Medya: Almira
Ak sakallı Memet Ağa'nın dersindeydik. Ya adam bana takmış, el kaldırmıyorum, benim dışımda bir sürü el kaldıran var ama yok illa bana söz verilecek. Bak ben söylüyorum bu adamda ruhsal bir problem var ya.Tahtaya çıkmamla yüzüme bir tükürük topu gelmesi bir oldu. Tükürük topu atan o 'biryerleri beynine karışmış' şahsa baktım ve üzerine yürüdüm. Tam benim özel hareketlerimden birini yapacaktım ki kolumu sıcak eller sardı. Arkama döndüğümde karşımda ak sakallı Memet Ağa'nın oğlu Bora duruyordu. Kolumu hışımla çektim.
"Karışma sen!"
Bana sert bir bakış attı.
" Zarar verceksin, yapma!"
Ben de onu geriye ittim ve tekrar Ömer'e döndüm. Memet Ağa'nın boğucu kalın sesi kulağıma geldi.
"Senin bunları Oğluma yapmaya hakkın yok küçük hanım! Yürü müdüre gidiyorsun."
Kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.
"Ya yapma canımı acıtıyorsun. Hem n'aptım ben senin o yılışık oğluna?"
"Bak hâlâ..."Tam artık Dayanamayıp kendimi ona bıraka-
caktım ki Allah bana bir melek gönderdi. Her ne kadar bir melek kadar güzel ve zarif olmasa da kabul ediyorum.
"Hocam, Almira Yılmaz'ı annesi almaya gelmiş."
Şöyle derin bir oh çektim. Ağamız gelen ablaya dönüp yüzüne yapmacık bir sırıtma kondurdu.
"Tamam. Hadi Almira'cım sen hazırlan bakalım."
Yakamı bıraktı, bu bizim ağamız olamazdı. Ki söylediğim doğruymuş. Abla gittiği an tekrar yakama yapıştı.
"Hadi bakalım şimdilik kurtardın Almira seninle sonra görüşeceğiz!"
Yakamı bırakması için hızlıca geri çekildim ve sırama doğru ilerledim. Eşyalarımı toplayıp sınıftan çıktım ve lobiye yöneldim. Orada annem 'Fashion' dergisi okuyordu. Rahatını bozmak amaçlı yüksek sesle konuştum.
"Anne iyi ki geldin ya. Da niye geldin? Neyse gelmeseydin gerçekten kavga çıkacaktı. Sefalar getirdin sultanım."
Annem dikkatli gözlerini dergiden yüzüme çevirdi.
"Ne kavgası Almira? Ne diyorsun sen?"
"Yok birşey anne hadi söyle artık neden geldin?"
Baya bi söylememek için direndikten sonra yüzü üzgün bir ifade aldı.
"Baban bir iş teklifi aldı kızım."
"Ee, ne var bunda ne güzel işte."
Evet yanlış duymadınız; babamın bir işi yoktu ve annemin maaşıyla yetiniyorduk.
"Evet, ben de ilk duyduğumda çok sevinmiştim ama..."
"Ama ne?!"
"Ama, taşınmamız gerekiyor."
"Nasıl yani?! Anne burada arkadaşlarımı nasıl bırakmamı bekliyorsunuz acaba?"
Bu şehirle aramızda çok da iyi bir bağ yoktu ama bırakmak da benim için acayip zor olacaktı.Ayağa kalktım ve Kapıya doğru ilerledim. Biraz hava alacaktım. Bu kadarı fazla gelmişti. Annem de arkamdan çıktı. Elini omzuma uzattı.
"Merak etme ara sıra Bursa'ya da geleceğiz."
Nereye gidecektik ki. Başka bir yere taşınmak yerine cehennemin dibine giderdim daha iyi. Anneme döndüm ve gülümsedim.
"Hadi anne, eve gidelim."
Yol boyunca hiç konuşmadık. Annem de zaten yolculuk yaparken konuşmayı sevmezdi. Eve vardığımızda babama hesap soracaktım.------------ - -------------
Eve geldiğimizde babam yoktu. Yine de ona hesap soracaktım. Odama çıkıp pijamalarımı giydim ve Uyglarımı ayağıma geçirdim. Kulaklıklarımı taktım ve Pinhani'nin 'Dön Bak Dünyaya' şarkısını açıp mırıldanmaya başladım.
Yalnız kaldıysan, kalkıp pencerenden bir bak
Güneş açmış mı, yağmur düşmüş mü?
Dön bak dünyaya!Kapı sesi duyulunca yerimden fırladım. Hesap sorma vakti gelmişti...
Aşağı indiğimde babam çoktan televizyonun başına geçmişti bile. Yanına gidip sessizce oturdum.
"Ne yapıyormuş bakalım benim meleğim?"
Somurtarak ona baktım.
"Azrail de bir melektir."
"Oy atarlanmış mı benim prensesim?"
Babam hayal edebileceğiniz en iyi babalardan biriydi sadece. Ona sürekli ayarlanıp, trip atardım ama bana hiçbir şey demezdi.
"Başka bir yere gitmek istemiyorum."
"Senden daha yaratıcı bir cümle beklerdim."
Güldüm.
"Ya, tripliyim ben güldürme."
"Ama güldüğünde çok tatlı oluyorsun."
"Neden gidiyoruz ki burası gayet güzel."
"Çok iyi bir şirketten iş teklifi aldım. Adı da 'Savaş Endüstri"
Sırıtarak,
"Baya iyiymiş ya şirket, daha hiç duymadım."
"Bilinen demedim iyi dedim."
"Her neyse. Ayrıca neden Savaş? Kavga çıksın diye mi?"
"Her şeyi sorgulayacak mısın sen?.. Kurucunun oğlunun adı Savaş ve ayrıca seni onunla aynı okula yazdırdım."
"He bi de okulumu da seçtiniz bana fikrimi sormadan!"
"Kızım öyle deme, seni şehrin en iyi okuluna yazdırdık."
"Bu arada ben hâlâ nereye gittiğimizi bilmiyorum."
"He, evet. İzmir'e gidiyoruz."
O sırada Mert geldi.
"Aa, Mert de geldi! Mert gel buraya."
Mert 'hayır' dedi ve koşarak uzaklaştı.
Gittikten birkaç dakika sonra odasından Ajdar sesleri gelmeye başladı."Bu çocuk neden böyle oldu ya?"
Babam bir süre bana baktıktan sonra anneme bağırdı.
"Başak nerede kaldın?"
Ve bana dönüp:
"Hadi sen de git giyin kızım, birazdan yola çıkarız."
dedi. Kafamdaki ampul çalışmaya başladı sanırım."Bugün gitmek zorunda mıyız? Akşam oldu zaten."
"Evet."
"Aman be!"
Homurdanarak yukarı çıktım. Odama geldiğimde babamın telefonunun benim odamda çaldığını fark ettim. Telefonun üzerinde 'Barış Patron' yazıyordu. Herhalde iş verendi. Açtım.
"Alo?"
"Alo, Selçuk Bey'le mi görüşüyorum?"
"Evet, bu onun telefonu buyrun?"
"Kendisiyle görüşme imkanım var mı acaba?"
"Şu anda kendisi meşgul. Ben eşiyim. Sanırım siz ona iş veren Barış Bey'siniz."
"Evet benim. Peki Selçuk Bey'e neden iş verdiğimi biliyor musunuz?"
"Evet, biliyorum söyledi."
"İyi, eşinize söylerseniz sevinirim; planı unutmasın."
"Nasıl bir plandı bana bir tekrar hatırlatabilir misiniz?"
"Tabii. Kızınızla Savaş'ı..."
Telefonu adamın suratına kapadım. Daha fazla duymak istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZA DEK
Roman pour AdolescentsSavaş'ın yanına vardığımda Savaş artık bitmişti. Sanki Savaş Savaş değildi. Yanına oturdum ve elini tuttum." İyileşeceksin. Artık yanındayım. Seni bırakmam. Ben seninim. Bıktım, sıkıldım artık dövüşüp dövülmenden. Seni seviyorum Savaş!" İşe yaramamı...