Parti alanı çok geniş olmamasına rağmen insanlar sıkışık değillerdi. Ortadaki pistte dans eden insan sayısının az olması alanı daha ferah yapmıştı. Daha çok atıştırmalıkların yanında sıralanmış kişiler hem yiyor, hem sohbet ediyordu.
Taner elindeki kokteyli masaya koyup "Sıkıcıymış." dedi ve esnedi. "Odada uyusam daha çok eğlenirdim." Gerçekten partinin havası boğucuydu. Resmi bir toplantı gibiydi ve öğrenciler sıkılmışlardı. Müzik seçimi de berbattı.
Bir süre sonra uzun boylu, ince ve kel bir adam yanlarına yaklaştı. Boyuna göre fazla ince olduğundan tuhaf görünüyordu. Parmakları ise kısaydı ve tırnaklarında siyah oje vardı. Kulakları yok denecek kadar küçüktü. Takım elbise giymişti. Ürperdi ekip. "Öğretmeniniz sizi yukarıdaki bir odada bekliyor. Sanırım yoklama alacak." Dedi cızırtılı bir sesle. Hiç hoş bir havası yoktu. "Anam, yoklama! Koşun!" Mert aniden bağırarak koşmaya başladı. Onu takip etti ekip. Parti alanının içinde, yukarı doğru çıkan merdivene kadar koştular ve sonra durdular. "E hangi oda?" Sordu Su. Bunu hiç düşünmeden koşan Mert saçlarını karıştırıp ofladı.
"Dört. Dördüncü oda. Dört." Tuhaf adam ensesine fısıldadı Mert'in. Mert sıçramıştı. "Ne yapıyorsun ya?" tüyleri diken diken olmuştu. Adamı pas geçip merdivenleri ikişer üçer atladı.
Odaların kapısı yoktu, sadece birer perde kapatıyordu içeriyi. Perdelerde büyük kırmızı rakamlar vardı. Ama dördü görememişlerdi. "Adam yalan atıyor olmasın?" Efsun merdivenden aşağı gözünü kısarak baktı. O adamda birşey vardı. Bir gariplik. Mutasyon?
"İşi gücü yok bizi kekleyecek." Odaları tekrar incelerken konuştu Taner. Gözünü bir perdede sabitledi. Koridorun sonundaki perde. Yaklaştıkça netleşmişti. Siyah olan bu perdenin üzeri birçok dört rakamı ve yazısıyla doluydu. "Burası olmalı." Dedi.
İçeri en son giren Yaprak perdeyi çekmeden önce etrafa bakındı. Tuhaf adamı görmüştü sanki.Görevli Meltan koridorun sonuna ilerlerken kahkaha attı kesik kesik. Seviyordu bu olayı. Perdeye dokundu ve perde kapıya dönüştü. Kapıyı kilitleyip başında beklemeye başladı. "En az yarım saat. Somrasında gerçekten başlayacak." Sırıttı kendi kendine.
-
Yine mi? Öğretmen yine o altı kişiyi kaybetmenin verdiği sinirle bardağını yere fırlattı. Bu çocuklar niye böyle yapıyordu? Bütün sınıfı dağıtıp onları bulmalarını söyledi. Hayır, emretti.-
Ekip içeri girdiğinde öğretmeni görmemişti. Ya da arkadaşlarını. Karşılarında beş kişi vardı. Son derece siyah, son derece soluk beş kişi. Belalı bir tayfa gibi duruyorlardı. "Geldiniz demek." Öne çıktı sarışın olan. Dar siyah bir etek, ince siyah çorap ve siyah deri ceket giymişti. Saç dipleri siyah, saçları koyu sarıydı. Efsun ve Öykü birbirlerine bakıp yarım bir gülümseme attılar. "Ben Belinay." Elini uzattı, sonra geri çekti. Gülümsedi. Ekip şaşkındı. "Tamam da bizim hoca nerede?" Yaprak her an gitmeye hazırdı. Zaten yoklama için gelmişti. "Bizim orada hoca derler bana." Koltukta yayılan bir oğlan konuştu arkasına yaslanarak. Siyah kombini vardı onunda. Saçları arkaya doğru kıvırcıktı. "Ben Acar." Sağ dudağı kıvrıldı. Mert kollarını göğsünde birleştirip "Umrumda değil, dostum. Sanırım yanlış geldik." Dedi ve ekibe kısa bir bakış attı. Hepsi başını salladı. Yaprak elini perdeye götürdü ama perde açılmıyordu. Sanki perdeyi duvara kapıştırmışlardı. "Sanırsam yanlış gelmediniz, Mert." kanapenin en başında oturan kızıl saçlı kız konuştu. Diğerlerinden farklı mavi bir kotu vardı. Koyu mavi. Saçları dalgalı bir şekilde omuzlarından dökülüyordu. Mert ismini duyunca irkildi. "Sen benim ismimi --"
"Bana Beren de." Sözünü kesti kızıl saçlı olan. Hepsinde de aynı ceket vardı. Siyah, deri. "Tamam, merhaba. Oldu mu? Artık gidiyoruz." Efsun ekibe imalı bir bakış attı. Gerçekten gitmelilerdi. Bu insanları tanımıyorlardı bile. Hem bulaşmamak en iyisiydi.
Belinay elini beline koyup saçını omzunun arkasına attı. "Biraz daha kalabilirsiniz, Efsun. Otursanıza."
Efsun yutkundu. 'Bunlar her kimse bizi tanıyor.' Diye düşündü. İşler iyiye gitmiyordu. "Tamam, çocuklar. Birden kendinizi tanıtmaya başlayıp üstüne onları tanıdığınızı belli ederseniz korkarlar. Kim olursa olsun. Açıklama yapmalıyız." Saçları kısa ve sarı olan oğlan ellerini birbirine kenetledi, öne doğru eğildi. Karşısındaki kişilere göz gezdirdikten sonra gözleri ekibe döndü. Vanilya rengi bir tişört ve kahverengi kotu vardı. Üstüne hiç uymamasına rağmen siyah deri ceketi giyiyordu. "Bu karşılama için üzgünüm. Şaşırmış olmalısınız." Gülümsedi. Bu çocuk diğerlerine göre daha sempatikti.
"E yani." Göz devirdi Taner. "Arkadaşlarımın kusuruna bakmayın. Hiç olgun değiller." kendi lafı üzerine bir süre güldü. Sonra eliyle boş olan kanapeyi gösterdi. "Lütfen oturun." ekip tereddüt etse de oturmaya karar verdi. Kaçamayacaklardı nasıl olsa. Bir kaç yeni kişiyle tanışmak fena olmazdı.
"Ben Batur." Elini başının yanında kaldırıp selam verdi kendince. Başlarını salladı ekip. "Biz söylemesek de biliyorsunuz zaten isimlerimizi." Su homurdandı.
"Biliriz biz." Kahkaha attı Acar. "Değil mi, Derin?" Gözleri Batur'un yanında koltuğa sinmiş kızdaydı. Düz, dümdüz siyah saçları fazla uzun olan kızın başı yere bakıyordu. Siyah tayt giymişti. Ceketi ise koltuğun yanında duruyordu. Üzerinde siyah tişört vardı. İsmini duymuş olmalı ki başını kaldırdı. Küçük bir yüzü vardı. "Huh? Efendim?" sesi zayıf ve inceydi. "Dünyamıza dön, Derin. Misafirlerimiz var." Acar kaşıyla ekibi gösterdi. Derin başını çevirdi ve onların içeri girdiğini fark etmediğiyle ilgili bir şeyler mırıldandı. "Merhaba?" Ona doğru eğildi Öykü. Ama kız başını yine kapatmıştı. Omuz silkti.
"Artık konuşma vakti, öğrencilerim!" Acar elini havaya kaldırdı ve yüksek sesle konuştu.
"Siz ona bakmayın." Mahcupça gülümsedikten sonra Batur "Başlayalım mı?" Dedi.-
'Bulunamadılar. Harika!' Öğretmen saçlarını yolacaktı. Neden bu çocuklar böyle yapıyordu? Sinir bozucuydu. Derin derin nefesler alarak otel danışmanına yürüdü. "Lanet olasılar."-
"Yani diyorsunuz ki biz artık insan değil de olağanüstü güçleri olan varlıklarız ve bütün hayatımızı geride bırakıp size katılmalıyız ayrıca burda yaşamalı ve sizin okula gelmeliyiz?" Yaprak başını yana eğdi, tek kaşını kaldırdı.
"Garip geldiğini biliyorum ama bu böyle." Batur ellerini birbirine sürtüp omuz silkti. "Biraz düşünün. Şunu unutmayın ki--"
"Burdan başka bir yerde yaşayamazsınız." Belinay ceketini zarifçe çıkarıp sandelyeye astı ve oturdu. "Tek seçeneğiniz var."
"Bütün bunlara neden inanalım? İçtiniz mi siz?" Taner ayağa kalkıp masanın yanlarına baktı. İçki şişeleri bulmayı bekliyordu.
"Hayır, Taner. Biz sarhoş olmayız." Beren gözlerini Taner'e dikerek konuştu. "Bakın bu sizin seçiminiz. Ya gelin ya gelmeyin. Ama gelmemeniz de daha çok dezavantaj var. O yüzden ben gelin derim. Size öğretirim ben herşeyi. Hocayım ya." sırıttı Acar. Bunun üzerine ekip ayağa kalktı. "Tamam. Düşüneceğiz." Su geçiştirmek için söylemişti bunu. Dedikleri şeyler imkansız şeylerdi.
"Bize mesaj atarsınız." Batur ayağa kalkıp hepsiyle el sıkıştı. "En kısa zamanda, umarım." Göz kırptı.
"Numaranız biz de yok, Batur." Mert elini cebine atıp telefonunu aramaya koyuldu.
"Var." Sırıttı Belinay. "Hoşçakalın." Dedi hemen sonra. Önceden açılmayan perde şimdi uçuşmuştu. Yaprak anlamadı ne olduğunu ama üzerinde durmadı. Ekip tekrar aşağı inene kadar onları izledi Batur.
"Gittiler." İçeri doğru bağırdı.Görevli Meltan kapıyı perdeye tekrar çevirdikten sonra göğe yükseldi. "Kolay olacak. Gelecekler." Mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçerideki Yetenek
FantasyOkul gezisi ile hayatı değişen altı kişi. "O, her zaman izler."