Bölüm 3 ; Hastalık

325 33 23
                                    

Telefonun sesiyle uyandım. Gözlerimi ovalayıp telefonun ekranına baktım saat daha 4'dü ve arayan babamdı. Daha fazla bekletmeden telefonu açtım.

''Efendim baba.''

''Kızım, sana bir şey diyeceğim ama sakin olacaksın,'' dediğinde içimde birden bire koru ve endişe belirdi. 

''Anlatır mısın ? Sakinim,'' dediğimde gözlerimi sıkıca kapayıp beklemeye başladım.

''Annen,'' dediğinde gözlerim dolmaya başlamıştı ''kansere yakalandı kızım,'' diye lafını bitirdiğinde gözlerimi sıkıca kapattım ve bu anın geçmesi için defalarca dua ettim. Bu bir rüya olmalıydı gerçek olmamalıydı, olamazdı. Dayanamazdım. Babamın sesini duyunca binlerce defa lanet ettim.

''Kızım iyi misin ?'' diye sorduğunda çok bekletmeden cevap verdim.

''İyiyim. Annemin durumu nasıl ? Çok ilerlemiş mi ?'' dediğimde sesi sıkıntılı bir şekilde çıktı.

''Şu anlık durumu iyi. Daha öğreneli bir hafta oluyor. Annen okulun başlayacak diye bir şey söylememi istemedi ama ben saklamak istemedim,'' dediğinde derin bir iç çekerek,

''Buraya dönecek misiniz yoksa orada mı kalacaksınız ?'' diye sordum.

''Burada kalacağız kızım biliyorsun ki burada imkan daha çok.''

''Biliyorum,'' dediğimde sol gözümden düşen göz yaşına engel olamadım. 

''Seni seviyoruz kızım. Eğer buraya gelmek istersen haber ver ben ayarlayacağım ayrıca,'' dediğinde ''Gerek yok ben hallederim,'' diye sözünü kesip telefonu kapadım.

Zaman sanki hiç akıp geçmiyordu. Bir sonsuzluktaymışım gibi hissediyordum. Yatağın üstünde dizlerimi kendime çekmiş ve ağlamaktan gözlerim kızarmış bir şekildeydim. Sağ elimde sıkıca ağzımı kapattım kimsenin ağlamamı duymasını istemiyordum. Yanımda duran yastığı alıp sıkıca ona sarılıp kafamı gömdüm. O kadar çok bağırasım geliyordu ki içimde ki yanan ateşleri dışarıya atamıyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım ve karanlığı düşünmeye başladım. Uçsuz, bucaksız, acımasız ve sonsuzdu. Umudun olmadığı yerde mutluluk olur muydu ?

Daha fazla düşüncelere dalmadan çantamdan sigara ve çakmağımı alıp balkona çıktım. Her şeye inat yaktım bir tane. Her bir nefes alıp verişimde kendi içimde boğuluyordum. Her hücrem ayrı bir üzüntü ve kırgınlık sinyalleri yanıyordu. Gine okul vardı ve gitmek istemiyordum ama gitmeye zorunluydum. Sigaram bitince banyoya girdim ve elimi yüzümü yıkarken gözlerime giren su damlacıkları sanki 'bir ateşi söndürüyormuş' gibiydi. Üstümü giyip aynanın karşısına geçtim biraz makyaj yaptım bu kötü halimden kurtulmak için. Aşağıya inip mutafa girdim ve kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Merdivenlerin oradan ses gelince arkama dönüp baktım. Pınar uyanmıştı. 

''Günaydın. Hayırdır sen kahvaltı hazırlar mıydın ?''

''Sana da günaydın,'' dediğimde sesim boğulası çıkmıştı. ''pek yatamadım bari bir şeyler yapayım diye düşündüm fena mı ?'' dediğimde hafiften tebessüm edip ''Böyle şeyler sana yakışıyor aslında,'' diye dalga geçti. Tekrar Pınar'a baktığımda etek giydiğini fark ettim.

''Hayırdır o etek ney pantolon varken ?'' dediğimde kısa bir kahkaha atıp ''Güzel değil mi ?'' dediğinde çayları koyup kahvaltı yapmaya başladık. Sessiz ve sakin geçen kahvaltıda eni sonu Pınar sessizliği bozdu. 

''Neyin var senin ? Hiç konuşmuyorsun. Hatta gözlerin şişmiş ağladın mı ?'' dediğinde gözlerim çoktan dolmuş boğazım düğümlenmişti. Elimdeki çatalı bırakıp yutkunmaya çalışıyordum. Kafamı iki yana sallayarak konuşmaya gayret ettim ama olmuyordu. Her defasında bıçaklanıyormuş gibi hissi veriyordu. Kendimi toparladığımda konuşmaya başladım. 

Kırık Ruhlar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin