İçtiği iki biranın ardından başı dönmeye başlamıştı Jungkook'un. Bardan çıkmış olması bir mucizeydi yürüdüğü yolu bile göremezken. Etrafın bulanık olması ise gece yarısında, pekte önemli bir sorun değildi. Yürümeye devam etti.
Yoongi'nin ona bok gibi davranmasından bıkmıştı artık. Şimdi de, vagonlarla geri dönecek ve ona içinde biriktirdiği tüm kırgınlığı kusacaktı. Gerekirse ağlardı bile. Sadece içindeki yükün uçup gitmesini istiyordu. Öyle ki bunun sonucunu bile önemsemiyordu.
Yolda, garip bir şekilde normal yürüyordu. Tökezlemiyordu bile. Ama hala bulanık gördüğünden önünü görememiş, yanında geçenleri fark etmemişti. Omzuna çarpan adamları umursamadan yürümeye devam etti.
İçkiye bu kadar dayanıksız olması berbat bir şeydi.
Ara sokaktan geçildiğinde, şehirden ayrılıp kolayca vagonlara varabiliniyordu. Jungkook az önce geçmişti zaten ara sokaktan. Omzundaki hafif acı da az öncesine aitti. Şehri yine kolayca terk etmiş vagonlara da on beş dakika içinde varmıştı.
Taehyung, muhtemelen kendi yaktığı- ateşe dalıp gitmiş, düşünüyordu. Ne düşündüğü yüz ifadelerinden anlaşılamayacak kadar belirsizdi. Jungkook onun yanına attı bedenini ve elini omzuna dolamasıyla kendinden büyük olanın gerçekliğe dönüşünü izledi.
"Hyung, beni özledin mi?"
Beceriksizce yaptığı aegyoya karşı bir geri püskürtme kazanmıştı. Taehyung omuzlarına uzanan elleri çekip Jungkook'un koltukta geriye düşmesini sağlamıştı.
"İçki kokuyorsun aptal."
Küçük olan ise kısa bir kahkahanın ardından cevap verdi.
"Sadece iki bira kokuyorum."
Taehyung biraz önceki pozisyonuna geri döndü. Başını yasladığı kolları ateşe yakınlığından dolayı hafifçe kızarmıştı.
"Yoongi dönmedi mi?"
Jungkook'un sorduğu soruya karşılık ortamdaki hava birden durgunlaşmıştı. Taehyung, Jungkook'un Yoongi'nin gittiğini bildiğini bilmiyordu. (cümleyi yazarken öldü dersiniz)
"Dönmedi. Gittiğini nereden anladın?"
"Burada değil."
Büyük olan mantıksız sorusuna bir iç çekerken Jungkook'la tamamen farklı konulardan bahsettiklerinden haberdar değildi.
"Bir daha dönecek gibi gözükmüyor. Gerçektende buradan giden kimse geri dönmüyor."
"Neyden bahsediyorsun?"
Jungkook'un kıkırdayarak sorduğu soruyu şaşkınlıkla cevapladı Taehyung.
"Yoongi hyungdan. Diğerleri gibi, o da bir daha dönmemek üzere gitti. Yanında da bir torba vardı.
Jungkook ciddileşen yüz ifadesiyle birlikte yerinden hızla kalktı ve büyük olana bir şey demeden yönünü tekrar şehre çevirdi.
Taehyung Yoongi'ye mesajında, onu Jungkook'un zorladığıyla ilgili küçük bir yalan söylemişti.
***
Jungkook hızlı adımlarla Yoongi'yi arıyor gidebileceği her deliği kontrol etmek istiyordu. Fakat henüz havuzun ardına geçememişti. Havuzu ararken ise Yoongi'yi defalarca çaldırmış, bir kaçta mesaj atmıştı. Umutsuzca terk etti büyük çukuru ve şehre yürüdü. Bir kaç saat önce vagona döndüğü dar sokak sanki saatin ilerlemesiyle daha da ürkünçleşmişti. Duvarlardaki yazılara yenilerinin eklenmiş olduğunu söylemek zor değildi.
Uzun sokağın ortalarında, iki adam bir evin duvarına yaslanmış ellerindeki sarma sigarayı içiyorlardı. Jungkook, içtiği içkinin etkisi geçtiğinden şimdi onlardan çekinmeye başlamıştı. Kafası hala güzel olsa adamlar umrunda bile olmazdı. Onların yanından geçerken küçük olan sanki nefesini tutmuştu. Hızla yürüdü ve yaklaştığı çıkışı görünce rahat bir nefes verdi.
Fakat korkunun tekrar tüm vücuduna yayılması uzun sürmemişti.
Başka bir adam, kollarını önünde bağlamış Jungkook'un yolunu kapatıyordu. Cüssesi küçük olanın üç katı olmalıydı."G-geçebilir miyim?"
Sesinin titrek çıkmasına lanet etti. Uzun süredir ailesinden uzak yaşadığında öğrendiği tek bir şey vardı ki o da güçsüz olsan bile güçlüymüş gibi gözükmekti.
"Cüzdanını ve sigaranı ver."
Adamın keskin talimatına karşı hiç bir şey yapmadı.
"Sigara kullanmıyorum. Param da yok."
Kanıt olarak gösterdiği boş cepleri, adamın derin bir nefes almasını ve Jungkook'un yakasını tek eliyle kavramasına sebep olmuştu.
"O zaman seninle biraz eğlenelim ha?"
Gülümseyerek konuşan manyağa karşı küçük olan gözlerini sıkıca yumdu. Bir kaç saniye içinde ise sol yanağını büyük bir acı kaplamıştı.
***
Tıklattığı kapı hafif bir gıcırtıyla açılmış, acıdan ve ağrıdan tutmayan bacaklarını Jungkook, sonunda serbest bırakabilmişti. Bedeni Yoongi'nin kucağına düşerken büyük olan defalarca ne olduğunu sormuştu.
"Dayak yedim. Sormayı kes artık."
Yatağa uzanıp ellerini ağrıyan başına buluşturdu. Yalnızca başı değil, darbe alan karnı, sırtı, ensesi, kolları ve pelvisi de ağrıyordu.
"Aptal, karşılık veremedin mi?"
Yoongi'nin alayla kurduğu cümleye karşı gülümsedi. Ağzının kenarındaki yara tekrar kanamaya başlamıştı.
"Ah şu işe bak. Senin bana bakman gerekirken tam tersini yapıyoruz."
Jungkook'un yanına geçti büyük olan ve yatağın kenarındaki çekmeceden bir peçete aldıktan sonra küçüğün yanağına süzülmüş kanı temizledi.
"Güçlü olmadığım için üzgünüm."
Yoongi sesini çıkarmadı ve onun yanına uzandı. Elleri, Jungkook'un göğsündeki yerini almıştı. Bir çok gece beraber yattığı bu bedeni bir kaç saatlik kaçaklığında nasıl böyle özleyebildiğini merak ediyordu.
"Özür dilerim Jungkook."
Küçük olan başını çevirip büyük olanın saçlarına odaklandı bakışlarını. Yoongi onunla gözlerini, bilerek buluşturmuyordu.
"Ne için?"
"Bilirsin işte. Tüm bu olanlar için."
Jungkook gülümsedi. Büyüğünün kendini mahçup hissetmesi gibi bir isteği yoktu. Onun dudaklarının mutsuzlukla kıvrılması bile Jungkook'u üzmeye yeterdi. Küçük olan çoktan unutmayı tercih etmişti yaşananları.
"Olanlar mı? Ne olmuş ki?"
Yoongi başını hızla kaldırıp Jungkook'a çatık kaşlarıyla baktı.
"Dalga geçmenin sırası değil."
Küçük olan ise bir kez daha gülümsemişti.
Bunun öncesinde daha farklı düşünüyordu belki ama içki onu farklı bir insan yapıyordu belli ki. Jungkook kişiliği kolay okunan insanlardandı. Sevdiklerine olan kızgınlığını içine atar, patlayacağı günü bekler ancak asla patlayamazdı. Çünkü ona göre, insanlar her zaman kendini affettirmenin bir yolunu bulmuştu.
Hümanist değildi, çoğu insanı yalnızca yüzleri yüzünden bile sevmediği olurdu ama tüm bunlara karşı affetme gibi bir huyu da vardı.
"Ciddiyim. Geçmişte olanları unuttum. Bir saat öncesinde olanları da. Şimdiyi yaşıyorum ve şu anda mutluyum."
Yoongi rahatladığını hissetti. O, en azından bir kaç ezici cümle beklemişti Jungkook'tan.
"Bana kızgın değil misin?" diye sordu, şansını biraz zorluyor gibiydi.
"Sana hiç kızmadım." diye cevap verdi küçük olan. Yoongi'yi kaybetmek onun en son isteyeceği şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the most beautiful moment in life #bts
FanficÖzgür ülkelerde duvarlara yazı yazmak, içki, sigara ve uyuşturucu içip eğlenmek, bir erkek olup başka bir erkeğe aşık olmak ve hatta bir erkek olup başka bir kızla sevişmek yasaklanırdı. Eğer bu kurallar olmasa özgür bir ülke olmanın ne anlamı kalır...