#anKARA
Efsun kucağında taşıdığı topları depoya taşırken içinden küfrediyordu. Yaptığı tek şey konuşurken yakalanıp, kaçmak isterken düşmek ve voleybol filesini yere devirmekti. Bir ay ceza alacak kadar büyük bir suç değildi. Yani kendisi öyle düşünüyordu. Hem file dandikse ne yapabilirdi? Gerçi buraya gelmek için büyük bir ormanı geçmek gerekiyordu ve hiçbir mağazanın bunu yapacağını sanmıyordu. Bu okul eşyaları nasıl almıştı acaba?
"Topları sohbet et diye vermemiştim ama." Efsun kendi kendine konuştuğunu Ares'in cümlesiyle fark etmişti. Gözlerini devirdi. "Gidiyorum işte." dedi ve depoya girdi. Ares de peşi sıra içeri girmişti. Top sepeti geniş ve uzun parmaklıklardan oluşuyordu. Efsun'un topları yerleştirmek için zıplaması ya da topları basket atması gerekiyordu. Ares kollarını göğsünde birleştirdi. Tek kaşını kaldırıp "Neyi bekliyorsun?" dedi alayla.
"Senin dersin falan yok mu? Top çalacak değilim. Gidebilirsin." bir basketbol topunu kucağına aldı ve sepete doğru fırlattı. Top, gürültüyle demir sepete düştü. Ares ellerini dar kotunun cebine soktu; "Biraz daha saygılı olabilirsin, Efsun. Gidiyordum zaten." sırıttı ve depodan çıktı. Efsun Ares'in arkasından havaya tekme attı. "Gerizekalı."-
Batur son dersin verdiği yorgunlukla ayaklarını sürüyerek yurda gidiyordu. Ekstra ders almak zorunda kalmıştı ve saatler dokuz buçuğu gösteriyordu. Yarım saat sonra ışıkların kapanması gerekecek, kimse yurttan dışarı çıkamayacaktı. Öğretmenin kontrole başladığını düşündü. Olabildiğince geç gitmek istiyordu. Başı fena ağrıyordu ve o adamın gür sesini duymak buna yardımcı olmayacaktı. Yurt binasının önünde oyalanmaya karar verdi. Merdivenlere oturdu, eline bir ağaç dalı aldı ve toprakla oynamaya başladı. Bir süre sonra çimenlerin ezilme sesi havayı doldurdu. Topuklu bir botun ona yaklaştığını fark eden Batur başını kaldırdı. Doğa kesinlikle havaya uygun giyinmemişti. Batur bir anlığına kızın donup düşeceğini düşündü. Öyle birşey olursa arkasına bakmadan topuklayacağından emindi. Başını yana eğdi. "Sende mi derse kaldın?" kelimeleri havaya buhar katıyordu. "Pek sayılmaz." Doğa yanına oturdu. Bacak bacak üstüne atınca eteği Batur'un gözlerini kocaman yapacak derecede sıyrılmıştı. Batur'un adem elması gergince aşağı yukarı kaydı. Önüne döndü. "O zaman?" diye sorarken kasılmıştı. Doğa nefesini verdi. "Müdürün odasındaydım. Bilirsin." Bileğindeki ince siyah tokayla koyu sarı saçlarını toplamaya başlamıştı.
Batur başını salladı. Daha fazla bu konuyu konuşmak istemiyordu. Doğa'nın da aynı fikirde olduğuna emindi.
Okula başladığı ilk gün Müdür'ün odasında istemediği bir sahneye şahit olmuştu. Doğa'nın bunu neden yaptığına dair bir fikri yoktu. Sormamıştı. Doğa da birşey dememişti.
"Müdür bir istekte bulundu. Yeni gelenler hakkında." Doğa bacaklarını yan yana getirmiş, eteğini de çekiştirerek düzeltmişti. Batur ona baktı. "Ne isteği?"
"Onları zorlamamızı istedi."
"Nasıl yani?"
"Zor durumda bırakmak yani. Onları zor durumda bırakın, sinirlendirin dedi. Çok eğleniyorlar gibi durduğunu, bunun hiç hoş olmadığını, henüz hiçbir güç gösterisi göstermediklerinin de şüphelendirici olduğunu söyledi. Güçleri yoksa onları kapı dışarı etmekte beklmeyecekmiş." Doğa omuz silkti. Yeni gelenleri umursamıyordu. Ama Batur öyle değildi. Çaylakları sevmişti.
"Onlara zorbalık yapamayız. Bu berbat birşey!"
Doğa ağzını açtı ama söyleyecekleri yurt kapısının açılmasıyla havada kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçerideki Yetenek
FantasyOkul gezisi ile hayatı değişen altı kişi. "O, her zaman izler."