'...Ölümün önüne geçmenin hiçbir yolu yoktur.
Ölüm, sargılarla dolu elini ağzına götürüp seni susturduğunda ağzını açmanın hiçbir yolu, sargıları açmanın hiçbir yolu yoktur.
Düşüncelerle bir şeylere sebebiyet vermenin mümkün olmadığı gibi, susarak da bir şeylere sebep olmanın hiçbir yolu yoktur.
Yaraları olan insanlar vardır. Ölümü çare olarak gören, yaşamdan kendini sakınan insanlar, hayatımızın her bir köşesinde biz görsek de görmesek de var olur, yakın zamanda da yok olurlar. Biz varlıklarını fark edene kadar ölüm onların en iyi dostu olmuştur. Aralarına girmenin hiçbir yolu yoktur.
Ölümle ilgili söylenmiş tüm sözlerin aksine ölüme söylenecek en anlamlı söz yalnızca yaşamaktır. Çabalamak, vazgeçmemek.
Ve mucizelere inanmak.
Ben, kendi mucizemi yarattığımda yalnızca 16 yaşındaydım.
Büyülü gözleri, büyülü saçları ve büyülü bir kalbi vardı mucizemin. Onun sevdiğimi inandığım insan olduğunu düşünmüştüm. Başka biri olabileceği aklıma bile gelmemişti.
Başka bir hayatta, başka bir kalpte onunla yeniden buluşacağımızı düşünmemiştim.
Bir sonraki hayatımda da seni sevebileceğimi düşünmüyordum. Sen farklı biriydin. Ben farklıydım. Bir çok şey kaybetmiştim, kazandım...'
Kitap ismi: Never Believe (Asla İnanma)
'Sana ithafen,
Ki, ben asla inanmamanı tavsiye ederim.'Yazan: PARK Jimin
Yazar Seul doğumlu olup, yıllardır orada yaşamaktadır. Evli olmayan yazarın hikayesini kime ithaf ettiği hala bilinmemektedir.
~
Jungkook'u yatırdıkları acil servis odasında feci bir karın ağrısı ile yalnızca birkaç dakika dayanabilmiştim. Halimi gören ve benim itirazlarıma aldırmadan beni kaldıran birkaç hemşire beni bir odaya sürüklemiş, ağrı kesici vermiş ve uyutmuştu.
Dinlendirici olmayan, aksine acı ve ağrı dolu bir uykudan uyanmam ise bir buçuk saat sürmüştü. En azından başımda konuşan hemşireler öyle söylüyorlardı.
Yalnızca bir buçuk saat unutabilmiştim.
Kalbimin ağırlığı artık bu dünyada olmayan şeyler için daha da artarken aynı zamanda da sanki hiç yaşanmamışlar gibi bir his ile dolmuştum. Sanki gerçekten rüya olsa, hiç yaşanmamış olsa... Ne olurdu ki? Ne kaybederdi bu dünya? Bu düzen? Bu reenkarnasyon saçmalığı?
Onların kaybedeceği hiçbir şey yokken Jiminsiz bizim kaybedeceğimiz çok şey vardı. Ve bunların başında, mutluluğumuz geliyordu.
Yataktan doğrulmaya çalıştığımda bir hemşire hızla gelip bana yardımcı olmaya çalıştı. Ona izin verdim ve omzundan destek alarak doğrulup hastane yatağından bacağımı sarkıttım. Kafamı kaldırıp bana yardım eden hemşireye görmeye çalıştım fakat gözlerim henüz ışığa alışmamıştı. Yine de bulanık da olsa hemşirenin sarı saçlarını görebilmiştim.
"Ailem..?" diye bir soru yönelttim.
"Buradalar, senin için çok endişelendiler."
Kafamı salladım. Birden bayıldığım için endişelenmiş olmalılardı fakat sebepsiz değildi. Kaşlarımı çattı, başıma hafif bir ağrı girdi ama umursamadım. Hemşireye tekrar dönüp Jimin'i soracakken birden kapı açıldı ve içeri annem ile babam girdi. Endişeyle bana koştular ve annemin ağzından dökülen ilk cümle "Üzgünüz," değil de "Neden durduk yere bayıldın?" oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Another Life|| BTS ✔
FanfictionÖldüğümde, yeniden doğmayı bekliyordum. Bir hayatın içine bodoslama dalmayı değil. İki farklı evrenin, iki farklı insanın hikayesi. ° ->@JungDaisy Kapak: @JungDaisy #Tüm Hakları Saklıdır.# Başlangıç: 15 Aralık 2015 Bitiş: 13 Mayıs 2018