"Bence geri dönelim." Yaprak endişeliydi. Lunapark fazlasıyla korkutucu ve ıssızdı. Birçok alet dökülmüş parçalardan oluşuyordu. Ayakta kalan oyuncakların ise ışıkları soluk bir şekilde yanıyor, cızırtılı sesler çıkarıyordu. Yerlerde patlamış mısır ve cips çöpleri vardı. Rüzgarla havada salınan pamuk şeker poşetleri lunaparkın daha da ıssız görünmesini sağlıyordu. Öykü telefonunu çıkardı. Öğretmeni arayacaktı. O bir çıkış yolu söylerdi nasıl olsa.
"Ne yazık. Hiçbir şey bilmiyorlar." Meltanlardan biri lunaparkta dolaşan altı gence bakarak kafasını salladı. Artık bunun daha heyecanlı olmasını istiyordu. "Keşke daha çabuk bulsalar tuzağı." iç geçirdi. Diğer bir meltan "Sessiz olsana. O duyacak." diyerek konuşan meltanı susturmuştu.
Öykü telefonu sinirle çantasına attı. Nasıl çekmezdi ? Lunaparkın dışındaki elektrik direklerini görebiliyordu. "Bu çok mantıksız. Gidelim çocuklar." Efsun'un kolundan tutup sürüklemeye başladı. Böyle bir yerde daha fazla kalmak istemiyordu. Dışarı çıkıp başka bir taksiye binip otele dönecekti. Ve arkadaşları da onunla geliyordu.
"Dur bi'!" Mert bağırdı arkasından. "Bekler misin ? Sakin ol biraz ya. Gel buraya." Mert birşeyler seziyordu. Ve bu sezgi ne hoş ne berbat bir sezgiydi. Merakına karşı gelemiyordu. Aslında bunun merakla çok alakası yoktu.
"Böyle birşey hayatta kaç defa başınıza gelir ? Terk edilmiş lunapark ! Biraz bakalım, ne kaybederiz ki ? Burası çok gizemli gözüküyor. Kötü birşey olursa dışarı çıkarız. Zaten işlek bir cadde." Mert ikna etmek için elinden geleni yapıyordu. Burayı araştırmak istiyordu. Özellikle içeri girdiğinde fark ettiği o odayı.
"Merakın yüzünden başımıza birşey gelecek. Geri dönüyoruz." Yaprak saçını kulağının arkasına attı. Tehlikeli şeylerden nefret ediyordu. Katillerin dört döndüğü bu yer gibi yerlerden de. "Evet, Mert. Bu yerin şakası yok." Öykü Yaprak'a katıldı. Mert'le birlikte başını en çok belaya sokan Öykü bile buranın garip olduğunu düşünüyordu. "Ama-"
"Dostum, uzatma da otele dönelim." Taner de huzursuz olmuştu. Burada durdukça tüyleri diken diken oluyordu. "Tamam, tamam. Madem öyle, sadece şu odaya girelim. Huh? Ne olur !" o odada birşey vardı ve girmezse çok pişman olacak gibiydi."Sanırım girecekler. Aynayı açın." Baş meltan emir verici sesiyle bağırdı. "Sonunda."
"Uf Mert senin yüzünden neler yapıyoruz !" Su çantasını sol omzuna geçirip ofladı. Odanın içi karanlık gözüküyordu. Biraz daha ilerleyince parlayan birşey fark ettiler. Bu şey onları kendine çekiyordu. Meraklarını kabartıyordu.
"Ayna mı bu ?" Daha da yaklaştıklarında büyük bir ayna karşılarındaydı. Altın işlemeli kenarları parlıyor, içeriye ışık saçıyordu. Kendi yansımaları bile farklı gözükmüştü.
"Dokunmak istiyorum." Öykü çantasını yere bıraktı ve adımlamaya başladı.
//
"Hocam otele bıraktığımız arkadaşlar hala gelmedi." Sınıf başkanı öğretmenin yanına koşarak geldiğinde öğretmen güneşleniyordu. "Ne ? Aradın mı ?" Başlarına birşey gelmemesini umuyordu. Yoksa bütün sorumluluk onda olacaktı.
"Alo ?"
...
"Anladım."
...
"Peki, akşam görüşürüz."
...
Öğretmen meraklı gözlerle Sınıf başkanına bakıyordu. "Hocam, taksi yalnış yere götürmüş. Onlar da geri dönmek zorunda kalmışlar. Şimdi oteldeler." Öğretmen rahatlarken Sınıf başkanı Öykü'nün sesinin tuhaflığını düşünüyordu.
//
Öykü çantasını yere bıraktı ve adımlamaya başladı. Aynaya yaklaştıkça daha da parıldıyordu sanki. En azından tökezleyip düşene kadar öyleydi. Kafasını aynaya çarpmadı. Aksine sanki ayna bir göletmişcesine yumuşadı ve Öykü onun içine düştü.
Çocuklar şok olmuştu. "Ö-öykü?" Efsun kekeledi. Nasıl ? Sanki ayna Öykü'yü yutmuştu. Mert aynaya yaklaştı. Düşmemeye dikkat ederek aynanın tam önünde durdu. Elini uzattı. Yansıması buğulaşmıştı. Elini biraz daha içine soktu. Fakat elini geri çekemedi. Ayna onu da içine almıştı.
Efsun çantasını Öykü'nün çantasının yanına koydu. "Orada neler olduğuna bakmalıyım." aynaya yürüdü ve tabakayı geçti.
"Lanet olsun." Taner de atladı içeriye.
"Bizi yalnız bırakmayın!" Su da koştu aynaya. Böylece beş kişi aynanın içine girmişti. Yaprak bu olanları şokla izliyordu. "Ama bu nasıl olur? Mümkün değil. İçeri mi girmeliyim yardım mı çağırmalıyım?"
İkilemde kalmıştı. Fakat düşünmemesi gerekiyordu. Bir meltan onu içeriye itekledi.
Ayna söndü.
Geçit kapandı.
~*~*~*
Öykü gözlerini araladı. Karanlık bir yerdeydi. Zifiri karanlık. Ayağa kalktı. Boşluktaydı sanki ama ayakları yere basıyordu. Hiçbir şey göremiyordu. Birden üstüne birisi düştü. O kişiyi itti ve yüzüne bakmaya çalıştı. "Mert?"
Mert de bir süre sonra uyanmıştı. "Neler oluyor?" şakaklarını tuttu. Karanlıktaydı. Kör mü olmuştu yoksa?
"Bilmiyorum. Çok karanlık. Neresi burası?" Mert Öykü'nün sesini duyduğuna çok sevinmişti. "Öykü!" Ona sarılmak istedi ama bulamıyordu nerde olduğunu. Ardından efsun düştü karanlığa. Taner ve Su da katılmıştı onlara.
"Burası neresi?"
"Kimseyi göremiyorum!"
"Burda olanlar ses çıkarsın!"
"Yaprak yok!" Su bunu dedikten hemen sonra Yaprak da düştü karanlığa. Artık toplanmışlardı. Birbirlerinin elinden tutup kaybolmamaya çalıştılar. Hepsinin kafası allak bullaktı. Neredelerdi? Bir aynanın içiydi ama nasıl buraya girmişlerdi ?
"Merhaba; Öykü, Mert, Efsun, Taner, Su ve Yaprak."
Aniden kulaklarını çınlatan kalın bir ses isimlerini söylemişti. Bu, hepsinin içini ürperten bir sesti. Birşey diyemediler. Şok olmuş ve korkmuş bir haldeydiler.
"Benim dünyama hoşgeldiniz. Bundan sonra benim yaratıklarımsınız. Benim yetenekli insanlarımdansınız."
Ses konuştukça onların ensesinden bir ürperme geçiyordu. Yutkundular. İçlerinden sesin demek istediklerini anlamaya çalışıyorlardı. Yaratık ?
"Artık benim olduğunuza göre görebilirsiniz. 3 .. 2 .. 1"
Karanlık bir yerden başlayarak aydınlanmaya başladı. Aydınlandıkça çimenlik bir alan ortaya çıkıyordu. Bomboş bir arazi.
Birbirlerini gördüklerine çok sevinmişlerdi. Hepsinin alnından ter damlaları akıyordu.
"Oturun."
Arkalarında beliren kırmızı koltuklara oturup oturmamaları konusunda kararsız olsalar da oturmayı tercih ettiler. Ellerini hala sıkı sıkı tutuyorlardı.
"Kutlarım. Uyandığınızda artık sıradan değil, benim yetenekli yaratıklarım olacaksınız. Yeteneklerinizi bulmak ve kullanmak size kalmış. Unutmayın, bu savaşın bir kazananı var."
Gözleri karardı ve bayıldılar.İlk uyanan Yaprak kendini hissetmiyordu. Ruhen uyanmış, bedenen hala yerdeydi sanki. Kafasını kaldırmak istedi. Arazi de değillerdi. 'Belki de rüyaydı.' diye düşündü. Sonunda ayağa kalktığında odada olduklarını gördü. Ayna orada duruyor ama parlamıyordu. Oda daha aydınlık görünüyordu. Yerde yatan arkadaşlarını gördü. Birbirleri üzerine yığılmışlardı. Su'yu dürttü. Su uyandığında birlikte diğerlerini de uyandırdılar. Tuhaf bir hava vardı aralarında.
"Uyuya mı kalmışız?" Taner saçlarını karıştırdı. Herkes sadece kendisinin o rüyayı gördüğünü sanıyordu.
"Bir rüya gördüm. Çok garip ve korkunçtu." Efsun çantasını omzuna takarken o yerin tuhaflığı hala üstündeydi.
"Bende ya. Nasıl uyuduk ki biz ?" Öykü de çantasını yerden aldı.
"Benimki de bi' acayipti." Mert gözlerini kaşıyordu. Su ve Yaprak da katıldı. "Otele gidince anlatalım da sizce de çok tuhaf değil mi ? Gaz falan mı var ki ? Nasıl uyuduk?" Su hala anlayamamıştı. Kafası karışıktı.
"Önce buradan çıkalım." Yaprak çıkışa yöneldi.
//
Efsun ve Öykü'nün odasında toplanmışlardı. Herkes tek tek rüyasını anlatacaktı. Mert "Ben başlıyorum." Dedi.
"Rüyamda bir aynanın için giriyorduk. Sonra bir ses duyuyorduk. Bize yaratık falan diyordu-" hepsi atladı;
"Aynen !"
"Bir arazi oldu sonra. Çimenlik falan. Koltuk geldi arkadan." Efsun devam ettirdi.
"Evet !" Herkes katıldı.
"Hatta yeteneklerimiz olacaktı. Öyle birşey demişti." Taner de çok heyecanlanmıştı.
"Rüya değil miydi yoksa?" Öykü dehşete düşmüştü. Ona katıldılar. Ya rüya değilse?
"Neler olduğunu bilmiyorum ama bu konu üzerinde kafa yormayalım. Sinir bozucu!" Yaprak öğretmeni aradı.
Yaprak da içten içe ne olduğunu bilmek istiyordu. Mert'in içi heyecan doluydu. Su, Efsun ve Öykü şoktaydılar. Taner ise kafasında olayları çözmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçerideki Yetenek
Viễn tưởngOkul gezisi ile hayatı değişen altı kişi. "O, her zaman izler."