0.1

738 71 54
                                    

Gözlerimi, her şeyin farklı olacağını biliyormuş gibi, yavaşça açtım. Canım yanıyordu. Sol tarafımda keskin bir acının olduğunu fark ettim. Çok canım yanıyordu. Ben gözlerimi ışığa bile alıştıramamışken kapı açıldı. İçeri giren hemşire yanıma geldi, serumu kontrol etti ve gitti. O gittikten sonra etrafı incelemeye çalıştım. Duvarlar çökmek üzereydi. Tam seçemeyen gözlerimle bile duvar kağıdının sökülmeye başladığını görebiliyordum. Yatağın yanında tahta bir sandalye olduğunu ve yine tahtadan yapılmış bir masanın olduğunu gördüm. İnanın bana, kaşlarımı çatabilsem çatardım. Benim böyle bir yerde ne işim vardı? Amacım kibirli davranmak değildi ama bildiğim bir gerçek varsa da ailemin ölseler beni böyle bir hastahane odasına sokmayacakları gerçeğiydi. Birinin bana yardım etmesi ve bunu ailemin haberi olmadan yapması mümkün müydü?

Doğrulmaya çalıştım. Ama sanırım yaralarım buna izin vermiyordu. Derin bir nefes alırken canımın acıdığını fark edince bir an nefes almadım. Keskin bir acıydı. Bir daha olmasını istediğimi sanmıyordum. 

Doktor olduğunu düşündüğüm beyaz önlüklü bir adam içeri girdi. Elinde şu doktorların not tuttuğu tahtalardan vardı. "Nasılsın?" diye sorarak yatağımın yanındaki sandalyeye oturdu.

"Neredeyim?" diye sordum. Aklımı kurcalayan tek soru buydu şu anda. Doktor kafasını notlarından kaldırıp bana baktı. Kaşlarını mı kaldırmıştı o?

"Şehir hastahanesinde." diye cevap verdi cevabı vermenin saçma olduğunu vurgulayarak. Şehir hastahanesi mi? Seul'de böyle hastahanelerin olduğunu bile bilmiyordum. Böyle...eski ve bakımsız. 

Doktor ben düşünürken devam etti. "Yaraların şu anda iyi durumda gibi görünüyor. Karnına batan parçaları çıkarmak biraz zor oldu ama iyisin. Bir kaç hafta kaburganda, karın kısmında ve bacaklarında acı hissedebilirsin. Kazanın etkileri diyelim. "

"Peki, ne zaman eve gidebilirim?"

"Ailenden birileri gelip seni almalı. Sanırsam haberleri yok, arayabilirsin istersen. Sen ara, geldiklerinde çıkabilirsin." Kafamı hafifçe salladığımda gülümseyip dışarı çıktı. Yavaşça doğrulup acıları göz ardı ettim. Masamın üstünde duran telefonumu alıp acele etmeden numarayı tuşladım. Rehber'e girmeye gerek bile duymamıştım. Ara'ya basıp kulağıma götürdüm. 

Çaldı, çaldı ve çaldı. Sonunda açıldığında rahatladım ama tam konuşacakken kulağıma kalın bir erkek sesi doldu. "Kimsiniz?" 

"Jimin,"dedim tereddütle. Aklıma gelen düşünce sadece annemin başka bir adamla olabileceğiydi. Numarayı kullananın annem olmadığı aklıma bile gelmemişti. Kullananın hiç o olmadığı da. 

"Ha?" diye bir tepki aldım. "Üzgünüm, herhalde yanlış numara." dedim. Telefonu kapattım. Yazdığım numaraya baktım. Yanlış mı yazmıştım? Hayır. Babamı aramaya karar verdim. Onun numarasını tuşlarken az önce de olan ama fark etmediğim bir şey çarptı gözüme. Yazdığım numara telefonumda kayıtlı değildi. Gözlerimi kırpıştırırken elimdeki telefonun kendi telefonumdan farklı olduğunu fark ettim. Hiç dikkatimi çekmemişti o dalgınlıkla. Numarayı yazdığım gibi sildim. Telefonun bana ait olmadığını anlamıştım, ama kimindi? Galeriye girip sahibini bulmayı umdum. ama fotoğraflar benden başkasına ait değildi. Telefon benim miydi? Ama numaralar yoktu, markası farklıydı. Belki de benim bir sapığım vardı ve bu ona aitti? Beni takip ederken kaza yaptığımı görmüş beni buraya getirmiş ardından da telefonunu burada unutmuştu? Ama doktor birilerini aramam gerektiğini söylemişti. Demek ki burada değildi. Öyle biri de yoktu. 

Elimle olabildiğinde önüme gelen saçlarımı geriye attım. Telefonun benim olduğunu varsayalım, ben numaralar yokken kimi arayacaktım? Rehberimde kim kayıtlıysa onu, tabi ya. Telefondan rehber kısmına girip kayıtlı kişilere baktım. 3 kişi? Sadece 3 kişi mi? Diğer telefonumda en az 400 kişi kayıtlıydı. Neyse, diyerek kişilere baktım. Umarım araybileceğim birileri olurdu.

Jung Daisy. Geç, bir kız işime yaramaz. Yoongi...olabilir. Diğeri ise bir tostçu mu? Ciddi misin sen? Ailem yok muydu? Niye yoklardı?

En işime yarayabilecek olanı seçtim ve Yoongi diye kaydettiğim kişiyi aradım. Telefon açıldığında yeni uyandığını belli eden bir sesle "Ne var?" dedi Yoongi. 

"Ş-şey..." Ne demeliydim? 

"Uykumdan uyandırdın, çabuk söylesen iyi edersin." dedi aksi bir tavırla. Git gide söyleme isteğim azalıyordu. Ama arayacak başka kimsem de yoktu ki.

"Kaza oldu, araba çarptı. Hastahanedeyim. Beni al-" diyemeden Yoongi kahkahalara boğuldu. Ne olduğunu anlayamamıştım.

"Seni alayım öyle mi? Ne sanıyorsun sen kendini, arkadaşım falan mı? Beni arama sebebin de bu mu?"

"Rehberimde senden başka kimse yoktu arayabileceğim.." Konuştukça batıyordum sanırım. 

"Ah, doğru. Senin kaydedecek kimin var ki? Ailen desen, yok. Arkadaşın desen, sana insan gibi davranan bir ben varım zaten. Şimdi beni meşgul etmezsen uyuyacağım." Telefon kapandı. Ailem...yok mu? Bu ne demekti?

Ben düşünürken kapı açıldı, doktor yanıma kadar gelip durdu. "Kim gelecek?" diye sordu. Ona bir sürü cevap verebilirdim. Annem gelecek. Babam gelecek. Haze gelecek. V gelecek. Suga gelecek. Ve daha bir çoğu. Ama vermedim. Hangi ismi verirsem vereyim alacağım cevap öyle biri yok olacakmış gibi geliyordu. Başımı hafifçe eğdim. Bu hastahaneden çıkmam ve bir şeyleri bulmam gerekiyordu. Yüzüne baktım. 

"Sanırım," dedim. Kimse gelmeyecek. Doktor kaşını kaldırdı. Gülümsemeye çalıştım. "Sizin telefonunuzu kullansam daha iyi olacak."

-

^^ Başladık bakalım, nasıl buldunuz? Diğer bölümde görüşürüz!! ^^





Another Life|| BTS ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin