Merhaba...
....
İnsanlar yaşarlar, ölmek için.
Peki insan öleceğini bile bile neden yaşar ki?Kanın altımıza yatak, ölümün üzerimize tavan olduğu odanın içindeydik. Kaç saat, kaç dakika, kaç saniye olmuştu belkide, belki bir saniyeydi belkide yarım saat. Belirsizdi, fakat zaman geçiyordu, sürekli akan bir nehir gibi durdurulması imkansız bir hızla ilerliyordu.
Uzun, kemikli parmakların bir kelepçe gibi sardıģı bileklerimde atan nabzım, uzun bacaklarının altına tutsak ettiği bedenimde gümbürdüyordu. Bana bakıyordu, kirpiklerimin ucunda can veren duygularıma. Ne düşünüyordu bilmiyorum, zihnimin içindeki dünya o kadar kalabalıktı ki, onunkileri sığdıracak bir alanım yoktu. Sadece konuşmasını ve ne düşünüyorsa direk söylemesini beklemekten başka bir çarem yoktu. "Hiç bir şey hatırlamıyorum."
Dövmesine mühürlenen gözlerim bilinçsizle boynunda durmaya devam etti. "24 saat, Bu mümkün mü? Değil! Şişeleri devirsem bile bunun imkanı olamaz." Kendi kendine konuşuyordu, beni değil ... Kendini sorguluyordu.
Bir masanın üzerine dağıttığı soruları teker teker yere devirirken, bu değşete bir cevap arıyordu ama cevap yoktu. Çünkü ikimizde lanet olasıca bir günümüzü hatırlamıyorduk. Ne olmuştu, Nasıl olmuştu, Bu kız kimdi?
Burnum ceset kokusuyla sızlarken gözlerimdem düşen damlaların musluğu bozuk misali durmadan ağlıyordum. Bir kız ölmüştü, en güzel yaşlarında nokta koyulmuştu hayatına. Kim bilir kimdi? Adı neydi, kaç yaşındaydı? Kaç kahkaha bırakmıştı bu dünyaya? Kaç kez uyanmak zorunda kalmıştı bir gece yarısı? Şu an bir daha uyanamayacağının farkında mıydı? "Bir şeyler eksik, Bir çok şey hatta!"
Titreyen dudaklarımı ısırarak gözlerimi gözlerine kaldırdım. "Polisi aramalıyız."
"Saçmalama!" diye bağırdı hiç beklemediğim bir anda. Sesi beni kendime getirmişti fakat hala bilinçsizdim. Yere saplanan bileğimi oynattım. "Çekil üzerimden, Yeter bu kadar saçmalık.Polise haber vermeliyiz. Katil kimin olduğunu emimim ki onlar daha iyi anlar."
"Ben değilim." diyerek kesin bir dille konuşsada bir köşede devrilen boş şişleri fark ettiğimizden beri ikimizde hiç bir şeyden emin değildik. Olamazdık. Söz konusu bir genç kızdı, söz konusu geleceğimiz ve çaldığımız bir genç kızın hayatıydı. Elimdeki bıçak parmaklarım güçsüzleştigi için avucumdan düşerken titrek bir nefesle dudaklarımı araladım. "Ne yapacağız peki?"
Bacakları belimin etrafında durmaya devam etti, burunlarımız birbine değerken sık nefesleri dudaklarımda bir kasırgayla kavruldu.
Sessizdik, çünkü konuşmaya cesaretimiz, kabullenmeye gücümüz yoktu. "Polis olmaz." Yutkundu, onunda sesi titriyordu. "Ne olduğunu öğrenmeden, bir kanıt bulana denk onun katili ben değilim."
"Anlamıyorum." diye fısıldadım korkakça. Ne yapacaktı? "Önce onu gömeceğiz." dedi ben zihnimde bir işgal yaşmadan saniyeler önce. Kıza, artık bir ceset olan bedene baktı. "Kim olduğunu bulacağız, bizimle ne ilgisi olduğunu."
Dudaklarım ona itiraz etmek için hızla aralanırken "Her şeyden önce kayıp günumüzü bulacağız." dedi. Kayıp günümüz, kilit noktamız. Çıkmazımızın kaybolan yolu.
"Nasıl."
"Bilmiyorum."
"O zaman."
"Bir yolunu bulacağız."
"Sana neden güveneyim." diye sorduğumda , gözlerinde daha önce hiç karşılaşmadığım bir ifade yalpaladı.
"Güvenemezsin."
"Kimsin?"
"Şimdilik hiç kimse." Bileklerimi bırakmadan doğruldu, Yüzlerimiz arasında yıkılan nefeslerimiz şiddetiydi. "Buda ne şimdi?"
"Hapse girmek istiyor musun?" diye sordu o da. Başımı kesin bir ifadeyle iki yana salladım ve yüzüne boş boş baktım. "O zaman ne diyorsam onu yap!"
Garip biriydi, birazda tuhaf. Elimi bıraktı, bıcaģımı aldı ve kendini diğer tarafıma atarak konuştu. Dizlerin üzerine doğrulurken "Adın ne?" diye sordu.
"Şimdilik hiç kimse."
Bir ölüyle aynı ortamda olmasaydık güleceğinden emindim ama o dudaklarıma çekiştiren isteğe rağmen kendini tutmayı başardı. Kanlı elini uzattı, kanlı elimle elini kavradım ve beni çekmesine izin verdim. "Ne kadarını hatırlamıyorsun?"
Benden uzundu, haliyle kirpik altından göz göz geldik. Zihnimin defreterini hızla çevirirken son satırları düşünmeye başladım."Yurttan çıkıyordum, Sokaktaydım... Bir yere gidiyordum. Nereye gittiğimi hatırlamıyorum ama gidiyordum bir yere işte." Beni dikkatlice dinliyordu, en ufak ip uçlarına olan ihtiyaçla dinliyordu beni. Katil olmadığının kanıtlarını beni suçlu yaparak belkide ispatlama çalışacaktı, bilmiyorum ama ben ne hatırlıyorsam anlatıyordum soluksuz. Çünkü ondan önce benim delillere ihtiyacım vardı.
Zihnimi zorladıkça beynim ağrımaya başladığında parmak uçlarıma şakalarıma kaldırdım, kan yanağıma bulaştı. "Çok kalabalık bir yerdi." Tiksintiyle ellerime baktım. "Çok." Birden şiddetle ağlamaya başladım, "Çok kan var." Kusmamak için elimi bile dudaklarıma kapatamıyordum, çünkü ellerim daha çok kirliydi.
"Kendine gel!"
"Çok kan var!"
"Bir deliylede uğraşamam, Kendine gel." Çocuk dirseklerimi tutarak beni sarstığında gözlerimi sımsıkı yumarak bağırdım. "Çok kan var."
Ben, Nefes Merih'tim... Adımı, Dünyaya geldiğim gün annemin katili olduğum için, Babamın daha üç haftalık bir bebekken çöp torbasına koyup çöp bidonun önüne attığında, hayatta kalmayı başardığım için vermişlerdi.
Nefessiz bir dünyada, nefes almayı bırakmadığım için.
Annesinin katili küçük kızdım. Babasının neftet ettiğini bir cani, şimdi yine mi katil olacaktım? "Ben katil değilim." diyerek çığlık çığlığa bağırmaya başladığımda yüzüm kan kokan bir göğsün üstüne bastırıldı. Kolları sırtımı sardı ve o iğrenç kokunun altında kendine has kokusunu duyumsamaya başladığımda hıçkırarak "Ne olur." diye fısıldadım. "Ne olur bizi bu cehennemden kurtar. Ben katil değilim. Değilim."
"Şıtt." dedi. Sessiz ve yanıltıcı bir sakinlikle. "Bu cehennemde beraber savaşacağız." Baraber, adını bile bilmediğim bir katil adayıyla mı mücadele edecektim. Ederdim. Çünkü buna mecburdum. "Sana nasıl güveneceğim?"
"Güvenemezsin."
"Peki sen bana nasıl güveneceksin?"
"Güvenmeyeceğim."
Bir kabusun içinde başka bir kabusa uyandığımda, üzerimize çöken tehlikeyle sığındığım adama baktım. Boynuna yükselen ateş dövmesine, kaşının üzerindeki yaraya, anlına düşen bir kaç tutama ve gözlerinde puslanan o ölümcül ifadeye.
"Seninleyim." dedim tüm karmaşaya rağmen.
"Benimlesin." dedi o da. Bir savaşın ilk bombası o an çekildi, üzerime düşen felakeketten arda kalan iki yabancıydık fakat birbirimize güvenmekten başka seçeceğimiz yoktu.
"İnsanlar ölür fakat deliller ölmez." dediğinde sertçe yutkunarak ona daha çok sığındım. Deliller ölmez ama insanlar ölür. Katillerde, masumlarda ama izler asla silinmezdi.
Onlar hep katillerin ensesinde nefes verirdi.
.....
Instagram; dilanzclk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Gün
Teen FictionBir kadının rahmine can düştü, adını Nefes koydu doğmadan. Kız nefes aldı, annesi öldü. Kız nefes aldı, babası boğuldu. Kız nefes aldı, ruhu kayboldu. Kız nefes aldı, ellerini kan lekeledi. Kız nefes aldı, Ateş kül oldu. "Benim aldığım her ne...