t a n r ı ç a | 10.1

2.1K 203 10
                                    


Uuuupuzun bir bölüm olan 10. bölümü üç parta bölmeme rağmen bu part yine uzunca oldu. Bu yüzden özellikle satır içi olan yorumlarınızı bekliyorum!

Seviliyorsunuz.

ONUNCU BÖLÜM, KISIM BİR

Ertesi günün bol güneşli sabahında Claire, çiçeklerin burnuna ilişen ferahlatıcı kokuları arasında gözlerini açmıştı. Tabii ya, dün gece Ethan ile beraber burada uzanıyorlardı, o esnada uyuyakalmış olmalıydı! Ya Ethan nereye gitmişti? Claire onun yasağı belli etmemek için Erica'nın yanına gittiğini düşünüp kendisi de kırmızı lekeler bulunan elbisesinin üstündeki çiçekleri silkeledi. Saçlarına da dolanmış olan çiçek tohumlarını da yapabildiği kadar silkeledikten sonra ayaklandı genç kız. Çıplak ayakları ile Cennet Bahçeleri'nin kusursuz tabiat örneklerinden biri olan hiç bu tonda görmediği yeşil çimenleri aştı. Yüzüne hafifçe vuran ılık esinti, dün geceyle ilgili olayları da yanında getirmişti adeta. Geçen gece kan kustuğunu hatırlayınca eli direkt boynuna gitti. Uzun parmakları şahdamarının etrafını kavradığında vücuduna ansızın yayılan acı ile küçük bir inleme koptu ağzından. Drew her ne yaptıysa kesinlikle çok kötü bir şey yapmıştı çünkü en ufak bir temasta boynunda hançer saplanması gibi bir acı beliriyordu.

Regina sarayın kapısının eşiğinde durakladı. Elini pervaza yerleştirip içeri şöyle bir bakındı. Henüz bir Tanrı veya Tanrıça göremiyordu. Gözleri tavana yöneldi, neyse ki Frostia orada yoktu. Elini çabuk tutmaya özen göstererek koşuşturdu genç kız. Oldukça geniş mermer basamakları tırmanırken bir yandan da ortalığı kolaçan etmeyi ihmal etmiyordu genç kız. Kusursuz mimari yapının içinde kanlı elbiseleriyle dolaşan Claire, güç bela olağan koşullarda Drew ile kalacağı odaya girdiğinde, oğlan yatağa kurulmuş elindeki mavi ışığı yönlendirerek kendini eğlendiriyordu.

Onun içeri girdiğini görünce elektrik mavisi bakışları müstakbel eşini yine yeniden delip geçti Drew'un. Claire tekrardan istenmediğini hissediyordu ve bunu kesinlikle tavsiye etmiyordu. Dünkü ayindeki gibi cesur olmayı çok isterdi şu saniyede...

Unutma Claire, cesareti kendin yaratabilirsin.

İç sesleri haklıydı, Claire saçını şöyle bir savurduktan sonra kendi kahverengi gözlerini huysuz bir ifadeyle Andrew'a dikti.

"Boynuma her ne yaptıysan, bunu Electra'nın öğreneceğine dair seni temin ederim."

Andrew'un elindeki mavi ışık küresi bir anda başıboş kaldı ve odada hafifçe süzüldü. Claire'in gücü biraz daha ilerlemiş olsa onu yönetebilirdi ama şu sıralar sadece başıboş elektrik yönetiyordu ya da birilerine temas ile elektroşok uyguluyordu.

Hışımla doğruldu Drew. Yine o elektrik mavisi gözler... Claire onlara birkaç saniyeden fazla bakamıyordu, sanki göz teması onu tutsak edip yavaşça öldürecekmiş gibi.

"Yapamazsın." Sesi otoriterdi ama içinde bir yerlerde korku doluydu.

"Ah, hadi ama," Claire cesur görünmeye çalıştı. "Biliyorsun, yapabilirim. İkimiz de biliyoruz Andrew."

"Bunu yaparsan seni..."

"Bana bir şey yapman durumunda yeterince başın belaya girer, zaten Electra bunu öğrenince girecek. Sonrasında bir kez daha bana şiddeti düşünürsen... Ölürsün, Drew."

Claire bakamıyordu o gözlere ama nefretini oldukça iyi yayabildiği şüphesizdi. Drew korkmuştu, geri adım atmayı sevmezdi ama şimdi içinde beliren endişe ona geri adım attıracak gibiydi.

"Claire, özür dilerim." Ağzından mırıltı gibi bu çıkan ses genç kız için tatmin edici sayılmazdı.

"Efendim, duyamadım?" Sağ kaşını kaldırdı Claire. En baştan bu yana Drew'a karşı tavrında bir hayli yol kat etmişti. "Bastırarak söyle."

TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin