t a n r ı ç a | 9.3

1.9K 222 41
                                    

Fantastikte #37 olmuşuz! *Konfetiler* Bu bölüm, oy ve yorumları biraz daha yükseltip Tanrıça'yı ilk 10'a mı taşısak? Hem güzel bir haberim var! Tanrıça'yı seri yapmaya karar verdim. İlk kitapsa, Tanrıça: Ölümcül Vurgun olacak. Yani okuduğumuz kitap, Ölümcül Vurgun. Ee, fikirlerinizi alayım? :P

Ayrıca hâlâ Facebook grubumuzda olmayanlar var... Tolga'nın Hikâyeleri, bekliyorum arkadaşlar.

Artı olarak, facebook hesabım Tolga Ra, instagram hesabım tolgagrams, snapchat'im beinggypsy ve phhhoto'm da tolgaaaa. Beklerim!

Keyifli okumalar.

DOKUZUNCU BÖLÜM, KISIM ÜÇ

"Seninle aynı yatakta kalmayacağımı bilmeni isterim, ucube." Drew'un mavi gözleri yine Claire'i delip geçerken şımarık tavrıyla konuştu. Yatağa uzanmış, gözlerini Claire'e dikiyordu.

Genç kız ise kaşlarını çattı. "Ben nerede yatacağım?"

"Yer oldukça müsait." Kaşlarını kaldırdı Drew. Claire ise bu küstah tavrı çekemeyecek kadar terbiyeli büyütülmüştü. Kollarını göğsünün altında kavuşturup konuştu.

"Biraz centilmen olsaydın bana yer verirdin, küstah herif!" Sesini yükseltmemeye çalışıyordu, aksi takdirde Electra "ilişkilerinden" şüphe duyardı ya. "Ve centilmen olmak, erkek olmakla aynı şeydir."

"Erkekliğime laf mı ettin?" Ölümcül mavi bakışlar Claire'i yine tutsak etmişti.

"Ah, sanırım az önce öyle bir şey oldu. Bir saniye, zihnimi kurcalayım." Claire yapmacık bir tavırla düşündü. "Evet, ettim!"

Drew ışık hızıyla ayağa kalkıp Claire'i boynundan kavradı ve loş ışıkta genç kızın başını duvara geçirdi. Claire başının dönmesine engel olmaya çalışırken nefes alamadığını hissetti. Drew sadece boynunu sıkmakla kalmıyor, ona karşı elektrik gücünü de kullanıyordu. Yüzü bembeyaz olan Regina, gözlerinin önünün kararmaya başladığını hissetti, inleyecek takati kalmamıştı. Drew onu öldürüyordu! Ne demişti ki sanki, sadece ufak bir didişmenin sonucu gelen ufak hakaretlerdi bunlar!

"Bir daha. Sakın. Bana. Hakaret edeyim. Deme." Andrew dişlerinin arasından konuştuktan sonra sinirle Claire'i bıraktı. Regina yere yığılırken nefes alabildiğine şükretti. Bu karanlık ortamda bile görebildiği bir şey vardı: Çenesindeki ıslak kırmızı madde, ve hissettiği o sıcak sıvı.

Claire'in ağzından kan akıyordu.

Ama hiçbir şey demedi, aynı saygısızlığı gösterecek değildi ya. Ayaklarını yere sertçe vura vura odadan çıktı. Her attığı adımda arkasında damla damla kan bırakıyordu, ölüyor muydu yoksa? Drew ona ne yapmıştı en ufak bir fikri yoktu ama gözyaşlarını kontrol edemeyecek kadar aciz bir durumdaydı. Yanakları yaşlarla ıslanırken hızla merdivenlerden indi ve sarayın antresindeki süs havuzuna kadar gitti. Genç kız yere oturup dizlerini yüzüne çektikten sonra içinden geldiğince ağlamaya başladı. Hıçkırıklar arasından yükselen inlemeler ve sızan gözyaşlarına engel olmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Annesinden ayrılırken bile. Çünkü onun yanından ayrılırken mutlak sevgiyi hissedebiliyordu Claire. Ama şimdi hissettiği sadece nefretti. Drew'un ona karşı duyduğu nefret. Hiç kendini sevgiden mahrum hissetmemişti Claire. Ama Andrew ona hissettiriyordu, nedensizce duyulan bir nefret vardı onda. Bunları düşündükçe her hıçkırığı daha da yüksek bir sese sahip oluyordu, kanlar daha da çok akıyordu.

Yanlış mı yapmıştı buraya gelerek, Tanrıça olmayı kabul ederek? Belki de yaşadıkları deli saçmasıydı ve o bu saçma insanlara güvenmişti. Belki de burası büyülü bir Tynse Adası değil de okyanuslardaki küçük adalardan biriydi. Her ne kadar olağanüstü gücü buna inanmasına engel olsa da Claire şu anda bunu gerçekten, kalbiyle dilerdi.

TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin