Günümüz
Bazı günler vardı, insanların nefeslerini duyamadığı,şehrin gürültüsüne sağır olduğu günler. Ağızdan çıkan sıkıntılı minik haykırışlar bile fark edilmezdi. Gözlerini kapattıkları anda tüm düşünceleri bağırmayı keserdi.
Hoseok bu anı içtiği her bir hapta yaşamıştı bu güne kadar. Ellerine düşürdüğü iki küçük yuvarlak şeker tek yutuşta tüm dünyayı asimetrik bir hale sokar, aynadaki yansıma kendisini sorgular ama çoğunlukla kendi ağzından çıkan sesler bir başkasından geliyormuşcasına algılanırdı. Önceden de demiştim ya, bir gözlerini kapattığında, tüm düşünceler susardı.
Genç elindeki kutuyu aynalı dolabının arkasına koyarak odasına yöneldi ve bedenini yatağa bıraktı. Beyaz duvarında silüetler oluşmuş, dans ediyorlardı.
"Hyung?"
Gözlerini kapattı ve duyduğu sesi tamamen susturmayı diledi. Küçük olan yatağa yaklaşıp köşesine oturmuştu. Maalesef haplar, normalde yaptığı şeyi yapamıyor, onun hislerini köreltemiyordu. Sıkıntıyla nefes verip gözlerini tekrar açtı. Jimin çekingen bir şekilde ona bakıyordu.
"Um...Namjoon hyungın nerede olduğunu biliyor musun?"
Hoseok başını iki yana sallayıp bedenini yatağının başlığına yasladı. Bu, Jimin'e, oturması için daha fazla yer sağlamıştı.
"Taehyung'da henüz dönmedi."
Küçük olanın mırıldandığı cümleler Hoseok'un dudaklarında bir tebessüm oluşturdu. Alaycı bir gülüştü bu.
"Bu siktiğim yerine, kim gidipte geri dönüyor ki?"
Çatılan kaşları kızgınlığına yapılan küçük bir vurguydu sadece. İçinde daha büyük bir sinir tufanı dönüyordu.
Arkadaşlarından birinin ölümü üzerine bir deliler hastanesine kapatılması, hapları her aldığında beynine işkence ediyordu.
Namjoon'un neredeyse intihar edecek olması düşüncesi ve şimdi onları terk ettiğini kabullenişi beynine işkence ediyordu.
Taehyung'un henüz gelmemiş olması ise daha yeni bir bilgiydi. Ama bu onunda anında Namjoon ile aynı kefeye konulmadığı anlamına gelmiyordu.
"Sadece Seokjin. Sadece o dönmüyor." dedi Jimin, odadan Hoseok'a olan kırgınlığıyla çıkarken. Onun bilinçsizce söylediği cümlelere kafayı fazladan takıyordu üzgün olduğu günlerde. Ama bu sefer, büyük olanın hala ilaçları kullandığını bilmediğinden, bunları bilinçli söylediğini düşündüğünden, ona olan kızgınlığı ötekilerinden bir tık daha fazlaydı.
Hoseok küçüğün gidişiyle iç çekti ve tavanında, yalnız başına kalmış silüete karşı mırıldandı.
"Şu halimizi görüyor musun? Keşke intihar ederken geride bıraktıklarını da düşünseydin Seokjin."
***
"Kook, kook, kook!"
Taehyung heyecanla şişenin bir ucu ona gelmiş olan küçüğüne seslendi. Geri döneli yarım saat olmuştu ve o kesinlikle, yarım saat öncesinde ne yapıyor olduğunu unutmamıştı.
Birdenbire bomboş kalmış evlerinde, sessizce ağladığını unutmuş olması imkansızdı.
"Doğruluk mu, cesaret mi?"
Heyecanla sordu. Bağdaş kurduğu bacakları, bedeniyle birlikte bir öne birde arkaya gidiyordu.
"Hm..." Jungkook bir süre düşündükten sonra cevapladı. "Doğruluk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the most beautiful moment in life #bts
FanficÖzgür ülkelerde duvarlara yazı yazmak, içki, sigara ve uyuşturucu içip eğlenmek, bir erkek olup başka bir erkeğe aşık olmak ve hatta bir erkek olup başka bir kızla sevişmek yasaklanırdı. Eğer bu kurallar olmasa özgür bir ülke olmanın ne anlamı kalır...