Bölüm 3-İskandinav Geceleri

328 10 0
                                    

Elime aldığım ilk kalemle iple İstasyonun duvarına tutunmuş defteri aldım. Shall'ın söylediklerini yazmaya çalışıyordum. Bana bulduğu o ilginç şeyleri anlatırken içinde bir telaş vardı. Gözlerini Yere doğru dikmiş, savrulmamak için tutunma demirine yaslanmıştı. Söylediklerini yakalayamadığım da dudaklarına bakıyordum. Sanki beyni durmuş sadece söylediklerine odaklanmıştı. Sayfalar dolusu karalamayı yazdıktan sonra elimin ağrısını geçirmek için biraz salladım. Geriye çekildim ve yazdığım şeyleri okumaya başladım. Shall'da sanki ne söylediğini unutmuş gibi defterin sayfalarına bakıyordu. Kendimi bu ne saçmalık böyle diye bağırmaktan alamadım. Shall yorgun gözlerini sonuna kadar açtıktan sonra birkaç dakika bana anlamsızca baktı.Hem söylediğimden utanmış, hem de bana hak vermesini bekliyordum. Arkasını bana dönüp biraz süzüldükten sonra dönüp o cümleyi söyledi, "Dünya'nın yok oluşunu görebiliyorum" İşte o an ne demek istediğini anladığım ilk andı.

(Jamie Yuty)11 Eylül 2039-Tarihli Yazılı Kayıt

*********

İki asker soğuk ve zifiri karanlık o gecede uzun otların ve kar tabakasının üstünden geçmeye çalışıyorlardı. O iki askerden biri uzun ve iyi fizikliydi. Diğeri pek uzun veya iyi fizikli olmamasına rağmen çok da şişman sayılmazdı. Ağızlarını ve burunlarını kapatacak şekilde siyah bezler bağlamışlar, açıkta duran gözlerini de kar gözlükleriyle kapamışlardı. 

Uzun olan hızlı adımlarla diğerinin önüne geçti. Eliyle birkaç anlaşılamayan işaretle bir şeyler gösteriyordu. Camlarının yarısına kadar kar kaplamış bir kulübe vardı orada. Kulübedeki ışıkların açık olması orada birilerinin olduğunu gösteriyordu. Kısa olan adam kendini bir anda yere yatırdı. Sırtındaki o büyükçe çantasından bir MKD-0 Sniper Tüfeği aldı. Tüfeğin çantasına sığmayan o koca dürbünü beline tutturduğu fileden alıp çıkardı ve silahın kabzasına taktı. 

O yıldızlı gecede önlerini görmelerini sağlayan tek şey kulübenin ışıklarıydı. Kısa olan elini tetikte tutuyor. Diğeri ise kulübenin etrafında dolaşıp etrafı gözetliyordu. Etrafta pek ağaç yoktu ve düz sayılırdı bu yer. Uzun olan kulübenin arkasına geçtiğinde buranın o kadar da düz olmadığını gördü. Karanlık ile engellenen görüşleri kulübenin arkasındaki o devasa fiyordu görmelerini engelliyordu.

Aralarında bir kaç yüz metre olmasına rağmen telsizle konuşmak zorundalardı. Uzun olan telsizini ağzına dayadıktan sonra konuşmaya başladı;

"......Carlos..Burada devasa bir fiyort* var..Görmelisin."

Kısa olan "Carlos" başını iki yana salladı. Bu keskin olmayan kafa hareketini pekte göreceğini sanmıyordu. Telsiz sonradan aklına geldi;

"Deli misin Scott... Şimdi gelecek...yerine geç!"

Aslında Scott haklıydı. Dikkatlarini bozacak o kadar şey vardı ki. Fiyortlar, yıldızlar ve o mükemmel Norveç çayırları... Fakat Carlosdikkatini bozmamakta kararlıydı. Sniper dürbününü kulübenin kapısına yöneltmiş sabırla bekliyordu. 

Ardından olan oldu. Kapıdan ağır adımlarlar tıknaz bir siluet beliriverdi. Tüylü bir beresi ve deriden bir kabanı vardı. Eskimolara benziyordu. Kapıdan dışarıya adımını atar atmaz yere yığılı verdi. Scott onu yakından izlerken bile şaşırdı,

"Onu vurdun mu?"

".....Evet Bay McVellyn.."

Scott ağzını saran bez parçasından sıyrıldı ve doğrulup Carlos'a gülümsedi;

"Temiz iş."

Carlos ve Scott öldürdükleri adamın cesedine baktıklarında yanlış kişiyi öldürdüklerini fark ettiler. Bu adam sadece bir köylüydü. Elçiler  yine kandırılmıştı. Carlos siniri bozulmuş bir şekilde helikopterlerinin telsizini aradı;

Yıldızların Yolu: Atomaltı RezonansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin