BÖLÜM 3 - AYRILIK

165 18 7
                                    

İçime bir his çökmüştü. Gideceği için mi bilmiyorum ama muhtemelen onun içindi. Beni bırakıp gitmek bu kadar kolay olamazdı. Değerimi bilmiyordu. Ben onu bu kadar çok sevmeme rağmen o bana "bay bay," diyecekti.

Sanki kalbime bıçak saplanmış, ve oradan çıkmıyordu. Değer verilen insanları da tek tek kaybediyordum. Masanın üstündeki papatyaya bakıyordum. O bana çok iyi geliyordu. Papatyanın solduğunu görünce az daha su koydum. Çok ama çok seviyordum şu papatyaları.

Yatağımdan kalktığımda direk lavobaya gittim. Aynaya yaklaşık üç dakika baktım. Gözlerimin altındaki morluklar daha da ön plana çıkmayı başarmıştı.

Kendimei sesli bir şekilde alkışladım. Sanırım deliriyordum. Kendimi sevgilisinden yeni ayrılmış depresyondaki kızlar gibi hissediyordum. Ne oluyordu bana?

Lavobadan yüzümü kuruladıktan sonra çıktım. Bugün Zeynep'ler gideceklerdi. Mustafa abi -Zeynep'in babası- herşeyi önceden halletmiş. Bugün taşınmaya başlayacaklardı. Bide haftaya demişti mal kız.

Altıma umursamazca kot pantolon giydim. Üstüme ise sıfır kol gömlek giydim. Saçımı hiç uğraşamadığım için taramadan ev topuzu yaptım.

Şuan o kesin seviniyordur. Nede olsa Amerika'ya gidecek. Bense burada onun için ağlıyorum. Şu duruma bak!

Çocukluğumuzdan beri arkadaştık. Birbirimize hiç ayrılmayacağımıza dair hep söz veriyorduk. Ah şu tutulmayan sözler...

Hızlıca evden çıktım. Hemen karşı eve yani Zeynep'lere gittim. Kapıyı ikinci defa çaldığımda Zeynep açtı. İçeri girmemi söyledi ve girdim.

"Üzgünüm, haftaya gidecektik ama bugün gidiyormuşuz. Seni çok seviyorum unutmayacağım asla," dediği anda bana sarıldı. Bende ona sımsıkı sarıldım.

Beni orada unutacağını adım gibi biliyordum. Öyle diyenler genelde unutuyor zaten. "Asıl ben unutmayacağım," diyerek onu yanağından öptüm.

Ben o değildim ve unutmazdım. Çünkü ondan başka arkadaşım yoktu. Çok ama çok seviyordum. Lanet olsun!

Ben "Devamlı görüntülü konuşalım," dediğimde "tabikide," dedi. Hemen altkata inip Birgül ablayla, Mustafa abiyi de öpüp dış tarafa çıktık. Annem ve babam da onları yollatıktan sonra eve girdim.

Hayatımın en berbat günlerinden biriydi. Ben şimdi kimle dertleşicektim? Kiminle vakit geçirecektim? Kimle gülüp, eğlenecektim? Ah Zeynep.

Beni düşürdüğü hallere bak! Salak.

Anneme "ben çıkıyorum," diyince "nereye?" dediğinde "bir saate kadar gelirim," dedim.

Sırt Çantamı alıp çıktım. Bisikletime atlayıp, kır papatyalarının ve benim en çok, Zeynep'den bile çok sevdiğim tepeye çıktım.

Ama bu sefer tek başıma...

Yanımda Zeynep olmadan. Artık çok geç. Yola çıkmışlardı bile. Şimdiden çok özlemiştim. Bir yarım yoktu artık. Kardeşten öte gördüğüm kişi yoktu.

Kolay kolay unutamayacaktım asla. Hatta hiç unutamayacağım. Bunu defalarca diyorum evet, çünkü öyle.

Tepeye geldiğimde yerden papatyaları koparıp, elime topladım. Yere yatarak havada bulut aramaya çalışsam da bulamadım. Heryer çok güzeldi ve papatyalarla daha güzel oluyordu.

Mis gibi kokan kır papatyaları, yemyeşil çimlerle insanın içi açılıyordu.

Sanki buraya gelen bir insan, bütün dertlerinden ve sıkıntılarından kurtuluyor, o an hiç birşey düşünmüyor. Sadece düşündüğü tek şey içine çektikleri mis kokular...

Biraz daha kafa dinledikten sonra bisiklete binip, evin yolunu tuttum. Eve geldiğimde kapıyı kardeşim açarak, "satılığa çıkarmışlar Zeynep ablanın evini," diyerek gülümsedi.

Bir yandan ben de sevinsem de ya tatlı bir çocuk taşınırsa? Bende öyle bir şans nerde? belki de Dünya'nın en şanssız insanı benim!

KIR PAPATYASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin