Namjoon bugün ki bilmem kaçıncı arabanın benzinini doldurduktan sonra parasını almak için cama uzanmış fakat bir kaç kahkaha ve yere atılan paralarla karşılaşmak zorunda kalmıştı. Bu işteki ilk gününde bile aynı muameleyi yaşamış olmasına rağmen yine ilk gün ki gibi umursamıyor fakat farklı olarak nefretini içinde büyütüyordu. Yere eğildi ve paraları cebine attıktan sonra tekrar eski yerine geçip oturdu. Zaten kuytu köşede olan bu yere anca on kişi geliyordu ki bu son gelen muhtemelen onuncusuydu.
Lolipopunu ağzına tıkıp cep telefonunu eline aldı ve her zaman ki gibi faturalar hakkında gelen mesajları okumadı. Bu mesajlar elektriklerinin ve sularının kesileceğine işaretti fakat paraları olmadığı sürece bu tür küçük şeyleri umursayamazlardı. Zaten karanlıkta kalmaya alışmışlardı ve zaten banyo yapmadan da yaşayabiliyorlardı.
Namjoon uzaktan görünen beyaz farlara karşı gülümsedi.
"Seokjin."
Arkadaşının arabasını nerede görse tanırdı. Araba benzinliğe yanaştı ve Namjoon yanlarına gitti. Elbette Seokjin orada değildi...ama iyi yandan bakalım, diğer beşi oradaydı. Taehyung, Yoongi, Hoseok, Jimin ve Jungkook. Mükemmel ailesi. Üstelik beşi birlikte vakit geçirmeyeli uzun zaman oluyordu.
"Yah! İşini yapsana, ne bakıyorsun?!"
Arabanın başındaki Hoseok Namjoon'a bağırdı. Küçük olansa gözlerini devirmiş ve bedava benzini arabaları için doldurmuştu.
"Hyung, uyuma!"
Taehyung arka koltuğa döndü ve göz kapakları ağır düşen Jimin'e hafifçe vurdu. Genç olan gözlerini açmış ve yalnızca kaşlarını çatarak Taehyung'a cevap vermişti.
"Ona niye hyung diyorsun ki, anlamadım." dedi Jungkook ve gülümsedi. Taehyung'da onu görmezden gelerek karşılık verdi.
"Işıkları söndürüp geliyorum, bekleyin."
Namjoon elindeki eldivenleri çıkardı. Bazen petrolü doldurduğu o boru yağlanıyor ve Namjoon'un işinden biraz daha tiksinmesini sağlıyordu. Bu da eldiven giymesinin nedeniydi. Işıkları söndürdü ve kilitlenmesi gereken yerleri kilitledikten sonra arabanın arka koltuğuna oturdu. Yoongi çok küçük olduğundan oraya dört kişi sığabildikleri bir gerçekti.
Hoseok arabayı havuza doğru sürmeye başlamıştı fakat Taehyung'un nazlanması ve 'hamburger istiyorum!' diye tutturması şu anda kulaklarına iyi gelmiyordu. Onun susturmanın en iyi yolu dediğini yapmaktı. Bir fastfoodcunun önünde durdu ve arabadan ilk o indi.
***
Küçük dükkanın içi saatin üç buçuk olmasından gerek olsa, bomboştu. Yirmi dört saat açık olmalarına rağmen dükkan sahipleri hayatlarında hiç bir zaman bu kadar süre uyanık kalmak zorunda olmamışlardı. Birbirlerine kürdanlar fırlatan gençlere ve Taehyung'un kahverengi saçlarını, büyük bir zevkle yağlanmış elleriyle karıştıran Jungkook'a uykulu gözlerle bakıyorlardı.
Namjoon onların ruhsal acı çektiklerini fark etmiş ve diğerleri zaten başka dünyalarda gezerken iki yaşlı insana doğru yürümüştü.
"Ahjumma...uyumaya gitmek ister misiniz? Biz yemeğimizi bitirdikten sonra burayı temizler ve gideriz."
Hangi insan buna izin verirdi ki? Bu devirde kim kime güvenirdi? Namjoon'un gülümseyen yüzü dışarıdan sağlıklı bir ruh haline ve gayet iyi bir aileye sahipmiş gibi gözüküyordu. Yaşlılar bir gülümsemeden tonlarca yanlış anlaşılma çıkarabilirlerdi. Üstelik şimdi uyku sersemiyken, bu sevimli çocuğa tüm kalpleriyle güveniyorlardı.
Milyonlarca kez teşekkür ettikten sonra yaşlı insanlar dükkanın arkasına hazırladıkları odalarına geçtiler ve Namjoon bu süreçte onlara yardım etti. Çocukların yanına döndüğünde ise sessizce yemeğini bitirdi.
***
"Namjoon hyung! Hadi, gidiyoruz."
Hoseok diğerleri arabaya binmişken bağırdı. Jimin ve Jungkook çoktan arabanın arkasında sızmışlardı. Yoongi arka koltukta müzik dinliyor, Taehyung tekrar önü kaptığına sevinirken radyoyla uğraşıyordu. Hoseok sürücü koltuğuna geçti. Namjoon onun ardından bir kaç dakika sonra elinde bir poşetle belirmiş ve Yoongi'nin yanına geçmişti.
"Gidelim."
Küçük olan işaret ettiğinde Hoseok arabayı çalıştırdı ve gaza bastı. Gereksiz yere sıkıntı yaratmak istemiyordu fakat; "O torbada ne var Namjoon?" bunu merak ediyordu.
"Biraz yemek aldım."
Hoseok arabanın aynasından gözlerini Namjoon'unkilerle birleştirdi. Kızgın gözüküyordu.
"Parasını bıraktım merak etme."
Şimdi içi rahatlamıştı. Namjoon'un bir şeyler çalmayacağını biliyordu elbette. Fakat küçük olan bir süredir benzinlikte parasını vermediklerinden yakındığı ve Seokjin'in ardından çocuklara pekte iyi bakamadığını düşündüğü için Hoseok, böyle bir olayı, bu şekilde anlamakta bir hata görmüyordu. Gözlerini tekrar yola odakladığında derin bir iç çekti.
Seokjin'in gidişinin ardından tam bir yıl geçmiş ve başlarından bir çok olay geçmişti.
Mesela hepside farklı sebeplerden dolayı ilk evlerinden ayrılmak zorunda kalmış ve sürekli olarak vagonlarda kalmaya başlamışlardı. Oysa Hoseok hep Namjoon'la yalnız kalacağını ve işlerin biraz daha kolay yoluna koyulabileceğini düşünmüştü. Diğerleri onlara yük değildi elbette ama altı kişi, iki kişiden daha fazla masraf demekti.
Eve vardıklarında Namjoon arabadan ilk inen kişi oldu ve kendi vagonuna girip kapıyı ardından kapattı. Torbayı mutfağa götürmek yerine odasına almıştı. İçindeki yemekleri tek tek çıkarttı ve altındaki ikinci torbayı açtı.
Bir milyon won artık gözlerinin önünde ve parmaklarının arasındaydı.
Paraları yerden çıkardığı bir taşın ardından oraya açmış olduğu boşluğa sıkıştırdı. Bunu kendi harcamayacaktı. Bu parayı çocuklar bulacak ve harcayacaktı.
O iki yaşlı insana üzülüyordu fakat hayat böyleydi. En güvendiğin kişiler seni her zaman arkandan vururdu. Bu birazda ölmek ve yaşamak gibi bir şeydi. İnsanın ölmek için içinde hiç bir istek olmamasına rağmen yaşamak için bir nedeni de olmazdı.
Namjoon uzun zamandır böyle hissediyordu.
Arkadaşlarını bir neden olarak sunabilirdi yaşamaya ama yinede onlara yük olduğu duygusunu içinden atamıyordu. Sevdiği insanın ölümünün etkisinden kurtulamamış, bir süredir tam anlamıyla kahkaha atamamıştı.
Bir de...
Korkuyordu.
Hayatı boyunca korkmuştu. Sorumluluklardan, yüklerden, gözyaşlarından ve kötü olaylardan. Hepsi de başına bir yıl içinde teker teker gelmişti. Hele bazıları... Durmaksızın tekrar etmişti. Artık dayanamıyordu. En güçlüleri gibi gözüktüğü insanların arasında bir korkak tavuktan başka bir şey olamamaya dayanamıyordu. İsyan edemiyor ve çekip gidemiyordu.
Belki de bu yüzden en etkili yolu Seokjin'in bulduğunu düşünmüştü hep.
Kendini, onun gibi bir boşluğa bırakacak kadar cesur değildi fakat kaçamayacağı bir hızda gelişecek bir şeyle intihar etmeye çalışırsa belki başarabilirdi. Ki bunun için planını da hazırlamıştı.
İlk adım; çocukların güzelce yaşayacağından emin olabilmek için bir miktar para çalmaktı.
Ve bu adımda oldukça başarılı olmuştu.
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the most beautiful moment in life #bts
FanfictionÖzgür ülkelerde duvarlara yazı yazmak, içki, sigara ve uyuşturucu içip eğlenmek, bir erkek olup başka bir erkeğe aşık olmak ve hatta bir erkek olup başka bir kızla sevişmek yasaklanırdı. Eğer bu kurallar olmasa özgür bir ülke olmanın ne anlamı kalır...