"Burası ..."
"Çok ..."
"Büyük!" ağzı açık kalan Su bağırmıştı. "Ve harika!" ekledi daha sonra. Ekip ona katıldı. Önlerinde uzanan kesinlikle bir okul değildi. Şato olmalıydı. Ya da tarihi bir eser. Batur'un giriş kapısını daha ne kadar açık tutması gerekiyordu? Sol elini kapının parmaklarına geçirdi, sağ eliyle saçını arkaya doğru taradı. "Girmeyecek misiniz?" sabırsız bir ses tonuyla bağırdı. Bu ses ekibin uyanmasına yetmişti.
"Geliyoruz!"
Bavullarını ve çantalarını alıp demir kapıdan geçtiler. Batur kapıyı arkalarından kapatıp kilitlemişti. Ekibe öncü bir şekilde okula girdi ve kollarını iki yana açarak lobinin ortasında durdu. "Okulumuza hoşgeldiniz !" sırıttı. Çok sık yeni öğrenci almayan Spectires, fazla ihtişamlıydı. Lobi lüks bir otelinkinden farksızdı. Vakit geç olduğu için ışıklar açık değildi. Duvarlara asılmış olan yapay meşalelerden gelen zayıf ışık bordo renk deri koltuklara vuruyordu. Görüntüsü bile oldukça zengindi. Lobinin sağ tarafında beyaz uzun bir masa duruyordu. Masa çok yüksek değildi. Masanın üzerindeki dosyalar sırayla dizilmişe benziyordu. Düzenli ve temiz duran lobi, bu yeri okul olmaktan bir adım daha uzaklaştırmıştı.
"Başbakanın evine mi geldik okula mı belli değil." Efsun Öykü'nün kulağına fısıldadı. Öykü başıyla onaylamıştı. Yeryüzünde buna benzer okulların olup olmadığını merak etmişlerdi.
Batur onlara yurda kadar eşlik etti. Erkekler yurdunun önünde kızlara veda eden Mert ve Taner onlara dikkatli olmaları gerektiğini söylemeyi de unutmamıştı. Birbirlerine iyi geceler diledikten sonra erkekler üzerinde 322 yazan odaya girmişti. Batur kızlar yurduna giremezdi. Bu yasaktı. Aslına bakarsan girerdi ama genel olarak risk almayı sevmezdi. Gecenin bir yarısı bile olsa yakalanmayacağı garanti değildi. Kızlara yurdun hemen karşıdaki bina olduğunu söyledi. Bulabileceklerinden şüpheliydi. Gayet açık bir haritaya sahipken bile kaybolan insanlardı sonuçta. Onlar gözden kaybolana kadar arkalarından baktı.Kızlar yurdu, erkekler yurduna göre daha genişti. Ya da kızlara öyle gelmişti. Kendi odalarını ararken neredeyse kaybolacaklardı. Sonunda koridorun en sonundaki 284 numaralı odayı gördüler. Rahat bir nefes alıp ellerindeki anahtarla içeri girdiler. Oda, bir stüdyo daire gibiydi. Dört tane büyük yatak yan duvarlara birer tane, büyük duvara ise iki tane olacak şekilde konmuştu. Yatakların olduğu yerler ise tamamen bir oda gibi görünüyordu. Dört dolap, dört çalışma masası ve dört şifonyere daha sahipti bu oda. Oda değil evdi resmen. "Çok zengin bir okul olmalı." dedi Yaprak içeri doğru yürürken. Kapıyı arkalarından kapattılar ve dört farklı temaya sahip odaya baktılar. Yeşille düzenlenmiş bir yatak, krem rengi dolap ve masaya sahipti. Ayrıca çekmeceleri yeşil olan bir de şifonyere. Onun yanında ki yatak ise mavinin tonlarını bulunduran bir kombindi. Karşı karşıya bulunan iki yataktan biri mor şöleni sergilerken diğeri turuncuyla kendini gösteriyordu. Kızlar birbirlerine baktı. Kimin nerde yatacağı bu bakışla belirlenmişti. Efsun mor yatağa koşarken Yaprak ve Su yan yana olan yeşil ve mavi yataklara zıplamıştı. Öykü turuncu yorganın içine girmişti bile. Kahkaha sesleri yükseldi odada. Çok yorgun düşmüşlerdi. Bavulları ve çantaları açmayı yarına bırakıp yataklarına uzandılar.
"Sizce bundan sonra neler olacak?" Öykü beyaz tavana bakarak iç geçirdi. Annesinin, kardeşinin ve babasının zihnine girdikten sonra artık eskisi gibi olmadığını anlamıştı. Farklı bir yeteneğe sahip olmuştu. Neyse ki bu şey arada sırada ortaya çıkıyor ve bir insanın zihnini okumasına izin veriyordu. Bazense değiştirmesine. Rahatsız edici olsa da ilginçti de. Bunun nerden geldiğini ve nasıl bir şey olduğunu öğrenmek için bu okula gelmişti. Diğerleri gibi.
"İnan hiçbir fikrim yok." Su ise şifonyerin üzerindeki şirin lambayı inceliyordu. Aşağı doğru sarkmış mavi çiçekler ampulde buluşuyor, ışığa mavilik katıyordu. Su birkaç hafta önce uyumaya hazırlanırken peluş oyuncağından bir tane daha elinin altında belirince bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Neler olduğunu anlamadan peluş ayı kendini üçlemişti. Üçünü de fırlatarak ayağa kalkmış ve bağırmıştı. Annesinin koşmasını duyduğunda ise peluş oyuncakları saklayacak yer aramış, telaşla 'kaybolun' demişti. Ve gitmişlerdi. Bunun bir rüya mı yoksa gerçek bir şey mi olduğuna karar veremiyordu. Ama normal olamadığı kesindi ve parti de konuştukları çocuklar bunu biliyor gibiydi. En azından olan biteni öğrenmek istiyordu.
"Bu okulda ne öğretiyorlardır?" Efsun yatağına yüz üstü uzanmış tüylü halıyla bakışıyordu. Bu beyaz halı ona köpeğini andırıyordu. Ölmüş olan köpeğini. Geçen hafta gerçekleşen anma töreni tuhaf olmuştu. Dua ederken eli annesine çarpmış ve birden benliğini kaybetmişti. Gözünü açıp ellerine baktığında siyah ojeli tırnaklar yerine iş yapmaktan nasırlaşmış avuç içleri görmüştü. Bu andan itibaren bir çığlık atıp geriye zıplamış, kendini süzmüştü. Bu kollar onun değildi. Hele bu göğüsler! Kesinlikle Efsun'a ait değildi. Kalçaya kadar uzanan siyah saçlar ! Annesi olmuştu. Efsun, annesinin bedenindeydi. Etrafındaki endişeli gözleri aldırmadan ellerini yanaklarına koyup uzunca bir çığlık atmıştı. Bu tiz ve uzun çığlık büyük bir kargaşaya sebep olmuştu. Fakat gözlerini açtığında kendini yere yatmış bir şekilde bulmuştu. Kendi bedeninde. Annesi ve onun bedeni ise ayak uçlarında duruyor şakaklarını ovuşturuyordu. Efsun, bayılıp rüya gördüğünü düşünse de içine bir şüphe düşmüştü. Özellikle de annesinin ona anma töreninde bayılıp bayılmadığını sorması bu şüpheyi büyütmüştü. Okula gelme sebebi buydu. Normallikten çıkmıştı o da.
"Matematik veya coğrafya olmadığı kesin. Ve eminim biyoloji dersiyle alakaları yoktur." Yaprak yastığını yatağın başlığına dayamış oturuyordu. Elinde bir kitap vardı. Ya da bir defter. Netice de o şeyi okumuyordu. Aklı geçenlerde okulu öğle saatinde terk etmesine sebep olan olaydaydı. İlk iki dersin kimya, üçüncü dersin ise rehberlik olduğu gündü. Daha ikinci ders bitmemişti ki Yaprak kendini rehberlik sınıfında bulmuştu. Sınıf hocaları kulüp aktiviteleri hakkında konuşmaya dalmış, öğrenciler ise uyukluyordu. Önündeki deftere baktığında henüz kimyacının yazdırmadığı bir sayfa dolusu yazı görmüştü. Gözlerini sıkıca kapattığında kimyacının "Yaprak iyi misin?" sesini duymuştu. Ve geri ikinci derse dönmüştü. İlk başta uyuyakaldığını düşünse de gördüğü rüyayı yaşayınca her şey ortaya çıkmıştı. Gördüğü şey rüya değildi. Bu olayı kimseye anlatmamaya karar verdiyse de Mert ve diğerleriyle birlikte o da dökülmüştü. Eh garip olan tek kendisi değildi. Bu da iyi bir şeydi.
Bir süre sessizlik odaya hakim oldu. Her biri gözünü başka şeylere dikmişti ve dalgınlardı. Kafaları dolu doluydu ve bir an yarının olmasını istiyorlardı. Hepsi aynı anda nefeslerini dışarıya verip "Ben yatıyorum." dediler. Bu tuhaf tesadüfe bir kaç dakika gülüp yorganlarının içlerine gömüldüler. Zor bir gün olmuştu ve bunun tek zor gün olmayacağını biliyorlardı. Bundan sonra her şey zorlaşacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçerideki Yetenek
FantasíaOkul gezisi ile hayatı değişen altı kişi. "O, her zaman izler."