim düşmanım Tuna'ydı."

"Düşmanın mı?"

"Evet."

"Niye düşmansınız? Sorun neydi ki?"

"Sorun Mine'ydi."

"Eski sevgilin olan Mine mi?"

"Evet. Tuna da ben de onu seviyorduk. Fakat Tuna'yla birbirimizden haberimiz yoktu. Mine de bana duygularını açtığında çıkmaya başladık. Tuna'ya haber vereceğim gün bana Mine'yi sevdiğini söyledi. Tuna'ya üzülmesin diye bir şey diyemedim. Sonrasında Tuna'nın haberi oldu ama her şeyi açıklamak için çok geçti. Kan kardeşiydik. Dosttan öteydik. Yediğimiz içtiğimiz bir giderdi. Sırf bir yanlış anlaşılma yüzünden bana düşman kesildi. Sonrasında anlattım ama kabullenemedi. Hep yalancı olduğumu söyleyip durdu. İntikam almak istedi. Yediremedi çünkü. Sonra da bana sevdiğini kaybetmenin acısını yaşatmak için seni kaçırdı."

Akın bunları anlatırken gözlerinin içindeki yeşil tonları seyrediyordum. Yüzünde hüzün, gözlerinde ağlamaklı bir hava vardı. Tuna denen her kimse belli ki ona karşı dostluğunu kaybetmemişti.

"Peki beni kim kurtardı Akın?"

Akın gözlerini kaçırdı. O susunca
da devam ettim. "Ben kaçırıldıktan sonra sen bayılmışsın ve seni biri hastaneye getirmiş. Hatta beni de o kişi kurtarmış. Bu doğru mu?"

"Nerden öğrendin?"

"Öğrendin derken? Doğru mu yoksa?Yani bana yalan mı söyledin?"

Akın sadece susuyordu. O sustukca ben kahroluyordum. Susmasını istemiyordum. Bağırsın, çağırsın yalan desin istiyordum ama Akın susuyordu sadece. Duyduklarım doğru muydu? Akın yine bana yalan mı söylemişti?

"Akın dışarı çıkar mısın?"

Akın elindeki kahveleri masaya koyup sessizce dışarı çıktı. Ben ise kendimi tutamayıp ağladım. Belki de isteyerek yalan söylemedi ama yine de bana yalan söylememeliydi. Bir insan sevdiğine nasıl yalan söyleyebilir, nasıl?! Yoksa... Beni sevmiyor mu? Beni oyalıyor mu? (Gözlerim bir anda getirdiği kahveye takıldı.) Yok bee! Sen de abarttın mıydı tam abartıyorsun Gülçiçek! O kadar da değildir. Hem... Her insan yalan söyleyebillir, değil mi? Affedersem belki bir daha yalan söylemez ha? (Ayağa kalktım ve kapıyı açmak için kapının kolunu tuttum.) Saçmalıyosun kızım iyice. Başımıza ne geldiyse affettiklerimiz için gelmedi mi? (Bir anda kapı açıldı ve suratıma çarptı. Gelen kişi Anıl'dı. "Gülçiçek?"

Ben kafamı tutuyordum oflayarak. "İnsan önce bi tıklatır, değil mi? Hadi ben müsait olmasam?"

"Kusura bakma Gülçiçek. Şeyy aklıma gelmedi. İlk kez hasta ziyaretine geldiğim için..."

"Anladım."

"Sen... Ağladın mı?"

"Yoo. Sana öyle gelmiştir."

Anıl iyice yakınlaşıp gözlerimin içine baktı. Ben ise bu durumdan ne kadar da rahatsız olsam da ben de ona baktım.

"Bu kadar baktığın yetmez mi?"

"Sen gerçekten ağlamadığına emin misin? Yoksa... yaşlanıyor musun? Göz torbaların şu anda o kadar şişkin duruyor ki... Görüntü kirliliği oluşturuyorsun."

4 MEVSİM AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin